Güzel ve kahraman Gaziantep’imizin şüphesiz ki nice eşsiz, güzellikle dolu bir çok yerleri vardır. Bunlardan size en yakınımızdan bir misal göstereyim. Şehrimizin kuzey batısında bulunan, işte meşhur Kavaklığımız.

Her köşesinde ayrı bir güzellik, letafet bulunan bu güzel mesire yeri herkesin hoşuna gidecek bir mevkidedir.

Çalışkan Türk milletinin evlâtları olan Gaziantepliler yazın kavurucu sıcağında dinlenmek, ılgıt ılgıt esen rüzgârlara mert göğüslerini germek için oraya koşarlar. Bu bilhassa tatil günü olan pazara rastlar. O gün şehir bomboştur. Allı yeşilli, giyinmiş Antepli anaları, bacıları göğsü memleket aşkıyla çarpan babalar, oğullar oraya akın eder ve muhakkak çiğ köfte yer.

Maksat istedikleri yere kavuşmak değil mi? Bazısı taşıtla gider bazısı yaya, ellerinde satıllar, köfte leğenleri, sepetler bulunduğu halde yine kendileri bir tüy kadar hafif, kalbler müsterihtir.

Sık ağaçlarla kaplı loş bir patika yoldan ilerlerler daha ilk adımımızı atar atmaz yüzümüze çarpan serinletici hava içinize huzur ve neşe verir. Güzel bir hislizi etrafınıza bakmaya teşvik eder.

Burası tabiatın bütün nimetlerinden faydalanıyor. Su, temiz hava, bol güneş.

Akan Alleben deresinde yarının ümidi olan gürbüz Türk çocukları oynaşıyor. Ürken kurbağalar bağrışıp bu güzel manzaraya sesleriyle katılırlar.

Ağaçlarda öten çırçır böcekleri, bembeyaz açılmış papatyalara konup kalkan çalışkan arılar, çiçekten çiçeğe rakseden kelebekler, annesinin yanından ayrılmayan pamuk tüylü kuzu, hepsi hepsi birbiriyle tezat teşkil ederler.

Her tarafı ağaçlarla çevrili bu güzel yerde esen rüzgar vücuttaki bütün bitkinliği, yorgunluğu giderir. Şimdi herkesin arzusu güzel bir gün geçirmektir. Kavaklık, artık yeşil çimenlerin üstüne yayılmış insanlarla tıklım tıklımdır. Herkes kendi âleminde kendi eğlencesindedir.

Burada her türlü insanla karşılaşabilirsiniz 7’sinden 70’ine kadar herkesi gençler top oynar salıncaklar kurar, şarkılar sözler, ip atlar ağaçlara tırmanırlar. Anneler onlara yemek hazırlamakla meşgul olur. Görmüş geçirmiş tecrübe sahibi nineler, dedeler, evlâtlarına, torunlarına hâtıralarını anlatırlar. İsterseniz altmış beşlik sevimli bir dedenin anlattıklarına kulak misafiri olalım. Acaba neden bahsediyor? Herhalde Gaziantep’imizi methediyor. Kahramanlığını söylüyordur:

- (Biz bu gün yeşil ağaçların sakin gölgesinde milli tarihimizin, milli kahramanlığımızın ilâhi bir sembolünü seyrediyoruz. Zaferimiz bütün dünyanın gözü önünden hayret, saygı ve sevgi uyandırarak geçti. Antep zulme karşı daima isyan etmiş kendi benliğine saldıranlar karşısında daimi tunçtan bir heykel gibi dikilmiştir.)

Gaziantep müdafaasını yalnız Türkler değil bütün Dünya devletleri de takdir etmişlerdir. Nasıl etmesinler? 1.500 babayitle silahsız, cephanesiz, topsuz, tüfeksiz hatta ekmeksiz yalnız yurt sevgisi ile çarpan kalpleri iman dolu sineleriyle açık bir şehri 11 ay müdafaa eden Anteplilere söylenecek takdir kelimeleri de gösterdikleri harikalarla eşit ve eşsiz olması lazımdı. T.B.M.M. de bu kahramanlar diyarına lâyık olduğu (Gazilik) mükâfatını verdi.

(Binbir müşkilât içinde büyük bir muvaftakiyet erişilmez bir şöhret kazanan Gaziantep’imizin kurtuluşunda nice Özdemir beyler, Karayılanlar, Şahin Beyler, vardır. Bunlar Gaziantep müdafaasının canlı bir kalesi, vatan için kanat germiş birer şahindiler.)

Fransızlar bir avuç ahaliyi ezmek için ne mümkün ise hepsini yaptılar. Muhasara ettiler, demir tellerle ördüler, aç bıraktılar, vatanperver halk bahçelerdeki fıstıkların meyvesile acı çekirdek ekmeği ile karınlarını doyurdular. Fakat dallarıyla Fransızları dövdü. Ve unutulmaz zaferi Tarihe altın kalemlerle yazdırdı.

(İşte o elem günlerinin tesellisi ve bu kurtuluş günlerinin ümidi olarak sakladığım tek hatıra.)

Diye kolunu sıvazlayıp hâlâ şişkin pazusundaki yara izini gösteriyor ve

- Bu günlük bu kadar, ben bir kahve içmeye gidiyorum, diye bastonuna dayanarak kalabalık arasında kahvenin yolunu tutuyor.

Şimdi herkes pürtelaş elbirliği ile hazırlanan yemekleri sofraya koyuyor köfte için malzemeleri hazırlıyorlar. Genç kız maharetli ellerini çeşmenin buz gibi soğuk suyunda yıkayıp köftesini yoğurmaya başlıyor. Köfteye kırmızı ve karabiberi o kadar çok atıyorlar ki, bulguru ve suyu, eti, soğanı, maydanozu bol güzel bir köfte yapıyor. Atalarının tarif ettiği şekilde hazırlayıp büyük bir iştahla yiyorlar. Ayranı da yanlarından eksik etmiyorlar.

Onların bu güzel günlerini kıskanan gökyüzü bazen parça parça bulutlarla kaplanıyor, sonra mavi bir atlas gibi tek bulutsuz oluyor. Hatta ikindi vakti hafif hafif yağmur bile çiseliyor. Fakat onlar aldırmıyorlar bile. Yine şen kahkahaları etrafta yankılar yapıyor.

Günün son ışıkları ufku kıpkızıl boyarken halk yine coşan kaynaşan bir neşe içindedir.

Artık hava kararmaya başlamış, kahvesinin ve oradan görünen şehrin elektrikleri yanmıştır.

Gökte milyonlarca yıldız parlıyor ay etrafa kurşuni bir aydınlık saçıyor ağaçları dereyi bütün insanları ve her şeyi olduğundan daha güzel gösteriyor.

Öten cırcır böcekleri kurbağa sesleri şimdi etrafta daha çok akis yaparak kulaklara hoş bir musiki nağmesi imiş gibi geliyor.

Veda saatinin geldiğini anlayan halk toplanıyor, geldikleri gibi tekrar yola diziliyorlar. Bu güzel yerden ayrılmak onlara hayli zor geliyor fakat unutulmaz bir gün daha geçirdiklerini ve haftaya tekrar geleceklerini düşündükçe teselli buluyor yine şen ve şakrak şehre dönüyorlar.

Ey kahraman Gaziantep senin böyle neşeli, sıhhatli, iyiliksever, vatan mert halkın oldukça senin ismin kutsal tadılacak! Dünya durdukça Gazi Kalbin Türklüğün ölümsüz bir sembolü olacaktır.

Not: Bu yazı, Gaziantep Kültür Derneğinin 1959 yılında tertip ettiği (Gaziantep’in en beğendiğiniz bir özelliğini yazınız) konulu yarışmada 4’ncü gelmiştir.

Şenol BESNİLİ