Karanlık bir gece, kuru bir soğuk,

Yağmur ince ince serpeliyordu.

Hayvanlar arıyor küçük bir kovuk,

Yolcular evlere çekiliyordu.

Ne müthiş geceydi bu müthiş gece!

Seller yavaş yavaş akıp giderken,

Sokakta çınladı hazin bir hece!.

“Ah” Dönerek baktım: Yalın ayak bir

Fakir söylemişti bunu geçerken;

Dalgındım yürüdüm bir çeyrek geçti,

Aydınlık bir yere geldiğim vakit,

Deminki, yavaşça bana yaklaştı:

“— Beş kuruşun yok mu? Bana verecek…

“Ne olur alayım biraz yiyecek..

Vücudum sarsıldı, elim titredi;

Çünkü, param yoktu ona verecek,

“— Baba benimle gel eğer istersen,

“Eve kadar, ekmek vereyim biraz,,

“—Ah yavrum! Artık dizlerim tutmaz,,

“Çok yoruldum. Eğer sen getirirsen

“Hemen şuracıkta yıkık evdeyim“

Rüzgâr şiddetlenmiş, yağmur artmıştı..

İhtiyar dilenci sağa sapmıştı.

Uç sütunu kalmış bu yıkık evin.

Yosunlu taşları yüz yaşındaydı.

Ki bir tek .duvarlı bu yuva benim,

Her gün gidip gelirken yolumdaydı.

Yürüyordu; nasıl oldu bilmedim.

Gürledi top gibi ansızın bir şey!

Durarak, bakındım, biraz dinlendim

Bir anda karıştı yolcular, herşey.

Düdükler çalındı polisler koştu.

Ansızın şuurum, âsabım coştu.

Yıkıldı deyenler, öldü deyenler,

Görmek merakile yol diliyenler.

Koşuyorlardı sola ve sağa.

Duramadım, fırladım kalabalığa,

Tutarak birini soluk soluğa

Dedim : “— Amca söyle ne var orada?,,

“— Oğlum bir harabe vardı ya burada”

İşte o yıkıldı yağmurdan şimdi

“— Öldü diyörlardı acaba kimdi?

“— İhtiyar birisi kalmış altında!;

Döndüm, tuhaflaştım, terli alnımda

Bir ağırlık duydum. Ah! ev çökmüştü

İhtiyar dilenci evle ölmüştü.

Her iki mazi de artık Sönmüştü.

6 – Fen No. 819

Yazan: İsmet ARISOY