40 seneyi bulan uzunca meslek hayatım dolayısıyle bugüne kadar yurdumun birçok yerlerini ve belli başlı şehirlerini olduğu gibi çeşitli tıp kongrelerinin yapıldığı birçok dünya şehirlerini de gördüm. Bunlar arasında öyleleri vardır ki bir defa görmekle artık tekrar aranmaz. Demek ki bu şehrin ruhumuzda bıraktığı intiba kuvvetli olmamaştır. Lakin öyleleri de vardır ki insan tekrar yine görmek ister ve her görüşümde de bu şehirde ruhunu okşayacak ve faydalandıracak yeni şeyler bulur. Birçok insanların Paris, İzmir, İstanbul, Viyana gibi şehirleri fırsat düştükçe ziyaret etmek istemesi bu gibi şehirlerde yalnız eğlence yerlerini bulmasından değil, bununla beraber tabiata tarihe insanlarına ait bazı özellikler bulunmasındandır. Unesco sağlık haftası münasebetiyle açık oturumlar idare etmek ve konferanslar vermek için iki hafta önce ziyaret etmiş olduğum Gaziantep ve Kilis dolayları bana oraları tekrar görmek hasretini uyarmıştır.

40 senelik hekimlik mesleğimin süresi içinde Gaziantep gibi bir şehri bu güne kadar görmemiş olmanın bir noksanlık ve hata ihmal olduğunu şimdi anlıyorum. Gerçi bunun mazeret teşkil edecek sebepleri de var. Bugüne kadar yurdumuzun Güney şehirlerinde ne resmi bir vazife aldım ne de bazı insanlar gibi bir günde 750 kilometrelik otomobil veya otobüs yolculuğundan ürktüm. Oysa gidişimizde Külek boğazının ender bir yerinde hayatımızı bağışlayan tehlikeli bir kaza geçirdiğimiz halde bu yolun sanıldığı gibi can sıkıcı ve yorucu olmadığını gördüm.

Gaziantep’e vardığımız gecenin ilk müsbet intibaı çok modern ve konukse ver Sigorta Hastanesinde meslekdaşlarımızın bize sağladığı rahat ve huzurlu dinlenmedir. Yorucu bir yolculuktan sonra ne yalan söyleyim, çok temiz bir Gaziantep lokantasında yenen nefis kebapla baklava insanı derhal buraya bağlar. Bu olağan bir oburluğun ifadesi değildir. Nitekim ondan sonra da memleketimizin en güzel ve çeşitli kepaplarının büyük bir ustalıkla Gaziantep’te yenebileceğini ve bizim gibi acemilerin midelerine de dokunmadığını gördüm. Gaziantep’e insanı bağlıyan yalnız mide ve hava değildir; daha ziyade bu şehrin geniş açıklığı, sempatik yapısı, dükkanlarının ve yollarının temizliği, insanlarının medeni halleri ve konukseverlikleri ve çalışkanlarıdır. Anadolu’nun birçok şehirlerinde gündüzleri az çok canlı bir hareket ve kalabalık olduğu halde nihayet 9’dan sonra bir gece hayatı yoktur. Oysa Gaziantep’te gece yarılarına kadar birçok dükkanlar, kebapçı dükkanları ve hatta diğer satış yerleri açık olduğu gibi, ana caddelerde bir halk canlılığı mevcuttur; cazlı sazlı eğlence yerleri de pek çoktur. Gaziantepli meslektaşlarımın bana anlattıklarına göre bütün gün ciddiyetle çalışan hemşireleri buraya geldikleri ve 2’ye kadar eğlendikleri takdirde bile sabahları erkenden kalkarlar ve hiçbir şey olmamış gibi işlerine giderler.

Bence insanı bir çeşit aşkla ve daima ailesi ve memleket için çalışma dürtüsü ile eğlenmenin bir oran dahilinde parelel olarak birbirini takip etmesinden gelmektedir. Bunun içindir ki Gaziantep gibi şehirlerde dilenciler yoktur, asık suratlı insanlar yoktur, belki heyecanlı, sinirli, kafa yorgunu insanlar vardır; lâkin hayat bezginliği gösteren insanlar çok azdır. Bundan bu güzel şehre gelen yabancı kendini çok ileri ve medeni bir şehrin havası içinde bulmakta ve derhal gönül sıcaklığı ile ona bağlanmaktadır.

Ben geniş halk kitleleri için pekte henüz alışılmış olmayan ruh sağlığı konularının gereği kadar ilgi çekmeyeceğini ve konferans salonlarının oldukça boş olacağını sanıyordum. Gerçi Unesco Sağlık Komitesi Üyeleri çok güzel çalışmış ve konuşmaları halka duyurmuştu. Bununla beraber memleketin bir çok yerlerinde gördüğüm gibi bu uyarma çok defa yeterli değildir. Oysa Gaziantep’te gerek öğretmen okulu ve gerekse Lise salonlarında gençliğin beden ve ruh sağlığı hakkında yaptığımız açık oturum ve gerekse gençliğin problemlerine ait verdiğimiz konferanslar büyük ilgi çekmiş ve şehrin değerli Valisine Belediye Reisinden Sağlık Müdürüne, öğretmenlerden işçilere kadar birçok vatandaşlar buraları doldurmuştu. Kilis Kız Öğretmen Okulundan yaptığımız açık oturumu da en aşağı bin öğrenciyle vatandaş aynı yakınlık ile izlemiştir. Esasen bu vilâyetimizin bu güne kadar çok değerli kültür adamı yetiştirmiş olduğu ve her sene yüzlerce gencini Üniversiteye gönderildiği bilinen bir şeydir.

Bu çok yönlü müsbet şartlar altında tarihi kahramanlıkları ile olduğu kadar tabiat ve insanları ile seçkin bir şehir olan Gaziantep’e benim gibi duyarlı bir insanın bağlanmış olması pek tabiidir. Şüphesiz ki bundan eski asistanım Dr. Yaşar Bahadır’ın Abdullah Özer gibi elsever insanların ve bize her çeşit yardımda bulunan resmi organların ve diğer meslekdaşlarıma büyük tesiri vardır. Yakın bir zamanda, Gaziantep gibi bir gece sofrasında mesleki bağlılıkla hemen bütün doktorlarını toplayan ve birçok Sağlık müesseseleri bulunan bir büyük şehirde bir tıp kongresi yapmak ve bunun ilgililere duyurmayı bir vazife saymaktayız. Benden ve aynı şehri görmek bahtiyarlığına erişmiş olan yardımcılarımdan Gazianteplilere ve oradaki meslekdaşlarıma selam ve sevgiler!

(Gaziantep’te Uyanış)