Türk bilgini, dilcisi ve milliyetçisi Kilis’te doğmuştur. Balhasanoğlu denen bir sipahi ailesindendir. İlk öğrenimini Kilis’te yaptıktan sonra askerlik hayatına atılmış ve 1830 da Harp Okulundan Piyade teğmeni olarak mezun olmuştur.

Askerlik hayatını askeri rüştiyelerde ve Harp Okulunda öğretmenlikle geçirmiş, Türkçe, Fransızca ve tarih derslerini okutmuş, albaylıktan emekliye ayrılmıştır. Meşrutiyet yıllarında İstanbul Darülfünun’da Türk Tarihi ve Türk Dili Tarihi profesörü olmuştur.

Büyük Millet Meclisinin üçüncü devresinde Erzurum Milletvekili olarak Meclise katılmış, 1934’te Yazıksız soyadını almış, 1935 yılı sonunda İstanbul’da Kadıköyündeki evinde ölmüştür.

Necip Asım, Osmanlılık fikrinin iyice yerleşmiş olduğu Abdülhamit devrinde Türkçü ve Türkçeci olarak belirmiş olan en kuvvetli fikir adamlarımızdandır. O günlerde “Türkçeciler grubunda Ahmet Mithat ve Şemsettin Sami ile birlikte yer almış, Velet Çelebi ve Fuat Kösearif ile birlikte de “vavlı Türk” (Yani “Türk” kelimesini eski harflerle tek şekilde, vav’la yazan Türk) olarak tanınmıştır.

Necip Asım, yazı hayatına öğretmenliği sırasında atılmış ve öğrenciler için birçok kitap yazmış veya Fransızca’dan çevrilmiştir, Medrese-i Edep Medeniyete Hizmet (1890), Sitler, (İskitler) gibi. 1896’dan sonra kendisini Türkçülüğe vermiş, en çok İkdam gazetesiyle, Musavver Malumat ve Servet-I Fünun der gibilerinde “Lisan Bahisleri”, “Dilimizde hizmet” ve “Dilimiz Baylıkları altında Türkiye Türkçe’sinin sadeleşme akımını savunan yazılar yazmıştır.

Bunlarda, Türkçeyi ayırarak Arapça ve Frasça ile karşı karşıya koymuş (1897) yabancı terkiplerin çözülmesini istemiş (1895) ve biri Osmanlıca öbürü de Türkçe olmak üzere iki ayrı sözlüğün hazırlanmasını önermişti.

(1897) Böyle olmakla beraber Necip Asım tam tasfiyeci olmamıştır. Bu fikrini 1897’da ikdam ve Malumat’ta açıklamıştır.

İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra, “Türk Derneği” nin kurucularından biri olmuş ve bunun başkanlığına getirilmiştir. Aynı yıllarda Türk yurdu dergisinde de yazmaya başlamış, daha sonra Bilgi, Edebiyat Fakültesi Mecmuası ve Türk Tarih Cemiyeti Mecmuası’nda da yazıları çıkmıştır. 1890-1897 yılları arasında. Osmanlıcanın grameri alanında çıkmış olan başlıca eserleri şunlardır: Yeni Tertiple Muhtasar Osmanlı (128 sayfa, 1890), Sarfı Muhtasar Osmanlı Nahvi (26 sayfa 1892), Lügat-i İlmiye ve Fenniye (Hasan Tahsinle birlikte, 208 sayfa, 1892), Mükemmel Sarf ve Nahv-i Osmani (190 sayfa, 1895), Osmanlı Sarfı (2. Bask. 50 sayfa 1897)

Bundan sonra Necip Asım Anadolu diyalaktolojisiyle uğraşmış ve Macarların Peşte’de çıkardıkları Kaleti Szmle adlı dergisinde Balhasanoğlu ve Balkanoğlu imzasıyla şu üç incelemeyi Fransızca olarak yayımlamıştır:

Dialecte ture de KİLİS (Kilis Ağzı, 1902), Dialacte de Behesni (Behesni Ağzı) 1903, Dialecte turc de Erzurum (Erzurum Ağzı, 1904)

Daha sonra Necip Asım eski Türkçeyi ele almış ve bu alanda şu eserleri meydana koymuştur: Pek eski Türk Yazısı (35. sayfa, 1897, 2 inci bas. 1911) “Türk Derneği ve Tarih-i Osmanı Encümeni Miralay Necip Asım” imzasıyla Hibetü’l hakayık eserini tanıtmıştır. Uygur Bir Metin başlığıyla, 1906 daha sonra Necip Asım:

Uygur yazısıyla Hipetü’l-hakayık’ın diğer bir nüshası başlığıyla yazısı, Türkiyat mecmuasında 1925, eserin bilimsel yayımı, Reşit Rahmeti Arat: Atabetü’l Hakayık, 1951, TDK Yayınlarından), Orhon Abideleri (165 s. 1924, Maarif Vekâleti Telif ve Tercüme Encümeni yayınlarından), Eski Savlar (56. s. 1624)

Bu arada Necip Asım genel dilbilim ve özellikle Ural-Altay dilleriyle ilgilenmiş ve bu alanda iki küçük eser yayımlamıştır; Ural-Altay Lisanları (64 s. tamamlanmamıştır. 1895) ve İlm’i Lisan Darülfünundu Osmanide takrir edilen dersleridir.

154 s. 1917 Necip Asım Tarih-I Osman-î Encümeni üyesi sıfatıyla Türk tarihi alanında incelemeler yapmış ve büyük bir eserin birinci cildi olarak, Osmanlılardan önceki Türk tarihini içine alan Osmanlı Tarihi, 1 adlı eseri meydana koymuştur. (638 s. 1919, Mehmet Arif’le birlikte, Tarih Encümeni yayınlarından.) Necip Asımın son eseri, ölümünden bir yıl önce yayımladığı Celaleddin Harezmşanlı araştırma olmuştur. (159 s.1934 Maarif Vekaleti yayınlarından.) Hatıralarını yazmaya başlamışsa da, biterememiştir.

Necip Asım, Osmanoğullularından önceki Türk Tarihini yazarken, Fransız tarihçisi Leon Cahun’üu 1841-1900 Introdetion L’h’stoire de 1. Assie. Les Turca et ler Mongoles (Asya Tarihine Giriş. Türkler ve Moğollar) 1896 adlı eserinden geniş ölçüde faydalanmıştır.

Aynı yazarın 1876’da yayımladığı La Banniere blue. Aventures d’un musulman, d,un chretien et d’un pain al’epokue des Croisades et de la conkuete des Mongoles (Mavi sancak Haçlı seferleri ve Moğol istilası sırasında bir Müslüman, bir Hıristiyan ve bir Payen’in başından geçenler) adlı romanını 1912’de Gök Sancak başlığıyla dilimize çevirmiştir. (“Gök Bayrak” başlığıyla 2, çevirisi Galip Bahtiyar tarafından,)

Necip Asım, Türk diline hizmet etmiş olan büyük bir bilgindir. Bilgisini eski okuldan almış olmakla beraber Türkoloji alanında kendi kendini yetiştirmiş bir adamdır. Dilimize yaptığı hizmetlerden biri, Türkiye’de eski İstanbul Darülfünununda Türkoloji kurmuş olmasıdır.

Türk dili Tarihi Kürsüsünün ilk profesörü sayılır. Bu alanda, Birinci Dünya Harbi sırasında İstanbul Darülfununda görevlendirilmiş olan Türkolog Profesör Friedrich Giese (1871-1944) ile Semitist Prof. Gotthelf Bergs trasser (1886-1933) Necip Asım’ı desteklemiştir.

Necip Asım’ın ünü Türkiye sınırlarını aşmış, uluslararası bilim dünyasında yankılar uyandırmıştır. Türk dili alanında yaptığı değerli araştırmaları için, 1892’de Chicago sergisinde kendisine bir madalya ve bir diploma verilmiş, 1895’te Paristeki Societe Asiatikue (Asya Kurumu) onu üye seçmiştir.

Macarlar da onun Anadolu diyalektolojisi üzerinde yaptığı araştırları kendi bilimsel dergilerinde yayımlamışlardır. Necib Asım’ın ikinci bir hizmeti, Türk dilinin kendi benliğini gösterebilmesi için, Arapça’nın ve Farsçanın boyundurluğundan kurtarılması gerektiğini göstermesi ve bu alanda canla başla çalışması olmuştur.

Bu savaşa 1890 yıllarında başlamış, Meşrutiyet yıllarında devam etmiş ve 1932 de Türk Dil Kurumu kurulur kurulmaz onun saflarına girmiş Birinci Kurultay’a katılmış ve ölümüne kadar 1935 bu alanda çalışmıştır.

Dil Tarih Kurumunun “Türk Dili” adlı dergisinin Birinci Teşrin 1934 tarihli sayısında yer alan "Türk Dili” Savaşında îleri Gelenlerimiz” başlıklı yazıda Necip Asım için şöyle denmektedir: “Erzurum Mebusu Necip Asım Beyin Türkçülük dâvasında hâlâ devam edip gelen büyük hizmetini her zaman şükranla anacağız. Bizde ilk önce Türk Tarihi yazan, Kilis’in bu Türk çocuğudur.”

Necip Asım, Kilis’li Muallim Rifat (Bilge) ile birlikte, Kilis’in yetiştirdiği en değerli dilci ve bilginler arasında yer almıştır. (Kent 1969)