Hazırlığı olmadan Hindistan’a giden Avrupalı seyyahın büyük hatalara, feci suitefehhümlere düşmesi mukadderdir.

Turist, gördüğü şeyleri anlamamanın, rastladığı acayiplikleri izah edememenin tevlit ettiği güç bir durumu içinde şaşırıp kalacaktır. O her yerde, müstehcen yazılara, kaidesinden kulelerin uçlarına kadar tezyin edilmiş mabetlere, erkek ve kadınların erimiş tereyağla yıkadıkları ve çelenklerle süsledikleri fallüs şeklinde mihrap ve heykellere tesadüf edecektir. Nazarında barbarlığın alâmeti ' olan medeniyete karşı kayıtsızlığın, en yüksek ruhanilikle yan yana bulunduğunu görecektir.

Bütün Asya ırklarının birbirine karıştığı bir halk yığınının itişip kakıştığı caddelerde öküzlerin dükkân sahiplerinin en ufak bir itirazına bile sebep olmadan sergilerde bulunan sebzeleri yediğini ve maymunların yemiş vitrinlerini altını üstüne çevirdiğini hayretle seyredecektir. Avrupalı seyyaha mabetler göz alıcı renklerle boyalı, sayısız kollarıyla işaretler yapan korkunç heykellerle dolu manasız binalar şeklinde görünecektir. Seyyah odunların üzerinde yakılan ceset küllerinin atıldığı Ganj nehri kıyılarında binlerce, yüzbinlerce dindarın yıkandığını görecektir. Çünkü Hindistan Çin’den daha esrarlı, Meksika’dan daha anlaşılmaz, Afrika’dan daha fantastik bir memlekettir ve gene dünyanın en fazla dine düşkün bir memleketi olması, sayısız ilâhlara tapması buna rağmen en ince en yüksek ruhaniliğe erişmesi ve her saatin bir dua, her hareketin bir feragat olması bakımından Garplılarca çoğu zaman iğrenç, ve acaîp görünen bu alemde, insan ruhu ilabiliğin en yüksek ve baş döndürücü zirvesine erişmiş bulunuyor.

En saf ve en asilinden tutunda en süfli ve en korkuncunu kadar bütün tabiat üstü şekiller Hindistan’da yan yanadır. Orta zaman Avrupa’sında müzeyyen ciltli olup birincisi Paris’te diğerleri de New York’te basılmıştır. Yabancı dildeki kitaplardan bilhassa İngilizce hayli hacimli kitaplar vardır ki bunlardan anatomiye ait kitaplar dikkati çekecek derecededir.

Lügat kitaplarından hususiyle bizim için önemli olan, hemşerimiz Mütercim Asım’ın kamus tercümesidir. Her biri 900 kûsür sayfada ibaret bulunan eşer 3 cilt ölüp H. 1250 de İstanbul’da basılmıştır.

Gaziantep tarihi için de belki çok faydalı bulunan (ilâm-el mübela betarih-i Halep el-şehba) adlı 7 ciltlik arapça eser de herhalde şayanı kayıttır. 18x26 Ebadında olup 1926 da Halep’te basılmıştır. Müellifi Mehmet Ragıp’tır. Keza aynı noktayı nazardan ( Nehir-el-zehep fi Tarih i Halep ) adlı arapça 610 sayfalık diğer bir eser de zikre değer zannındaydık. Halep’te basılmış olup müellifi Kâmil bin hüseyin bin Mustafa Babî’dir

Halkevi kütüphanesi dini eserler bakımından da ehemmiyetlidir. Bunlar arasına 6 ciltlik (Razî tefsiri) (4. cilt yok) , 10 ciltlik (Sahih-i Buburi Şerhi) (2. , 9. ciltleri yok,) 7 ciltlik (Tebtavî Tercümesi), 4 ciltlik (Beyzavî tefsiri) misal olarak gösterilebilir olduğu gibi büyücüler aşk ve kin büyüleri yaparlar. Hristiyan bir Hintli bir gün bana:

— Ortaçağda büyücüleri ve kitaplarını yakmak' tedbiri alınmalıydı bugünün Avrupalı, şeytanlar ve sihirbazlarla dolup taşan Hindistan’a benzeyecektir dedi.

Trovankor hükümetinde, ırki vasıfları garip bîr şekilde eski Mısırlıları hatırlatan hayatlarını büyücülüğe vakfetmiş kastlar vardır ve bütün seyyahlar yanlış olarak (Fakir) diye adlandırılan cambazların yaptığı harikaları muhakkak hayretle seyretmişlerdir.

Dünyada, Benares kadar mabede sahip olmakla iftihar eden bir şehir var mıdır?

Roma kiliseleri bile, iki yüz bin nüfuslu fakat yarım milyon mihrap ve bin-beş yüz mabedi olan bu şehrin yanında hiç kalır. Ruhun yükselişine engel gördüğü bir ıstırap kaynağı olan hayata sırtını çevirmek, vücudun kurtuluşunu dilemek, ademin huzur verici sükununa kavuşmak için mütevali doğumların zincirinden kaçmayı temenni etmek gibi izah edilemez garabetleri dini bir zaviyeden mütalaa edecek olursak mevcudiyeti kolayca anlaşılır.

Otobüste birbirini tanımadan yan yana oturmuş iki gezginin Allahın yüceliği ve daimiliği hakkında münakaşa ettikleri, bir delik açarak suyun girip çıktığı vücutlarını temizlemenin bir çok şekillerini bilen Yorgilerin oturduğu kesik kafa ve kanlı bıçaklarla silâhlanmış vampir yüzlü bir canavar olan Kali ilabesinin aynı zamanda merhametli ve müşfik (İlâhi anne) olduğu bu memleket, bu izah edilen tezatlar memleketi bize hakiki çehresini, ruhaniliğine nüfuz edebildiğimiz nispette gösterir. Maddeye, ruhi bir terakki olmayan medeniyete entelektüel ilme ve onun pratik sonuçlarına karşı duyulan ilgisizliğin manası ancak o zaman anlaşılır.

Hintli için, ruhaniyetle aydınlanmayan herşey bayağı ve iğrençtir. Buna mukabil madde bizzat iki dini gayeler uğrunda birçok hassalara sahiptir. Zaten cesaretlerin atılması ve hastaların yaralarını yıkaması sebebi ile hekimlerin, suyunun çok mikroplu bulunması icap ettiğini söyledikleri Ganj nehrinin, bilakis çok temiz olması, Amerikalı bir âlimin hayret verici istisnai radyoaktif hassalara atfettiği derde deva olması keyfiyeti başka nasıl izah edilebilir?

Ve bu memlekette her şeyin dini bir kadro içinde ve dini bir zaviye altında mütalea edilmesi lâzım geldiğine kani olunursa her şey aydınlanır ve her şey öğretici bir mahiyet kazanır. Jean Herbert’in ”Hint Ruhaniliği” adlı kitabında naklettiği şu hikâye ne kadar manalı ne kadar derindir.

1935 Yılında, Hindistanda bulunduğum sıralarda neşeli genç bir İngiliz Svami adında ciddi tavırlı bir Hintliye, yakında vapurla gelecek olan, saatte altmış mil yapan bir otomobile sahip olacağını söylediği zaman, Svami. Kamaleşvarananda düşünceli bir halle “peki ama peki cevap verdi. Bu süratle nereye gideceksin”

Çünkü önemli olan, nereye gidileceğini bilmektir.

Hintli, bu meseleyi, uzun zamandır halletmiş bulunuyor. Yaşadığı hayatı aynı zamanda yaşadığı başka hayatları kısaltmak senelerin adedini azaltmak ferdin kendi elindedir.

Beşeri , hayatın sonu tanrı ile bir olmaktır. Bu bakıma, cehalet kadar bilgi de tam kurtuluşa engel teşkil eder. Buna mukabil merhamet ve feragat tekrar doğuşun, zincirinden kaçmak için en tesirli çare ve vasıtalardır. Sadece hayvan öldürmemek değil onları sevmek ve beslemek te lâzımdır. Vagbata (Bir böcek yahut bir karıncayı kendimizden bir parça olduğunu kabul etmeliyiz.) diyordu. Bilindiği gibi Romain Rolland’ın hakkında güzel bir kitap yazdığı Svami Vivkenenda, köpek, kedi, at, inek.. Gibi kör, topal, hasta olmuş hayvanların besleneceği ve ihtimam edileceği hastanelerin her şehirde açılmasını istiyordu.

Hintlinin, varlığın bütün kategorileri İrasında tc3İs etmeli istediği'"sev gi, sulh ve sükûn ancak yüksek bir ruhaniiiğin eseri olabilir.

Sipesialist olmayan bir kimse için bu çok geniş ve karışık Hint ruhaniliğini anlamak, itiraf edeyim ki zordur. Hakikaten Hindistan’da her nevi felsefe sistemine tesadüf edilir. Eski mukaddes metinleri tanımak için, Bagavata. purana’nın on sekiz bin kıt asını, Skanda purana’nın beş yüz bin mısrasını veda ve üpanişatların cilt sayısı iki yüzü geçen dini kitaplarını okumak lâzımdır. Buna, Hindistan’ın büyük epopeleri olan Raroayana’nın yirmi dört bin ve Mahabarata’nın doksan bin kıt’asını ilâve edelim demek, Hindistan’da şaşırıp kalan yalnız turist değildir, anlaşılması güç ciltler arasında okuyucu da yolunu kaybeder. Çok şükür, imdadımıza M. Jean Herbert’ in “Hint Ruhaniliği” adlı kitabı yetişi yor. Bu kapalı âlemi tanımak, 'insan ruh ve zekâsının geçirdiği bu çok meraklı ve muazzam maceraları öğrenmek isterseniz bu ilmi eseri okuyunuz

Hindistan’ın esrarlı kapısını açan tek anahtar odur.