Ufukta sönen kızıllık yüzüne çarparak benzini bir kat daha sarartmaktaydı. Patika yolu takip ederek sırttan aşağı inen yorgun atın üstünde bir mabut gibi hareketsiz duruyordu..

Hafif esen akşam rüzgârı çeketinin sol kolunu bir yaprak gibi sallıyordu, Rüzgâr fazlalaştıkça kol daha fazla kımıldanıyordu; acaba boşmuydu?

Evet! o boşluk bir kahramanlık ve bir zaferin en büyük timsali idi. kendisini duvarları çökmüş bir evin dar karanlık odasında gözleri görmüyen ihtiyar annesi, hastalıktan benzi uçmuş hemşiresi Zeyneb ve diğer hemşiresi Nezihe haftalardan beri bekliyorlardı. Çünkü sulh yapılmış ve her taraf yavaş yavaş sukünete kavuşmuştu. Gürbüz delikanlılarını cepheye göndermiş olan kasaba harap ve yıkıktı.

Yeni doğan yavrular annelerinin memesinde süt bulamıyor, yalnız annesinin göz yaşlarını eımiyorlardı. Yetişmiş olan çocuklar yollara bakıyorlar fakat babalarını göremiyorlardı. Cepheden dönmiyecegini anlıyan ihtiyar anne oğlunun göksündeki kan izini göz yaşı ile silmeğe gidiyor. Ocakta yanan odun parçaları odaya bir kırmızılık serperken, mangalda ellerini ısıtmağa uğraşan anne durmadan ağlıyor ve baygınlıklar geçirirken buruşmuş dudakları ile Osman, yavrum, yavrum diye sayıklıyordu. Zeynep ve Nezihe Büsbütün öksüz kaldıklarını anlıyarak hıçkırıyorlardı. Zeynebin kocası Yakup öbür odaya çekilmiş şişe ve mezeleri önüne düzerek her günkü işiyle meşgul.

Gün batıyordu! Tam bu sırada kapının önünde duran bir at kişnemesi ile beraber kapı hızlı hızlı çalındı. Zeyneb ve Nezihe kapıya koştular; kapı açılınca birden delice ah diyerek yere düştüler. Çünki haftalardan beri bekledikleri Öz ağabeyleri gelmişti. Osman 4 sene evel çıkmış olduğu kapıdan içeri girerek yer de baygın yatan kardeşlerini kaldırıyor; üçü beraberce yukarı çıkıyorlar. Anne karşısındakini tanımıyor fakat sonradan kendine gelerek oğlunun boynuna atılıyor ve demin kederinden ağlıyan anne şimdi sevincinden ağlıyor. Yakup dışarda olan biten işlerden haberi yoktu o sadece atıştırmaakla meşguldü. Zeynab giderek kardeşinin geldiğini söyledi. Biraz sonra Yakup iki tarafa yalpa vurarak odasından çıktı. Fakat karşısında kahraman bir askeri görünce agallade; sonradan yüzbaşının yanına sokularak elini öptü. Anne ve kızlar bir şaşkınlık devresi geçiriyorlardı. Çünkü yüzbaşı cepheye giderken tunçtan daha sert, gözleri şimşekten daha parlaktı. Fakat cepheden döndükten sonra sol kolunu kaybetmiş, beli biraz kamburlaşmış ve gözleri sönen bir mum alevinden daha solgundu. Oda büyük bir sükunet içindeydi; herkes susmaş önüne bakıyordu. Yakub sonradan Osmana lâübali sözler söylüyordu bundan osman son derece kızıyor ne çareki yol yorgunluğu kendine bir şey söylettirmeyor.

Bu sırada Yakub:

— Yahu osman bey sen uzak yerden geliyorsun, yorgunsun, gelde iki tane atıştıralım, hem yorgunluğun gider hem de biraz eğleniriz diyor. Osman yakubun bu gibi sözlerine dayanamıyarak yakuba fena bir halde çıkışıyor fakat sonradan evde bir tatsızlığın çıkmaması için oradan ayrılarak yukarı çıkıyor ve Zeynebde arkasını takip ediyordu. Osman hiç bir şey söylemiyor; yakub zeynebin yaşlarla dolgun gözlerine bakıyordu. Zeyneb agbeysinin yanma yaklaşarak yere diz çöküyor, yaşlı gözlerini agbeysine dikerek titrek bir sesle

— Sen gittin, kimsesiz, aç yetim kaldık. Hiç bir iş yapamadık, açlık bizi bitirdi en nihayet annem beni buna vermiye mecbur oldu. Evlendik, aç kalmıyacağımızı zannediyorduk, aldandık çünkü vaziyeti biraz evvel sen gözünle gördün. Ne yapalım başka çare yoktu; annem mecbur öldü. Osman Zeynebin sözlerini dinlerken kalbi heyecanla çarpıyor, gözleri dolmuş yalnız bir noktaya bakıyordu. Bu anda sofada, Nezihenin acı bir çığlığı duyuldu.

Yakub; kumral saçlı Nezihenin ince belinden yakalamış, temiz saf, berrak yüzüne kendi mor kalın dudaklarını sürtmek için zorlarken aynı zamanda vahşi taleplerde bulunuyor. Nezihe bu vahşi pençenin altından kurtulmak için olanca kuvvetini sarfediyor; fakat muvaffak olamıyor. Zeyneb ve yüzbaşı sesin geldigi tarafa koştular.

İkisi de elektrik çarpmış gibi birden bire sarsıldılar. Yüzbaşı Osman gözleri kapanarak bir baygınlık devresi geçiriyordu. Zeynebin sarı çehresi birden bire morarmış; dizleri tutamıyarak olduğu, yere yığılmıştı. Yüzbaşı Osman. 4 seneden beri cephede görmediği bu hayvanca boğuşmayı ilk defa kendi kardeşinin bir canavara karşı yapmış olduğu müdafaayı seyrediyordu. Bir canavar ki kanları alkolla zehirlenmiş ve bu zehir beynine tesir ederek kendini ağzı köpük saçan aç bir kurda, döndermişti. Yüzbaşı titreyen adımlarla ağır, ağır yaklaşıyor Neziheyi canavarın tırnaklarından kurtarmak için Yakuba havada yıldırım gibi uğuldayan bîr tokat indiriyor. Nezhe kumral saçları yere serilmiş bir vaziyette baygın yatarken, Yakubta yavaş; yavaş kapanan fersiz gözlerde hayata. veda ediyordu.

Zeyneb hıçkırarak ağlarken yuvarlanan göz yaşları ince uzun çehresinde bir iz bırakarak çenesinden aşağı düşerken Yakubun saçları araşma karışıyordu.

Zeyneb Öldürdüler diye bağırmak istiyor. Fakat kendilerine Baba vazifesini gören agbeysi de giderse aç, kimsesiz, kalacaklarını anlıyarak bîr şey söylemiyordu.

Bu anda kapı hızlı hızlı çalındı içeri uzunca boylu bir doktor girerek yakubu muayene ederken Zeyneb aglıyarak.

- Doktor bey her gün içerdi Bazı defa dayanamıyarak 5,6 gün hasta yattığı olurdu zaten kendisi zayıftır diyordu. Doktor da Yakupta bir arıza görmediğinden yakubun kalp hastalığından gittiğini bildiriyordu. Bu suretle yüzbaşı içerisinden vatan aşkı olmuyan namus düşmanı bir canavarı temizlemiş oldu. Heyhat ne yazık ki Zeyneb genç yaşta dulgkaldı. Fakat bu şerefsizden kurtulmuştu.

Yazan: Lise V. B. Fatin UĞUR