KAMBEROĞLU bundan 60 yıl önce, Gaziantep il merkezindeki uzun çarşının 20 dükkânlık bir kısmı saraçhane idi. Burada Kamberoğlu baba adıyla söylenen, usta bir saraç vardı. Bunun yaptığı saraç işi yolcu sandığını kimse yapamazdı.

O zamanlar, şimdiki gibi motorlu taşıtlar olmadığı için, yolculculukta bavulluk, valizlik eşya, sandık içinde taşınırdı. Fakir yolcular tahta sandık kullanırlar, zenginler de Kamberoğlu yapısı kayış sandıklarla seyahat ederlerdi.

Bu sandıklar öyle ustaca yapılırdı ki, kayıştan yapılmış olmasına karşıt, tahtadan imiş gibi hem eğilip bükülmezdi, yani Antep deyimince: “Kaleden atsanız kırılmazdı” hem de çok zarifti.

Mekkâre hayvanlarına da kolayca yüklenebilmek için orta büyüklükteki bu sandıkların kapaklarıda bavul gibi arkadan sandığa bağlıydı. İki kilidinden başka, ayrıca kapak, iki kayış kemeri ile de sandığa bağlanırdı.

O zamanki yolculuk yapan Antepli zengin ailelerden bazılarının evlerinde belki şimdi bu sandıklardan vardır.

Ben çocukluğumda sanata çok meraklı olduğum için arasıra gider Kamberoğlu’nun dükkânının önünde dakikalarca durur bu sandıkların yapılışını seyrederdim. Dükkânda makine diye bir araç yoktu, yapılanların hepsi el işleriydi.

Her sanatçının, eserine kendi adresini yazması bir hak ve bir gelenektir. İşte Kamberoğlu’da bunu yapardı. Eski harflerle, kafiyeleri bir, vezinleri ayrı, Aruz veznindeki şu iki mısrayı, siyah sandığın güzel göğsüne sarı ipekle işlerdi:

Üstad-i yegâne-i Ayıntab

Kamberoğlu demekle şöhretyab

Bu mısraların, bu günkü türkçesi şudur :

“Antebin biricik ustası, Kamberoğlu diye anılan ünlü kişi.”

Eh Kamberoğlu’da bu övünmesinde haklıydı.

Hani bazı devletler, kendi bayraklarını başka devletlerin kara sularında dalgalandırmak, kendilerini tanıtmak, reklam yapmak için vapurlarla seyyar sergiler dolaştırırlar ya, işte Kamberoğlu da bu etiketle ülkede hem Antebi tanıtıyor hem de sanatının reklamını yapıyordu. Nur içinde yatsın.

Not: Kamberoğlu’nun asıl adını öğrenemedim. Her halde şimdi Gaziantep’te bu aile vardır, ve merhumun torunlarıda belki yüksek Ataları gibi sanatkârdırlar . Çünkü: “Ot, kökünün üstüne biter”

DERİKO: Asıl adı bu muydu? bilmiyorum ama halk ona Deriko derdi.

Mekkârelerle yolculuk yapıldığı yıllarda kafilenin (Nakliye hayvanları katarının) en önünde süslü, bir hayvan giderdi. Halk buna (peşek) derdi. Peşeklerin süslerini yine o zamanki Antebin tanınmış saraç ustalarından Deriko yapardı. Bu süsler, renkli tiftiklerden yapılmış büyük güllerdi. Çuhalar, renkli kumaşlar ve patiskalar üzerine oturtulmuş bu güllerle tepeden tırnağa süslenmiş peşek, bu görünüşüyle, kocaman ve yürüyen bir çiçek buketini andırırdı, Hele peşeğin başına geçirilen başlığın süsü görülecek şeydi.

Peşeğin çıngırak, çan, konkurdak gibi ses çıkarma araçlarnıda tunç dökmeciler dökerlerdi. Peşekteki süsler gözleri, çıngırak sesleri de kulakları okşardı ve insana ferahlık verirdi. Onun için peşeğin çan sesleri uzaktan şehirlilerin, köylülerin kulaklarına gelmeye başladığında meraklılar dışarı çıkar, kaflanın geçeceği yol kenarına sıralanırlar, hem çiçek bahçesi gibi peşeği seyreder, hem de çanlardan, çıngıraklardan, koro sesleri dilerlerdi. Yani bir kaflanın geçişini temaşa etmek, bir trenin geçişini seyretmek kader zevklidir.

Deriko, Kamberoğlu gibi reklam yapamazdı. Zaten süslediği de buna elverişli değildi. Peşek katırının semer kaşına da :

Üstad i yeğâne-i Ayıntab

Deriko demekle şöhretyab

gibi bir şey yazmak çek münasebetsiz olurdu.

Fakat peşeğin dolaştığı her şehir, her köy halkı o süsleleri kimin yaptığnı bilirlerdi. Asıl başarı da böyle reklamsız tanınmak deyil mi ya!

Peşeke yük yüklenmezdi. O, yalnız kafla’nın (kafile) nin süs hayvanıydı. Sanki bu hayvan da böyle olduğunu biliyormuş gibi ondaki edalı yürüyüş görülmeye değerdi. Kervan başı da bundan gurur duyar. Etrafını tebessümle selâmlardı.

Yalnız üzülerek şunu da söyliyelim ki: Deriko da birçok sanatçılar gibi, yaşlanıp da işten düştüğü zaman büyük geçim sıkıntısı çekmiş, sefalet içinde hayata gözlerini kapamıştır. Bu, belki onun ölümünün birinci cihan harbine rastlaması dolayısiyle, kendine bakacak erkek çocuklarının silah altına, alınmış olmasından ileri gelmiş olabilir, ama, ünlü bir sanatkârı da perişan terketmede o günkü Antep Belediyecilerinin de suçu yok değil. Bu sanatkâra da hak rahmet etsin…

Şakir Sabri YENER