Kötü şarklının en belli hususiyetleri, yalana kolayca inanmak, rivayetleri hakikat sanmak, gerçeği araştırmamak, vehimlerden hareket ederek kendini aşırı his ve heyecana kaptırmak, şişkin bir üslup kullanmaktır. Garplının hususiyeti ise soğukkanlı olarak her şeyin aslını araştırmak, gerçeğe karşı saygı duymak, söylediği her kelimeyi ölçe tarta kullanmaktır. Şarkta pek bol bulunan boş kelime edebiyatının yanı sıra, ilim ve felsefenin az gelişmesi batıl inançların asırlarca insanlara hükmedişi bu temel davranış farkından ileri gelir. Hakikati, ölçüyü ve insafı kolayca bir yana bırakabilen kötü şarklı, vehimlerine, his ve heyecanlarına bir kapıldımı, hele araya bir de menfaat, garaz ve kıskançlık girerse dünyanın en korkunç adamı olur.

«Hayatta en hakiki mürşit ilimdir» diyen Atatürk, garbın ve garplılaşmanın en güzel formülünü vermiştir. İlim, heyecanın değil aklın, vehmin değil gerçeğin mahsûlüdür. Heyecan üzerine vehim üzerine ilim kurulamaz. Heyecan yıkıcı, akıl yapıcıdır. Ve hayat ancak hakikata ve gerçeğe dayanmak suretiyle yükselir. Garbın mamur şarkın harap bir halde bulunuşunun izahını da başka yerde değil, bunda aramalıdır.

Atatürkçülükten çok bahsolunuyor. Fakat Atatürkçülük nedir? Herkes kolayca Atatürkçü olabilir mi?

Benim görüşüme göre iki türlü Atatürkçülük vardır. Birisi Atatürk’ten bahsolununca coşmak, nutuk söylemek, kötü bir edebiyat yapmak, İkincisi ise onun gibi vatan ve millet için çalışmak ve onun kurtuluş çaresi olarak gösterdiği ilim yolunda ilerlemektir.

Bunlardan birincisi kolay, İkincisi ise zordur, İlk okul öğrencileri bile Atatürk hakkında parlak bir şiir, coşkun bir nutuk verebilir. Fakat çalışmak ve ilim yapmak o kadar kolay değildir. Vatan, millet üzerine pek çok şiir, pek çok nutuk söylenmiştir. Orhan Veli bir mısraı ile boş nutukçulukla hakikî vatanperverliği çok güzel ayırmıştır;

«Neler yapmadık bu vatan için. Kimimiz öldük, kimimiz nutuk söyledik»

İlim yolunda ilerlemek, vatan için ölmekten daha güçtür. Türkiye’de vatan bahis mevzuu olunca seve seve canını feda edecek milyonlarca insan vardır. Fakat sulh devresinde vatanı «Muasır medeniyet» seviyesine ulaştıracak ve savaş esnasında da onu kurtaracak olan ilim ve teknik sahasına hayatlarını vakfedenlerin sayısı o kadar fazla değildir.

(Adalet)

Mehmet KAPLAN