Pahallılığın bir manzumeye konu olacağını hiç düşünmezdim. Birçok kıymetlerin memleketi olan Gazianteb'in 550 yıllık bilginlerini ve şairlerini “Gaziantep Bûyüklerin ismile bir kitap halinde bize veren Halkevi Dil, Edebiyat Tarih şubeli mümessili değerli muallim Şakir Ssbri’nin eterinde bu mevzuu muzun olarak görünce, şairlerimizin haziu mevcudiyetlerde çok hatırlattıkları mahrumiyetin parasızlıktan sonra ikinci unsuru olan pahallılığın böyle vezinli, kafiyeli olarak teşhir edildiğine mesleğe ait bir intikam duygusile evindim. Ancak Hınzır pahallılığın teşhirine arul vezninin davul zurnası da ha çok yakışırdı; halbuki manzume hece vezninde

Aziz Üstad Şakir Sab riııin bir cönkte bularak keşif kuvvetinde edebiyata soktuğu Aşık Hamel isminde 19 uncu asrın bir Halk şairi, neslimize mabus sandığımız pabaHılıktan feryat ettiği o şiirinde esmer darı yemekten dizinde derman kalmadığını şu mısralarla anlatıyor.

Ben başımı algiderim şarımdan;

Dağlar, taşlar inler ah-ü zarımdan;

Hey ağalar, kalkamaz oldum yerimden

Dizim dermanın aldı boz gilgil.

[Bozgilgil], Antep lehçesinde esmer darı demektir.

Bu manzumeyle vardığımız bir netice daha var: “Gazianteb in halk şairi kara gıda yimekten feryat ederken divan şairi, kara toprağı ipek örtülü kumaşla müsavi göstermek için, şu beyitte bir dakikalık ölüm anını ölçü tu tuyor, ve bütün bir hayatı hesaba katmıyor:

Yâ bisteri kemhada, ya viranede can ver;

Çün bây-ü-güdâ hâke beraber gidecektir.

Fakat koca Aşık Hamel’in karadarıya hecvettiğine baktımda hatırıma bi

zim kumral pırasa geldi; Az püsküllüleri üç tuğlu vezirler, çok püsküllüle­

ri sırma saçlı sultanlar gibi manav cemakânlarıda- kurulup oturan pırasa!

Aşık Hamet bugüukü pırasanın diyetini gösterseydi, muhakkak ki kara deriyi havyar gibi tazim ile yirdi. ve ona biciv yerine başka şey yazardı: kaside.

Sonposta gazetesi: Sayı: 5637-698