Derneğimiz tarafından 1959 yılında Gaziantep’te yayınlanan Hasip Dürrî divanına girmemiş üç kıt’ası elime geçti.

Birinci kıt’a:

Dört ni’met-i dünya sana oldukça müheyyâ;

Gayri niam-ü zinetini etme temennâ!

Sıhhat ile hor olmıyacak veçh-i maişet;

Bir sâliha Hâtûn ile, bir hüne-i zîbâ

Öztürkçesi: Dünyanın dört nimeti sana nasip oldukça, başka nimet ve zinetlerini isteme, arzu etme! Bu dört nimet şunlardır:

1- Can beden sağlığı. 2- Hor olmıyacak kadar geçim yolu. 3- İyi kalpli, huyu güzel bir başyoldaşı. 4- Barınacak süslü bir ev.

Hakikaten yalancı dünyanın bütün zevki bu dört nimette toplanır. Bunlar tamam oldu mu, oooh gel keyfim gel!

Hasip Dürrî’nin bu kıtası, kanûnînin şu:

Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi;

Olmıya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi

şaheser beytinden çok üstün, çok daha derli topludur. Bunun biricik özelliği Padişah sözü olmasıdır. Bence bu kıt’a iri harflerle kartonlara bastırılıp Türkiyemizin her tarafına dağıtılmalıdır, İfadedeki akışa hayran olmamak elden gelmez.

İkinci kıt’a:

Muamma yapmada mâhir bu Hafız;

Müsellemdir anın hüsn-i edâsı

Muammasını buldu şimdi Dürrî:

Letâfetli Sühan ruhun gıdası.

Bu kıta’nın hikâyesi şöyledir:

Hasip Dürrî zamanında, Antep’te bir (Besnili Hafız Ziya) vardı, şairdi, Halk şairi. Muammacı idi. Manzum muammalar (Bulmacalar) yazar, asar, bulmacaları, çözmeleri için Antep şairlerine meydan okurdu. Bir defasında da Hanek (Söz) hakkında bir muamma asmıştı. İşte Dürrî’nin çözdüğü bulmaca budur. Ne yazık ki ben bu bulmacanın aslını elde edemedim. Yalnız onun içyağı mumu hakkında astığı şu muammasını buldum:

Bir acâyıp nesne gördüm, bir karışça boyu var;

Etrafını serce vermiş, ortasında nuru var;

Hem koyundan, hem keçiden, ikisinden suyu var;

Kendi kendin yir tüketir.. böyle bed huyu var.

Bu halk şairinin iki gözleri kör idi. Dürrî’nin (Hafız) demesi budur.

Demek ki bu şair, Hasip Dürrî gibi kudretli bir arûz ve hece şairimizi harekete getirecek kadar dikkati üzerine çeken kuvvetli bir muammacıdır.

Kör Ziya’nın Antep-Fransız harbine dair de uzun bir destanı var. Bu Hafız kış geceleri de mahalle kahvelerinde kendi gibi saz şairlerile çakışırdı. Karşısındaki ile aralarındaki hakaretli, manzum söz düellosu kahve cemaatını çok güldürürdü. Çok ilgi çeken bu çakışma, o devrin önemli bir kahvahane eğlencesiydi.

Üçüncü kıt’a:

Unutup eski usûl-i nazmı,

Tâzeden tâze lisan bellemeli,

Koca eşçara ne lâzım tîmâr?

Ney fidânın dibini bellemeli.

Bu kıt’ayı söylemesinin hikâyeside şu:

1910’da Antep’te bir Dar-ül-muallimin (Erkek Öğretmen okulu) açıldı. Bu okul öğrencilerinden birisi Dürrî Efendiye gider, okulda yapılacak bir törende okunmak üzere bir şiir yazmasını rica eder, o da bu kıt’ayı yazar verir.

Bu kıt’a dilcilik bakımından çok önemlidir.

Tâzeden tâze lisan bellemeli.

mısra’ı, Dürri’nin, dilde özleştirme ihtiyacını bundan elli sene evvel duyduğunu ifade etmiyor mu? Böyle dilci bir şairimizle iftihar ederiz.

Hasip Dürrî Divanının hazırlanmasında bende çalıştım. Galiba bu kıta’sının:

Nev fidânın dibini bellemeli.

mısrasına yanlış mana verilir, müstehcen sayılır endişesile kitaba girmesini mahzurlu görmüştük. Fakat sonradan düşündüm, buna mahal olmadığı kanısına vardım ve dergiye yazdım. Böyle kıymetli bir kıt’a arada niçin kaybolsun gitsin, yazık değil mi?

Sırası gelmişken, Gaziantep’in mizahçı ve kudretli şairlerinden (Körükçü Hafız)’ın şu kıt’asını da yazmadan geçemiyeceğim:

Gül’izârın hasretinden döndü benzim (Vah vah) a;

Pister-i gamde eserîm yol göründü (Şahşah) a…

El yüze kor tah satar, gûyâ yapışmış Tah, taha,

Dillerim inkâra geldi ellerimle (pah pah) a.

Vahvah: Antep’te çok sarı bir çiçeğin adı.

Şahşah: Antep’te eski mezarlığın bulunduğu yer adı.

Tah: “Çürüyüp ekşimiş üzüm, (Gerek kütüğünde ve salkımında, gerekse kuruduktan sonra). Bir yıl tah, bir yıl pah, bir yıl sah. (Bağ, bir sene çürük üzüm verir, bir sene hiç vermez, bir sene de tam ürün verir. Gaziantep Ağzı, cild 3 Sözlük.”

Bu dört mısrada dört tane (Gaziantep deyimi) var: 1- (Benzi Vahvah gibi sararmış.) Çok sıtma çekmiş hastalar için söylenir. 2- (Şahşah’a yol göründü.) Ölümcül hastalar için söylenir. 3- (Yüzü tah satıy.) (Satıyor.) Asık suratlılar için söylenir. 4- (Pah piş oldu.) Bitti. (Çocuk dilinde.)

Bu çok cılız, çok zayıf yapılı şair, sevgilisine şöyle yalvarıyor:

<>

Ben hiçbir Antepli şairin, Antepli aşıkın; sevgilisine bu kadar Antep deyimlerile yalvarışına rastlamadım. Hele: (Vahvah, Şahşah, Tah, Pah) gibi Gaziantebe özgü kelimeleriyle kafiye yapması yerli kelimelerle şiir yazmaktaki kudretinin açık bir ifadesidir ve dil bakımından da bir orijinalitedir, takdir ederiz.

Bana bu kıtaları veren aziz dostum ve muhterem Hocam (Şerif Kocaoğlan)’a çok teşekkür ederim.