Gaziantep, eskiden 12 km Kuzeyde bulunan, Maraş yolunun doğusunda ki Dülük köyünün bulunduğu yerde imiş. İslamlıktan önce burada (Dolika) adında büyük güzel bir şehir varmış. Bugün de bu çevrede Doluka şehrine ait kalıntılara rastlanır.

Dülük köyünün Kuzeyindeki bir tepe üzerinde, Dülük Baba tekkesi var. Söylentilere göre, Yavuz Sultan Selim, Mısır seferi sırasında, buradan geçerken, yolunu, Dülük Baba adlı bir ihtiyar derviş kesmiş, Padişaha: (- Sana müjdelerm ki, şu gün Mısır’ı fethedeceksin, haydiyolun bahtın gibi açık olsun!) demiş. Padişah, ihtiyar dervişe teşekkür ederek kim olduğunu sormuş. Derviş:

(-Fani alemin bir yolcusuyum. Menzilime ulaştım, Hakka tapıldım. Beni sorma sen yoluna devam et!) diye cevap vermiş. Gerçekten de Yavuz, Derviş’in dediği ay ve günde Mısır’ı fethetmiş, sefer dönüşü Dülük köyüne uğradığı zaman, Dervişin Öldüğünü haber vermişler. Yavuz'da buradaki Tepeye Dervişin mezarı üzerine bir türbe ve tekke yaptırmış.

Gaziantep’e gelince, bu şehrin tarihinde çok eskilere gider. Bizanslılar devrinde İslâm ordularının eline geçen şehir, Selçukluların Anadolu'yu fethinden sonra kesin olarak Türk egemenliğine girmiş, kalesi yeniden yaptırılmış ve onarılmıştır. Şehrin Türk Selçuklular ve Osmanlılar devrinde adı (Ayıntâb)'dır. Bu adın, suyunun güzel ve bolluğundan dolayı verildiği, parlak, gür pınar anlamına gelen (Ayn-ı tab) terkibinden doğduğu söylenir. Zamanla Ayıntâb adı, Antep şeklinde söylenmiş ve yazılmış, Milli Mücadele yıllarında şehrin Fransızlara karşı çetin savaşlar vermesinden sonra da (Gazi unvanını kazanarak (Gaziantep) olmuştur. (Ayn-itâb)'ın, aynı zamanda (parlak güneş) demek olduğunu, güneşinin çok parlak ve sıcak oluşundan bu adına verildiğini söyleyenler de vardır. Bazıları da bu adın aslında (Hantap) olduğunu, bunun da eski Anadolu dillerinde (hükümdara ait toprak) anlamına geldiğini söylerler.

Adı nereden gelirse gelsin. Gaziantep tüm güzelliklerle örülü bir beste gibi, zarif ve hoş bir şehir.