Seni rastikli Şam güzeli sananlar, yanılırlar. Sen Türk Antep’in öz malı köylü kızısın. Yabancı ellerinin keklik sekişli kadınları bile aynaya bakmış, güzelliklerinde bir üstünlük göremeyince sana benzemek istemişler, yanaklarının alına benli kırmızı üsteneğinden örnek almışlar. Yangılarını avutan yavuklularının öptükleri eller, güzel dursun deye tırnaklarını senin duru sedef kabuklarına benzetmişler. Sana imrenmiş fıstık ağızlı olmaya özenmişler, seninle öpüşmüş, çok tatlı ağzının pembelikleriyle dudaklarını boyamışlar.

Renklere ad konurken hep kuşlardan, çiçeklerden örnek alan Havva anamız, yemişler içinde yalnız seni beğenmiş. Sen renge değil renk sana benzediği için, gönlünün duruluğunu, amcalığını, inceliğini ve her şeyini gösteren göz alıcı, göz çekici rengine bakmış ta benzerine fıstığı yeşil demiş; Zümrüt bile sana imrenmiş gönlünü benimsemiş, Tanrısına yalvarmış, fıstığı yeşil olmuş. Sen görücülerin gözünde baştan başa bir sevgi, tepeden tırnağa bir duygu olan bir yavuklusun. Hele öz yurdunda, yamaç dağların üstüne bir taç gibi konmuş, ününe ün yetmeyen bir Ecesin. Uzaklarda, yabanlarda senin değerini bilen, sana imrenenler pek çok ve deniz aşırı ülkeler hep seni özlerken seni unutmak Türk oğluna yaraşır mı? Bilmem neden yurdunun her şeyini seven, öven, inceleyen, kılı kırk yaran yurt severlerin, Aydının, yemişine yeşillenir, Karatenizin fındıklarını sevgi ile anarken yalnız seni, Akdeniz’in yalçın kayalarını gölgesinden, tatlı meyvesinden esirgemeyen seni, güzelim fıstık, yalnız seni neden unutur gibi olur ve niçin anmazlar?!...

Sen, bizim ellerin fındık altını değilsen, biricik fıstık altmışım

Köylü kızı senin gölgende süslenir, gürbüz Türk yavrusu senin ezginle beslenir.

Anadolu bir gün olur seni de sayar. İnce yürekli şairler, bir gün olur samı da fındıkların, üzümlerin, incirlerin yanında bir saygı yeri ayırır. Sana çok yalvarırım güzelim fıstık, bize gücenme, yamaç. dağlarımız, yalçın kayalarımızı her bahar, her yaz, her güzşelendir.

-Yılmaz MANTIKÇIOĞLU