Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, deve tellâl iken, pire hammal iken ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken ninen doğdu dediler.

Çakmaksız tüfeği aldım, bitmedik orman içinde, doğmadık tavşan yavrusunu (dıran) diye vurdum. Tavşanı aldım eve getirdim. Sekizimiz çakmak çaktı, dokuzumuz ateş yaktı, ölü tavşan kaldırdı başını bize baktı.

Bu yalan o yalan fili yuttu bir yılan bu da mı yalan?

Vaktiyle zamanında zengin bir memleketin zengin ve iyilik yapmasını seven Hatemti adlı bir padişahı varmış. Hatemti fakirlere para verirmiş amma bir fakire günde bir defadan fazla para vermezmiş. Gel zaman get zaman günler hep beyle geçiyken, bir gün Hatemti vezirlerine soruy, deyki:

Ey vezirlerim bu dünyada benden daha merhametli padişah var mı?

Onun da her şeyi bilen akıllı küçük bir veziri varmış, o hemen atılıy var padişahım dey. Bir ülke var ki, orayı sultan idare ediy, o günde on defa giden fakire bile her defasında para veriy.

Bu habere Hatemti’nin canı sıkılıy, acep olam bu kim? Yanıy yangılıy kalhıy elbise değiştiriy kötü mötü elbiseler giyiy, sultanın yanına varıy. Belki günde on defa gidiy her defasında da eli boş dönmey. Sona gidiy bi derviş kıyafetine giriy, tekrar geliy sultanım dey: Ben filan memleketin padişahı Hatemti’nin adamıyım, sen neye fakirlere bu kadar çok para veriysin onu soruy. Sultanda dey ki:

Ey derviş şo köşede gözleri kör bir adam oturuy, her geçene bana vurun dey, para veriy, hızlı vurana daha çok veriy sona da hak müstahak dey Eğer sen o adamın hikmetini bana söylesen, bende sana benim sırrımı söylerim. Ne etsin Hatemti kalkıy o herife de gidiy. Herif gendine vur dey, bir tene indiriy, parayı da alıy sona akşam üstü gelip köre yalvarıy, ne olur bana sırrını söyle dey. O zamanda kör adam dey ki, benimde bir sualim var. Bu çarşıda bir köşker çalışıy, bazan duruy elini eline vuruy ağley sende bana bunun hikmetini söylersen, bende sana benimkini söylerim dey.

Hatemti yanıy yangılıy kahıy ona da gidiy, sırrını soruy. O zaman köşker deyki benimde bir müşkülüm var, sen de bana bunun sebebini söyle. Bu çarşıda bir kuyumcu var, bu herif her sabah dükkana geldiği kimi bir parça mücevheri havanda döğüy sona üfürüy. İşte bunun hikmetini bana söylesen ben de sana benimkini söylerim dey.

Bu sefer Hatemti kuyumcuya gidiy, ona yalvarıy ne var bana şu işin hikmetini söyle de gidem dey. Kuyumcuda deyki, get önce şo dağda çıscıplak gezen, durup dağdaki bir kapıyı yumruklayan herifin sırrını öğren gel ben de sana anlatam.

Hatemti şeytana lanet ediy kalkıy dağa da çıkıy. Bakarki çıplak bir adam hızlı hızlı bir kapıyı yumrukley gidiy. dönüy, dolaşıy tekrar geliy yumrukley. Hatemti her neyse adama sesleniy ve soruy. Sen neen beyle edivsin? dey. Çıplak adam başlıy ağnatmıya:

Ben zengin bir padişahın oğluydum, hocalardan ders görüydüm, Bir ara perilere, ruhlara merak saldım. Hocanı bana bir havuz göstererek sakın bu havuzda çimme daha zamanı deel dedi, ben onu dinlemedim bir gün suya girdim, girmemnen beraber bir de ne görsem bir bahçenin ortasındayını, her tarafta peri kızları oynıylar, çalıylar bende katıldım. Biraz sonra hepicide kuş olup uçtular, bes bir tene güzel bir peri kaldı, o da bana arkanı dön dedi, dönmemden kendimi çıscıplak bu dağda buldum, işte şimdi beni tekrar içeri almaları için gidip, gidip o kapıyı çalıyım.

Hatemti çıplak adamın hikmetini gidiy kuyumcuya anlatıy. Bu severde kuyumcu sırrını anlatmıya başley:

Ben çok zengin bir tüccarın oğluydum amma hiç iş tutmazdım. Bana babam : Oğlum ne kadeni paran çok olursa olsun sen gene bir iş yap, derdi ona gülerdim. Ulan senin paran yimeden bizmez derdim. Neyse gel zaman get zaman babam öldü, ölürken de bana dedi ki, eğer çok sıkışırsan kendini bu evdeki tavana as da kurtul. Artık bütün para elimdeydi. Herkese yardım edip, yiy içiy yatıydım. O bitmez dediğim paralar suyunu çekmeye başladı, artık şunun bunun yanında çırak olmıya mecbur oldum. O iyilik ettiğim heriflerin hepsi bana arkalarını döndüler, hiç biri yardım etmedi, beni dövdüler, azarladılar tahammül edemedim, gettim gendımi astım. Asmamla barabar tavan başıma çöktü, bir ev dolusu da altın. O gün bu gündür gene zengin oldum, kuyumcu dükkânı açtım O kötü heriflere benim ne kadar zengin olduğumu göstermek için her sabah bir parça mücevheri dövüyorum ve onlara göstererek ten üfürüyorum der.

Hatemti köşkere de gidiy kuyumcunun sırrını anlatıy. Bunun üzerine köşker de kendi hikmetini anlatmıya başley:

Ben filan şehirde müezzindim. Bir gün gene minarede iken büyük bir kuş geldi beni aldığı kimi başka memlekete götürdü. Orada gendime bir dükkân buldum, başladım çalışmaya, yavaş yavaş arkadaşlarım da çoğaldı. Bir gün artık seni everek dediler, bana ay kadar güzel bir kız buldular, ev işi de o kadar güzel amma bir huyu varki benle oturup yemek yemey. Bunu arkadaşlara söylediğim kimi bana o ölü yiyen, sen bir gece onu takip et dediler. Bana her gece yemekten sonra verdiği şerbeti o gece içmedim koynuma döktüm, yattım biraz sonra arvat elli

sopayla geldi, vur babam vur sesimi çıkarmamak için yastığı çiğnemeden paramparça etmişim. Sona da bunun işi bitti artık dedi, bir çığlık attı atmasiynan kafasından iki boynuz çıktı, kapıdan çıkıp mezarlığa getmiye başladı, bende arkasından onu gözeltledim, mezarlıkta kendikimilernen oturup ölü yidiler, hemen çabucak dönüp yattım. Sabah kalkınca hele gel arvat ben bu gece hayırdır inşallah acayip bir rüya gördüm sana anlatanı. Ben güya gece senin verdiğin şerbeti içmemiş koynuma dökmüşüm, arvat bir kere eyy dedi, sona yatıncı sen beni elli sopayla döğmüşsün, arvat ikinci bir eeyy çekti, birezdende bir çığlık atmışsın kafanda boynuzlar çıkmış, mezarlığa ölü yimiye getmişsin dememden beraber bir çığlık attı boynuzları çıktı, bir baktım bütün ev gendi kimi adamlardan doldu, korkumdan dama kaçtım aha o sırada o büyük kuş tekrar geldi beni aldığı kimi geri buralığa getirdi. İşte o gündür bu gündür o arvadın güzelliği, yaptığı yemekler aklıma geldikçe onları neen bıraktım diye ağlarım, sona o sopalar ölüler aklıma geldikçede çok şükür kurtuldum diye sevinip güleyim. Hatemti köşk erinde sırrını öğrenip kahıy geliy kör herife anlatıy. Kör herifte başlıy kendi hikmetini ağnatmıya :

Ben fakir işsiz güçsüz bir adamdım, ihtiyar katırcının biri beni yanına azap deyi aldı. Epey bir zaman çalıştım, benim terbiyemi, dürüstlüğümü beğenmiş. Bir gün gel oğlum sana benim sırrımı gösterem dedi. Kalktık barabar bir dağa çıktık, höyük demir bir kapıyı açtı. İçerdi aya sen doğma ben doğum diyen bir kız elinde altın bir kutu oturuy, biz kırk katıra altın yükledik, ihtiyarda kızdan kutuyu aldı yola düzüldük. Oğlum dedi bu katırlardan yirmisi senin yirmisi benim, yeri yolun açık olsun artık istediğin gibi yaşa. Şeyle biraz ilerledim, yahu dedim ben bu herifin yanında ne zamandır beri çalışıyım neen bana hepsini vermiy, geri dönüp seslendim:

Baba, baba baksana sen ben sana bunca yıldır hizmet ediyim kırk katırıda bana vermelisin, ihtiyar peki dedi. Birez daha gittim, içime bir kurt düştü, o kutu muhakkak kıymetli bir şeydi, geri dönüp, baba bu altınların hepicini sen al o kutuyu da bana ver dedim. Adam, oğlum bu kutu heç işine yaramaz kötü bir şeydir, altınlar senin için daha eyidir dedikçe ben ısrar ettim. İhtiyar altınlarda kutuda senin olsun amma açma dedi. Yola çıktıktan sona merak ettim kutuyu açtım, birden gözlerime iki şey saplandı beni kör etti. O zaman hatamı anladım. O paraları buraya getirdim, herkese yüzüme vurdu ruyum sona hak müstahak deyip ve para veriyim, bu paralar bitinceyedek bu beyle devamı edecek.

Hatemti kör adamında hikmetini kahıy sultana anlatıy, sultanda gendi sırrını anlatmıya başley:

Benim babam bu ülkenin hükümdarıydı, hâzinesi çok zengindi, bir gün bakarki paralar yavaş yavaş azalıy. Onunda çok sofu bir dervişi vardı, karıncaları ezmemek için ayağına zincir geçirirdi ki karıncalar sesinden kaçsında gendide onları ezmesin.

Padişah hâzineyi kimin boşalttığını bir türlü bulameymış. Bir gün azaplarından biri geliy, padişahım dey sen bütün saraydaki büyükleri bir araya topla, ben hırsızı bulacağım, neyse padişah hepsini topley, azap deyki:

Padişahım dervişe belli etmeden tesbihini alın, padişah razı oluy, tesbihin ne güzelmiş diye bakmıya alıylar ve elden ele azaba geliy. Azap kahıy dervişin evine geliy. (Bu azaba saraydan biri hâzineyi dervişin boşalttığını hammazlamış.) Kapıyı çalıy, dervişin arvadı çıhıy, ona tesbihi gösteriy efendi dün gece hazineden getirdiği çekmeceyi istey dey. Kadında aman şimdi kim gidip getirecek, get sen al dey, azap aşağı iniyki ne görsün, bütün hazine orda. Hemen padişahın yanına geliy. Padişahım dey buradakilerin ellerini bağlayın ben size hırsızın kim olduğunu gösterimim dey. Padişah dervişin elini bağlatmak istemey, azap onunkini de bağlatıy. Padişahım hırsız derviştir dey, padişahta eğer bunu ispat etmezsen seni astırırım dey, o zaman azap padişahı dervişin evine götürüy, hemen dervişi asıylar. Padişahta üzüntüsünden ölüy. İşte dey sultan babam ölünce yerine ben geçtim. Şimdi günde on defa da gelse bir fakir bu çalınmış paralar bitinceye kadar vereceğim.

O zaman Hatemti sultanın sırrını öğrenmiş oluy dönüy memleketine geliy. Hikâyeyi vezirlerine de anlatıy, sona da deyki, söyleyin bahim o mu yoksa, ben mi daha iyilik severmişim?.

Not: Bu masalı yirmi seneden beri bilen ev kadını Aliye Doğramacı’dan 1960 yılında tesbit eden Nuray AKDOĞAN’dır