1- 1921 Ekim de Fransa hükümetiyle hükümetimiz arasında imza olunan (Ankara itilafnamesi) Türkiye-Suriye hududunu tesbit ederken, Kilisin en tabii ve hayati ihtiyaçlarını dahi gözetmemiştir. Her türlü ziraata müsait ve gayet mümbit olan nahiye ve köyler sınır dışında kalmıştır. Hatta bu sınır ilk sıralarda, dünyanın hiçbir sınır şehrinde görülmemiş şeklinde 1 Kilometre gibi gayet kısa bir mesafeden geçiyordu. Bu durum bu gün içinde pek değişmiş değildir. 1930’da yapılan bir teşebbüsten sonra ancak 3 km. daha güneye itilebildi.

Şöyle ki: Kilis-Halep şosasının bir tarafı Türkiye, öbür tarafı Suriyedir. Bir taraftan keçe külâhlı Suriyeli, öbür taraftan Türkiyeli yürür. Aynı kişiye ait bir zeytin bahçesinin bir ağacı Türkiye topraklarında ise öbür ağacı Suriye sınırları içindedir. Ve bu Ankara itilâfnamesinin yalnız mal ve madde cihetlerinden sakat ve çürük taraflarıdır. Kan ve ırk hudutlarımız ise çok daha güneylerde kalmaktadır.

2- Kilis nüfus kesafeti itibarile Türkiye’de altıncı gelmektedir. Gaziantep ili içinde hatta güneydoğu Anadolu şehirleri içerisinde ise birinci gelir.

Bu kalabalık nüfusu besleyecek mümbit ve zengin topraklar ise, hudut dışında kalmıştır. Halep gibi büyük iktisadi bir Pazar da güneydoğu Anadolu’da yalnız Kilisin zararına olarak kaybedilmiştir.

3- Türk terakki ruhu ve bu ruh hali içinde ortaya konmuş bulunan yol politikasından, Cumhuriyet Türkiye’sinde henüz Kilis faydalanamamıştır.

4- Kilis halkı, fıtraten çalışkan ve kabiliyetli olmasına rağmen bu emek ve kabiliyetinin mahsülünü gereği gibi kıymetlendiremez. Halkın yegane geçinme kapısı olarak sarıldığı bağ ve zeytin ziraatında gösterilen emek ve gayretler çok büyüktür, küçümsenemez. Fakat istihlake arz etmek hemen hemen mümkün değildir. Zira yol yoktur. Mevcut olanlar kifayetsizdir.

Kısaca, hudut vaziyeti berbattır. Oldukça kalabalık bir halk kitlesi işsizdir, mahsül gereği gibi kıymetlendirilmemektedir. Kanaatımca ve bu sebepler mevcut kaldıkça Kilis’te kaçakçılık önlenmeyecektir. Kaldı ki güney hudutlarında Kilis Kapısından geçen kaçak eşyaların büyük bir kısmı da Anadolu içlerinden gelen giden büyük bir kaçakçı kafilelerine aittir. Hülâsa, gümrük teşkilâtı ne kadar takviye edilirse edilsin ne kadar kolluk tedbirleri alınırsa alınsın hiçbir fayda vermeyecektir. Hatta genel bütçeye yük olması bakımından zararlıdır. Bütün bu sebepler ve hakikatler muvacehesinde Kiliste kaçakçılığı önlemek veya bununla mücadeleden müsbet bir sonuç beklemek, kocaman bir hayâli hamdır. Bunu yıllardır boş ve faydasız yere yapılan mücadeleden istihsal etmek lâzım gelirdi.

Ve nihayet, suça amil olan onu zaruret haline getiren asıl sebepleri görememek, millet ekonomisi, hatta cihan, ekonomisi katından affedilmez bir hata olarak devam edip gidecektir. Ve bütün bunlardan ötürü Kilise yönetilen bütün tarizler asla ve hiç bir zaman vicdanî bir mesnet bulamıyacaktır.

Gaziyurt Gazetesinden

9 Ekim 1948

Şinasi ÇOLAKOĞLU