([1])

Geçmiş Sayıların Özeti

Rumkale Müsellimi Bekir Bey tanımadığı genç bir yolcuya bir at, bir kese de para ikram eder. Bir gönüllü asker olan bu yolcu Tabir Paşa ordusuyla Mısır’a girer. Paşalar artındaki ihtilâflardan istifade ederek Mısır’a Vali olur. Mısır’da bir Vali gibi değil, bir kral gibi teşkilât yaparak iktisadi, idari, askeri birçok yenilikler vücuda ettirir. Babıali’nin bastırmada aciz ve genişlemesinden endişe duyduğu Mora ve Vehabî isyanlarını keza donanma ve Cihadiye askerleriyle bastırır, bu hizmetlerine karşı Suriye’nin de Mısır gibi kendisine verilmesini ister. Babıali muvafakat etmeyince, oğlu İbrahim Paşayı Suriye’nin istilasına memur ederek yola çıkarır.

İBRAHİM PAŞA ANTEP KALESİNDE

İbrahim Paşa Sina çöllerinin güçlükleriyle karşılaşmamak için ordusunu İskenderiye’den donanma ile Yafa’ya çıkardı, Akkâ kalesini sardığı zaman donanma, da denizden muhasara işini üzerine alacak bu suretle babasının Suriyedeki biricik rakibi Abdullah Paşayı önce ortadan kaldıracaktı.

Abdullah Paşadan Babıali de memnun değildi. Çünkü;. Suriye’nin kendi idaresine terk olunmasını istemişti. İbrahim Paşa tarafından sıkıştırılınca Abdullah Paşa Babıali’den istimdat etti.

İki dik kafalınla birebirine çatması Babıalinin işine geldi.' Bunları kendi hallerine terk etmeyi uygun buldu. Abdullah Paşa altı ay mukavemetten sonra teslime mecbur oldu. Esir Generali Mehmet Ali Paşa Mısır’da sarayında pek müdepdep bir surette kabul etti. Abdullah Paşa Mehmet Ali Paşanın huzurunda diz çökerek:

— Af buyurunuz Efendimiz. Çünkü: Cenabı hak zati âlinizi sıffat-ı Hükûmdarı ile tavsif buyurmuş olduğun, dan affiâliniz" Vezirane değil, Hükümdarane olsun.

Demesinden Mehmet Ali Paşa pek memnun olmuş, yanına oturtarak bir arkadaş, muamelesi yapmıştı.

Akkâ’dan sonra Şamda sükut etmiş, Şam Valisi Halep'ti Mehmet Paşa derme çatma cüz’i bir kuvvetle Humus’ta İbrahim Paşaya' mukavemet etmek istemişse de muvaffak olmayarak Halep’e ricata mecbur kalmıştı. Halepliler Mehmet Paşaya Kale kapını açmadıkları için (Beylan) a çekilmeyi uygun bulmuştu. Burada da tutunmaya vakit bulmadan İbrahim Paşanın taarruzuna uğramıştı. Bu taarruz' neticesinde İbrahim Paşa: Antakya, İskenderun ile Sultan dağı cenubundan geçerek Adana’yı da işgal etmişti. Bu ilerleyiş Sultan Mahmut’u telâşa düşürdü (Suya düşen yılana sarılır) Rusya’dan fiili yardım isteiye lüzum gördü. Babıali ile Mehmet Ali Paşaya İngiltere ile Fransa'nın biraz da gevşekçe aracılığı umulan faydayı temin edememiş. İbrahim Paşa babasından aldığı emir, üzerine tekrar" taarruza geçerek Kütahya’ya girmişti. Bu sırada Rus donanması ile gelen on bir tabur . Rus askeri Hünkâr iskelesine çıkarılmış, daha sonra da on iki bin askerle bu taburlar takviye edilmişti. İç işlerimize Rusların bu fiilî müdahalesi İngiltere ile Fransa’nın işine gelmemiş iki tarafa da tesir yaparak senede altı milyon kuruş vergi vermek şartıyla Şam, Halep, Adana Mehmet Ali Paşanın idaresine terk olunmak suretiyle sükûn iade olunmuş ve Rusların Türk topraklarından çıkmaları istenmişti.

Nizip muharebesine kadar geçen on senelik zaman zarfında 'Mehmet Alî Paşa yeni ele geçirdiği yerlerde asayişin teminile, Sultan Mahmut ta Kûtahya anlaşmasıyla elden çıkardığı yerlerin geri alınabilmesi için çareler aramakla meşgul oldu. Almanya’dan kurmay subaylar getirdi. Biri Sivas’ta Çerkes Hafız Paşa kumandasında, diğeri Konya’da Haci Ali Paşa idaresin de olmak üzere iki mühim ordu teşkiline başlandı. Hafız Paşa ordusu Halep üzerine yürüyecek Haci Ali Paşa ordusu da Adana’yı istirdat edecekti. Sultan Mahmut’un ne yapmak istediğini günü gününe haber alan İbrahim Paşa ise Halep’te mukabil tedbirler almakta idi. Hafız Paşa ordusunun Nizip te yerleşmesi İbrahim Paşanın elli bin kişilik ordusuyla harekete geçmesi ne sebep oldu iki ordu Nizip’te karşılaştı.

1870 Muharebesinde Fransız ordularını mağlup eden Alman kurmay başkanı Moltke’nin tabiye hakkında ki tavsiyelerine Hafız Paşa ehemmiyet vermedi. Bilhassa Nizip suyunu tutmuşken mevkilerinin muhafaza edilmesindeki isabet takdir olunamadı. Burası bırakılarak Birecik tarafındaki mevzi almaları hatalı oldu.

Bir cuma günü idi. Mısır ordusu uygun bir mevzi tutamamıştı. Moltke taarruz edildiği taktirde Mısır ordusunun muhakkak surette bozulacağını söyledi. Ordudaki ulemanın Cuma günü muharebe şeran caiz değildir’’ diyerek yerek muhalefet etmesi fırsatın kaçırılmasına, Mısır ordusunun elverişli mevzileri tutmasına ve kendine çeki düzen vermesine imkân hazırlamış oldu.

Tarih kitapları Hafız Paşa ordusunun da 50 bin raddesinde olduğunu tespit etmişse de söylendiğine göre Hâfız Paşa ordusu 100 bin kişilikimiş, iki ordu karşılaştığı zaman İbrahim Paşaya kendi kuvvetinin iki misli bir kuvvetle çarpışmanın tehlikeli olacağı söylendiği zaman İbrahim Paşa:

— Elli bin kişiye elli bin kişilik ordum yeter, kalan elli bine mukabil de ben varım, cevabını verir.

Cumartesi günü iki ordu karşılaştı. ilk ateş Hafız Paşa ordusundan açıldı. Mısır ordusu ateş açmakta tereddüt ediyordu. Çünkü Hafız Paşa ordusunun pişdarları Nizip’te (Yedi Sandık) adında ki Türbenin yakınlarına kadar sokulmuştu. Türbeye isabet vaki olur korkusuyla Mısır ordusu ateş açamıyordu. Bu tereddüdü gören İbrahim Paşa:

— Sizin fatihanıza muhtaç olan ölülerden mi korkuyorsunuz!..

Diyerek ilk top güllesini kendi eli ile salıvermiş bundan sonra harp kızışmış, dört saat devam eden muharebede önce Mısır askeri bozulmuş, İbrahim Paşa kaçanları kılıcıyla çevirmeğe uğraşırken Firenk Süleyman Paşa da kaçanlarla önüne top güllelerini yağdırarak döndürmeye muvaffak olmuş, bundan sonra da Hafız Paşa ordusunda bozgun yüz göstermiş; kaçanları döndürmeye memur edilen süvariler de kaçanlara katılmışlar, bozgun umumileşmiş. Hâfız Paşa ordusu Belkıs taraflarına çekilerek mevziini Mısırlılara terk etmiş İbrahim Paşa takip etmemiş; Mızar — Orul yoluyla Antep’e; gelerek kalenin batı tarafındaki burçları kendisine karargâh ittihaz etmiş; Allebendeki depoya da askerlerini yerleştirmiş. Babasından alacağı emir üzerine Malatya, Diyarbakır'a hareketini uzatmak niyetinde imiş.

Fikir ve icraatı hakkında işittik terimden bazılarını okuyuculara anlatmayı faydalı buluyorum:

Köylü bir kadın pazara bir külek yoğurt getirmiş, Mısır askerlerinden birisi yoğurdu satın almak istemiş, kadın yoğurdunu öğmûş asker tadına bakmadıkça almayacağını söylemiş. Kadın bir taraftan bir parmak almasına müsaade etmiş. Asker yoğurt küleğini ağzına götürerek yüzünün kaymağını tamamile, yoğurttan da epeycesini içtikten sonra, ekşimiş, almam diyerek yoğurt küleğini kadının eline tutuşturarak savuşmuş.

Kadıncağız kaymağı alınan yoğurdunu satamamış, rast geldiğine derdini dökmeye başlamış. Birisi kadına İbrahim Paşa kalededir, git, şikâyet et demiş. Kadın Paşaya hadiseyi olduğu gibi. anlatmış. Paşa kadına yoğurdunu içen askeri görsen tanır mısın deyince kadın evet cevabını vermiş. Paşa bütün askerlerin alleben meydanında toplanmasını emretmiş, düğmelerini çözdürerek, göğüslerini açtırmış. Kadınla beraber saflar arasında dolaşırken kadın;

— İşte Paşa! yoğurdumu içen budur, der bir askerin önünde durur. Paşa,

— Kadın dikkat et! Yanılman hayatına mal olur...

— İyi biliyorum Paşa, budur, yalan çıkarsam cezama razıyım.

Cevabını verir. Paşa elinde tuttuğu ustura ile askerin midesini yırtar, yoğurt dökülür. Kadına dönerek

— Doğru imişsin, kurtuldunl

Yoğurdunu kaça satıyordun?

— Ne olacak Paşam bir meteliğe.

Al paranı diyerek bir metelik (on para) verir, askerlerine dönerek:

- Halkın hiçbir hakkına el uzatılmayacak, dinlemeyenleri böyle cezalandırırım. Emrini verir. Bu icraattan sonra da Mısır askerinden halka hiç bir tecavüz vaki olmaz... .

Bir cuma günü Akyol camiine namaza gider, genç yaşta bir hâfızın Kuran okuyuşu İbrahim Paşanın pek boşuna gelir, namazdan sonra hafıza iki altın ikram eder. Hafız:

- Babamdan korkarım Paşam, alamam der.

- Benim ikram ettiğimi söyler sen baban bir şey demez hafız Efendi ! Deyince

- Asıl korkum da adınızı vermektendir, Paşam Çünkü: Babam, Paşa bu kadar az vermez, kalanını nelere, harcadın diye beni sıkıştırır. başım derde girer, bu sebeple affınızı istirham ederim cevabını verir. Paşa gülümseyerek on altın uzatır ve artık babana benim verdiğimi söylemekte bir mahzur kalmamıştır, sanırım? Hafız Efendi diyerek savuşur.

İbrahim Paşa Antepli şair Rasih’in sohbetlerinden pek hoşlanır, geceleri çok defa meclisinde bulundururmuş. Mehtaplı bir gecede atlı geziye çıkmışlar, tatlı bir sohbetin dalgınlığı ile gittikleri bir sırada Paşanın atı birden bire bir karaltıdan ürkünce, etrafında bulunanlara ihtiyarsız (Silâh başına) emrini vermiş. Emri yerine getirilmişse de atı ürküten, Paşaya (Silâh başı) emrini verdiren karartının bir çalı olduğu anlaşılınca şair Rasih:

— Elli bin kişiye muadil bir kumandanın bir çalı karşısındaki irkilişi... Diye gülmeye başlamış. Paşa da bu haline şair Rasih’le beraber katıla katıla gülmekten kendini alamamış.


[1] İtizar; İktidarımın dışındaki bazı sebeplerle üçüncü yazımı sayın okuyuculara sunmakta pek geç kaldım. Özürler diler, yakın ilgilerine teşekkürlerimi arzederim.