Haci amcanın kimliği ve sevimliliği

Okumuşluğu yoktu ama, çok okumuşları cebinden çıkarırdı. Gaziantep ozanlariyle, bilginleriyle düşe kalka o da kulakdan dolma alim ve şair olmuştu. Konuşmalarını esprilerle, nüktelerle konuya uygun şiir ve beyitlerle renklendirmesini bilirdi. Arasa Çarşısındaki kendi malı kebapçı dükkânı hayranlarının uğrağı idi. Dostları her gün, onu dükkânıuda ziyaret eder, onunla şakalaşırlardı. Bu dükkân 13I7 (1901) tarihinde büyük arasa yangıında yanmış, sonra yeniden yaptırılmıştı. O, bu yangını hatırladıkça hayıflanır ve hep şu beyti tekrarlardı.

Aman Allalh ne belâdır bu belâ

Yandık ateşlere lâ havle ve lâ

= İMZALARI =

Kebapçı ve baklavacı olduğu için sofrası müşterilerine her zaman açıktı. Bu yüzden imzasını hep şöyle yazdırırdı:

Sahib-i sofra

YUSUF’U Bî BEHRE

Bi Behre: Nasipsiz, pay alamamış demektir, ki bu deyim alçak gönüllülüğün bir ifadesi idi. Bu tevazuulu imza dolayısıyle benim ona yazdığım bir övgü şiirimin (Methiyemin) aklımda kalan bir beyti şudur:

Kendi bi behre diyor kendisi hakkında fakat,

Sayısız behresinin şahidi bülbül delidir

Baş yoldaşını toprağa verdikten sonra çok üzülmüş, dünya ona zindan olmuştu. Bu yüzden imzasını deniştirmişti, hep şöyle yazdırırdı.

Esir’i zından-i teessüf

Kebapçı Haci Yusuf

O, bu imzasiyle de can kuşunun ten kafesi zindanından uçup, gidip, bir an önce baş yoldaşına kavuşmasını ister gibiydi.

Dayı Ahmet Ağa, nasıl bütün Anteplilerin (DAYI) sı idi ise, Kebapçı Haci Yusuf da hepimizin ammisi idi.

= CÖMERTLİĞİ =

Haci Ammi cömertti. Her ramazanın Kadir Geçesi Şair Hasip Dürri Efendi, Bülbül Hoca gibi seçkin dostlarına birer tepsi baklava ikram ederdi Bir defasında Hasip Dürri ona şu beyti yazmış, yollamıştı:

Baklavâdan kand-i güftârın leziz;

Her sene lâzımmı zahmet ey aziz?

Şair diyor ki: «Aziz dost, senin şeker sözün, baklavadan daha çok lezzetlidir. Her sene bu zahmete ne lüzum var?!»

Bazı ahbaplarımı ziyaretimde, onlar bana: «Ne içersiniz hocam, kahve mi, çaymı?» dedikleri zaman, ben de Hasip Dürrü’nün beyitine uyarak:

Kahve, çaydan kand-i güftârın leziz;

Her zaman lâzım mı zahmet ey aziz! derim.

= ARKADAŞLARI =

Haci Yusuf Amcanın kendine uygun, seçkin bir arkadaş kadrosu vardı. Bunlar; kış geceleri sıra gezerler, haftada bir gece kadroya dahil kişilerden birinin evinde çay gecesi tertip ederlerdi. Haci Ammi, çayı demler: «İçin için dokuzu karar, onu zarar!» diye bardak bardak cemaata çay sunardı. Bu meclise ara sıra bende katılırdım.

Çay geceleri toplantısı, aynı zamanda dini bir toplantı gibi idi. Topluluk içindeki sesi güzeller, münacaatlar, naatlar, gazeller, toplu halde ilahiler o kurlar, meclis sona ererken de bir hafız tarafından bir aşır Kur’an-ı Kerim tilavet edilir; huşû içinde, vecd içinde herkes evine dağılırdı.

Bu kadro her senenin yaz mevsiminde de haftada bir gün, ya da yatıya gitmek; geceli gündüzlü, üst üste birkaç gün kalmak şeklinde; Nurgana, Babilge, Cagdığın, Hacargibi Gazian- tep’in mesire köylerinden birine giderler; sahra (Piknik) yaparlardı.

Bir yaz günü idi, bir Haci Ammi yi göreyim diye dükkânına gittim. Baktım dükkânda genç torunları, orta yaşlı erkek çocukları çalışıyorlar, kendisi yok. «Haci Ammi nerede? diye sordum. Gülerek şu cevabı verdiler: «Üç günden beri Güllü Sait (Meşhur baklavacı) ve öbür arkadaşlariyle Babilge köyünde sahra yapıyorlar. Ben, çok hayret ettim. 70’lik ihtiyar, köyde keyfediyor; asıl eylenecek çağdaki evlatları, torunları dükkânda, Temmuz’un sıcak günlerinde çalıyorlar. Ertesi gün, şu şiiri yazdım, ona yolladım:

Haci Yusuf Amcaya

Küçük bey, dün araştırdım meğer sahreye gitmişsin;

Bahar-ı ömrüyün ezvakını ihyaye gitmişsin

Babilge karyesinde cennet’ül me’vâye gitmişsin!

Bekârsın, tazesin, turfandasın 70 henüz sinin;

Tenehzüh istemez evlad-ü ahfadın müsindirler:

Sen onlar namına bir ravza-i hadraya gitmişsin!

Şükür gittiklerin hep dost imişler, yoksa ben derdim:

,,Düşün şu taze yaşta şüpheli bir caye gitmişsin!”

Tamam bir alem olmuş yaptığın hep güllü bülbüllü

Unutma (ŞAKİR) in aklın fakat yağmaya gitmişsin!

= ÖZSÖZLERİ =

Haci Amminin kendine mahsus, süzme bal gibi, özsözleri vardı, Düzensiz işlere karşı şöyle derdi:

«Küçiik bir aklım var. Yaza mı yetsin, kışa mı yetsin, şu düzensiz 'işe mi yetsin?» Aydın gençleri şu sözüyle takdir ederdi:

,,Doğduğunuzu bilik (Biliyoruz) amma, bildiğinizi bilmeyk (Bilmiyoruz) Bunlara benzer çok vecizeleri var idi amma; benim hatırımda bunlar kalmış.

= BEDEN YAPISI =

Haci Yusuf (Çıtıpıtı) orta boylu etine dolu, endamı yakışıklı, yüzü nurlu, güleç bir ihtiyardı Şapka kanunundan önce başına fes üzerine abani sarık sarardı. Ayağında da (Gül şeftali yemeni) vardı.

İş saatlarında (Saya) denen, yerli mavi bezden yapılmış bir üstecelik giyerdi. O çağda saya, Antepteki bütün esnaf ve sanatkârlara mahsus bir iş elbisesi idi. Şimdi bunun yerini grizetten veya ucuz kumaştan yapılmış, doktor gömleği gibi, önü düymeli bir üste çelik tutmuştur.

Saya önü açık bir iş elbisesiydi. Giyildiği zaman, önü kavuşturulur, (Saya kayışı) denen kayış bir bel kemeri ile belden bağlanırdı. Bu geysi, cemaatle namaz kılmak için, camie gidildiği vakit çıkarılır, dükkâna bırakılırdı. Şimdi de böyle yapılır.

Allahın huzuruna temiz esvapla gitmek, Dine hürmettir. Çünkü: «Temizlik imandandır»

(Çıtıpıtı) ailesinden Yüksek Mühendis Mehmet Ali Çıtıpıtı, Haci Yusuf Amcanın kardeşi oğludur. Ve bugün Bayındırlık Bakanlığında yüksek bir mevkide vazife başındadır. Bayındırlık Bakanlığı tarafından, yeni Büyük Millet Meclisi inşaatı Baş Kontrolörlüğü görevi ona verilmiştir, binanın başlamasından, bitimine kadar bu vazifeyi yıllarca, yüz aklığıyle yapmış ve başarmıştır.

Mehmet Ali Çıtıpıtı da amcası merhum Haci Yusuf Amca gibi iyi ahlâklı ve alçak gönüllü Yüksek bir Mühendistir.

= ÖLÜMÜ =

Haci Yusuf Amca 10 Kânuisani (Ocak) 1933 de, 85 ini aşkın olarak, Gaziantepte Hakkın Rahmetine kavuşmuştur.

Kubbede hoş bir seda bırakıp giden ve uzun zaman hafızalarda yaşayacak olan merhumun olumu dolayısıyle yazdığım şu mersiyeyi o zaman çocukları camlatmış, çerçeveletmiş, kepapçı dükkânına asmışlardı. Aynen sunuyorum:

HACI YUSUF AMCAYI ANARKEN

Haci Yusuf Amcanın tatlıydı pek, bülbül dili;

Başlasa anlatmaya bir, sustururdu bülbülü.

Müdde-i ömrümce hem—bezm oldu ehl-i dillere;

Çok yazık ki uçtu da gitti, bilinmez ellere.

Sohbetinden feyz alırlardı bütün genç, ihtiyar;

Gönlüne dünya için gelmezdi bir zerre gubar.

Tab’ı hoştu, meclisi şendi, feragatkâr idi:

Hazret-i Allahına pek iştiyakı var idi.

Çok musalliydi, riyasız kalbi imanla dolu;

Az bulur insanlık elbet, böyle bir halis kulu.

Akıbet gitti, kavuştu Hazret-i Mevlâsına;

Bizleri garkeyledi eyvâh yas deryâsına!

Şakir Sabri YENER