Karacaburç, Gaziantep şehrinin otuz kilometer kadar kuzeyinde Merkez ilçeye bağlı bir köyümüzdür. Ben bu köyde doğdum, bu köyde büyüdüm, 65 yıldır bu köyde oturuyorum. Babam Mehmet efendi de bu köyde doğmuş ve bi köyde ölmüş: Dedem Alimen de bu köyde yaşamış. Kültür Derneği idarecilerinden Hulusi Yetkin’in isteği üzerine Köyüm hakkındaki bilgilerimi arzederim:

Halen köyün ortasında bulunan karataştan yapılmış kale harabesine benziyen ve halk arasında burç adı verilen eski asan atika binalardan dolayı köyümüzün adına Karacaburç denildiğini büyüklerden işitmiştim. Bu harabe, kuzeydeki tepeye dayanan bir kaleye benziyor. Kimler tarafından yapıldığını bilen yoktu. Zaman zaman harabeden büyük küpler bulunmuştur. Hatta bu küplerden zahire koymak için faydalanan köylülerimiz de halen vardır. Kalenin yakınında bir su göleti bulunuyor. Gölette bu harabeyi meydana getirenler tarafından yapıldığı anlaşılıyor. Gölette yağmur sulan toplanmaktadır. Halen bu gölet suyundan, hayvanlarımız ve içme suyu hariç köyün diğer işlerinde istifade edilmektedir. Köyün merasında hayvanlar için Çatalgöl, Sarı fakının gölü, Kıllının gölü ve Kurt gölü ismini alan yağmur sularından meydana gelen göller de vardır.

Köyümüz Karacaburç denilen bu harabe üzerinde bulunuyor. Evlerimizin çoğu karataştan, bir kısmıda beyaz taştan yapılmıştır. Evlerimiz tepenin üstünde olduğu için, çok geniş bir alanı görürüz. Batıdan güneye doğru geçen Gaziantep Narlı demiryolu üzerinde seyreden trenlerin düdüklerini işitir, dumanlarını seyrederiz. Kuzeyde Maraş’ın üzeri karlarla kaplı Ahırdığını, Ergirzek ve Nurkak dağlarını görürüz. Batıda Gavur dağları, doğu kuzeyde Yauzeli’nin Karadağını uzun uzun seyrettiğimiz çok olmuştur. Hele güneyde yeni yetişmekte olan uzeri yeşillenen Dülükbaba tepeleri bizi Gaziantep’ten ayırıyor. Pencerelerimizden bir çok köyler öbek öbek görünür. Geceleyin Başpınar’dan geçen taşıtların ışıkları, odalarımızın içine aydınlık getirir. Köyümüzün tek noksanı, yakınında bir akar suyu ve önemli bir pınarı olmamasıdır. En yakın ve en meşhur pınar köyümüzün batı kuzeyinde İncesu köyü arazisinde bulunan Hünkâr pınarıdır. Hünkâr pınarına köyümüzden yaya olarak 45 dakikada gidilebilir.

Köyümüzün doğu ve batısında daha çok karataşlar kaplıdır. Batıda yaya olarak 25 dakikalık bir uzaklıkta kuru dere içinde karakuyu ismini alan bir içme suyu kuyumuz vardır. Bu kuyununda ne zaman açıldığını bilen yok. Bu sudan ve doğu kuzeyde bulunan Aygörmez kuyusundan köyümüz halkı içme suyunu temin eder. 1957 yılında ben o zaman köy muhtarı iken büyük gayretlerle köyümüze içme suyunu temin için büyük bir sarnıç yapılmasına çalışmış ve muvaffakta olmuştuk.

Asarı atikadan kalan gölet yerinde Devlet su işlerince halen yapılan modern göletin tamamlanmasını heyecanla beklemekteyiz. Halen köy muhtarımız Memik Akyol başkanlığında binirci aza olarak, ikinci aza Mehmet Beşe ile birlikte köyümüze faydalı olmaya candan çalışmaktayız. Köyün telefona kavuşması, Durnalık pınarı suyunun köyümüze gtirilmesi, köy yolunun şose haline getirilmesi ihtiyar heyetinin başlıca amacıdır.

1950 yılına kadar motorlu araçların köyümüze gelmesine elverişli bir yolumuz yoktu. 1950 ylında ben Ökkeş Arslan muhtar olduğum zaman, ilk iş olarak köyün yolunu ele aldım. Motorlu vasıtalarınköye gelmesine elverişli bir yol yaptırılmasını da sağladık.

Köyümüzün etkili arazisi içinde en başta bağ ve fıstık ağaçları geniş yer kaplar. Yeni zeytin bahçeleri de var. Tahıl ziraatı pek azdır. Baharda her taraf yemyeşil bir örtü ile kaplandığından köyden manzaranın seyrine doyum olmaz. Köyümüze kar, Gaziantep’e nazaran aha çok düşir. Çok güzel yayla havası vardır. Kışın, bağ ve fıstık ağaçları atıkları başta omak üzere odun yakarız. Köyümüzün bugünkü nüfusu 800 den fazladır. Gaziantep savaşlarında köyümüz halkı 500 kadardı. Köyümüzden zaman zaman Gaziantep’e gelip yerleşen üç yüzden fazla Karaca burçlu vardır. Köyümüz halkı çoğunlukla sıhhatli kimselerdir. Yalnız trahom hastalığı salgın halde idi. 1950’de muhtar olduğumda trahomla mücadeleyede büyük önem verdim. Köyümüze bir dispenser açılması için çok uğraştım. Vekâlete kadar gittim. Neticede köyümüzde trahom kalmadı.

Köyümüzün halkının hepsinin ana dili Türkçe’dir. Başka dil bilen yoktur. Civar köyler halkıda Türk olduğu için, kız alıp verme sebebiyle dil bütünlüğü bozulmamaktadır. Kız alıp verme yüzünden bütünköy halkı bir birine akraba olmuştur. Çoğunluk siyaha yakın saçlı, kara gözlüdür. Orta boylular çoğunluktadır.

Bugünkü köyde yaşıyanlann hemen hepsinin atalarının, bundan ikiyüz sene evvelleri, yerden geldikleri, yaygın bir söylenti halindedir. Karacaburcu ilk kuranlardan sonra uzun müddet bu yer ıssız kalmış. Sonraları buy ere gelen Türkler, her halde bir salgın hastalık neticesi olacak evlerinde toplu halde ölmüşler. Bundan tahminen 200 sene evvel ilk defa Pazarcık ve Araban civarından Telbizek köyünden Halil isminde bir türk gelip Karacaburca yerleşmeş.. Halil ağa, kendi köyündeki bir ağadan korkarak, meydana savrlmuş buğday harmanında bırakarak Karacaburca gelmiş. Zamanla civar bölgeden geelip yerleşenler olmuş. Araban bölesinden Bekir kahya, İbiş Kahya; Pazarcık Ufacıklıdan Hasırcı Mehmet, Reyhanlı aşiretinden Hamey Mehmet, Kabasakal İsmail, Topal Fakı, Kılılı aşiretinden Kel Hüseyin, Kel Halil, Kürdo Mehmet, Balcı Yusuf, Kara Ahmet, Fakı oğlu Hasan, Alimen gibi bir çok aile reisleri Karacaburca toplanmıştır. O zaman köyümüz halkı hayvancılıkla geçinirmiş. Osmanlı memurları gelip vergi isteyince, nüfusa kağıt etmek gibi davranışlara geçince, köy halkı köyü terkederek zaman zaman civardaki meşe ormanlarına sığınırmış. Hatta bir yorgan meşeye geçerek yırtıldığından o meşenin bulunduğu yere yorgan yırtan denilmektedir. Bir kaç kaçda da zaman kurban bayramına tesadüf etmiş, bayram günü kurban kesilen yere de halen kurban yurdu denilmektedir. Köyümüz gelişirken, civar komşumuz Göksüncük köylüler, arazimiz daralıyor üşüncesiyle, zaman zaman engel olmuya çalışmışlardır. Köyümüz halkı, Ceydede kurulan ilk boybeyi Memik Dedeye Göksüncükleri şikayet etmişler ve bir kızlarını vererek akraba olmuşlar. Boybeyinin himayesinde köyümüz huzura kavuşmuş. Zamanla hayvancılığın yerini Cehre denilen ağaç ziraati almış. Cehre ağacında yetişen tohumlar Almanya’ya gönderilirmiş. Bu tohumlar çok değerli imiş. Almanlar bundan boya yaparlarmış. Millî mücadeleden sonra dahi cehre tohumunun batmanı 9 mecideyeye dahi satılmıştır. Daha sonra cehre ağaçlarının yerini fıstık ağaçlan ve bağlar kaplamıştır.

Fotoğraf: Karaburçlu Ökkaş Kiya

Köy halkının tamamı müslüman olup Hanefi meshebindendir. Halen köyümüzün eskiden kalma ve sonra tamir edilen, 1954 yılında güzelleştirilen 20000 TL’ye mal olan güzel bir minaresi bulunan bir camimiz vardır. Köyün doğu kuzeyinde bulunan tepede (Gövdede), ve doğusunda Halidi bin velid ismini alan ziyaret yerleri vardır.

Köyümüzde ilk hoca Topal Fakı imiş. Topal Fakının soyundan Mulia Mehmet, Kara Mullada hocalık etmiş. Halen bu aileden köy hocalığını yapmış Memik hoca da sağdır. Köy halkından Gaziantep’e gelip ilk defa tahsil gören babam olmuş. Alimenin oğlu Mehmet efendi adıyla anılan babam, ermenice de öğrenmiş. O zaman köyümüzde Ermeni yok ise de köylülerin Antep’te yaşayan ermenilerle ticarî işler sebebiyle ilgileri çokmuş. Eskiden beri köy arazisi köy halkınmdır. Şehirlinin köyümüzde arazisi yok denecek kadar azdır. Babam şehirde okurken teyzesinin yanında barınmış ve teyzesi kızı ilede evlenmiş. Köye döndüğünde ilk defa o zamana göre modern sayılan evi babam yaptırmış. Halen 80 yaşında olan evde, bizlerde büyüdük. Babamı muhtar seçmişler. Babam devlete yardımcı olmuş, köy halkı üzerinde devlet otoritesinin kurulmasında başlıca rol oynamış. Devlet otoritesinin zayıfladığı birinci cihan harbi sonunda, eşkiyaya karşı köyde emniyet teşkilatı kuruldu. Bu sebeple eşkiyalar köyümüze baskın yapamadı.

Kurtuluş Savaşı’nda köy birliği yapılarak, 25 hali vakti yerinde olan aile tüfek ve malzeme satın aldı. Her tüfek için dört seçkin çete seçildi. Köyümüz çeteleri tik olarak Maraş Antep yolunda Karayılan baskınında, Ballıkayada savaşa girmiştir.

Köy birliği Antep’teki Heyeti Merkeziye ile temas kurmuştu. Mehmet Yılmaz, Mehmet Aslan ve arkadaşları Köy birliğin: temsil etmişlerdir. İkizkuyu, Şahinbey Savaşlarında da bulunan köyümüz çetelerimiz Dokurcum köyü civarında Mehmet Bozsöğüt isimli bir de şehit vermişlerdir. Gaziantep şehrinde başlıyan savaşlardada köyümüz çeteleri vazife almışlardır. Kurtuluş Savaşından sonra ve okul faaliyete geçtikten sonra mîllî günleri köyümüz de kutluyoruz. Bu törenler, köyümüz halkınmda milli duygularını kuvvetlendirici bir netice doğurduğundan çok faydalı olmaktadır.

Köyümüzde, eskiden beri çocuk ölümü çok olmakta idi. Doğum sebebiyle gebe kadınların öldüğü sık sık rastlanırdı. Hatta şehre hayvan sırtında nakledilirken ölen, çalı diplerinde doğum yapan kadınlarımız vardı. Ben muhtar olmazdan evvel bu gibi durumlara çok üzülürdüm. Gaziantep’te Ana çocuk sağlığı merkezi kurulunca var gücümle köyümüzde bir istasyonun açılması için çalışmıştım. Doktor Hayri Ayasın yardımı ile 1957 yılında köyümüzde Ana çocuk sağlığı istasyonu kurulunca, o gün benim en mesut olduğum günlerden biri oldu. Köyümüzde okul açılması içinde çok çalışmıştım. Köyün en kıymetli arazilerinden sayılan 1,5 dönümlük tarlamıda okul yaptırmak üzere Maarife bağışladım. 7 yıldan beri köyümüz çocukları okula kavuşmuş bulunuyorlar. İlk mezunlardan birkaçıda orta öğretime devam etmektedirler.

Köyümüzde 1963 yılında Kız sanat nakış dikiş kursunun açılması için de çok çalıştım. Valimiz Salih Tanyeri ve Maarif müdürü Aziz Gözaça’nın yardımları ile açılan kursta birçok genç kızlarımız ve kadınlarımız çok istifade etmişlerdir. Kurs sırasında verilen konferanslar çok faydalı sonuçlar doğurmuştur.

Karacaburç hakkında söylenecek çok şey var. Yazı çok uzadığından ben kısa kesiyorum.

Karacaburç kalkınmak için çırpınan binlerce Türk köyünden biridir. Köylerimizin gerçek kalkınması için her köyümüzün coğrafi, tarihî durumunu, köylülerin kültürel, ekonomik varlıklarını iyice bilmek gerektir. Bir köy için faydalı olan bir tetbir başka bir köy için zararlı olabilir. Köylerle ilgilenen Aydınlarımızın ve devlet adamlarımızın emeklerinin boşa gitmemesi için, evvelâ köylerimizin durumlarını incelemelerini temenni ederim.

Anlatan: Ökkaş ZİYA