Not: Muhsin Çelebi oğulları Faik Mahmut Efendi. Abdullah Paşa. Mehmet Bey ve Mehmet Paşa hakkında bilgi (Hadikatül-Vüzera, No: 24364, Beyazıt Kütüphanesi İstanbul)

Faik Mahmut Efendi:

Zamanın en büyük şairi, Ehli tarik, vefatı: 1081 (1665)

Abdullah Paşa:

Rumeli Eyaletine tayin Bender Kalesi Muhafızı, Nice Kalesi Muhafızı Sadrazam. Doksan yaşında öldü. "Vakarlı, temkinli, müthiş bir adamdı.

Mehmet Bey:

Darphane Emini Niçe Kalesi Kumandanı- Sadrazam Çorlu’lu Ali Paşa’ya damat. Mısır ve Hicazdaki iğtişaşın tenkiline kumandan. Her ikisinde muvaffak. Mera Defterdarı. Mora Seraskeri. Ağayı Bektaşiyan Rumeli Miri Miran Bosna Valisi Rumeli Beylerbeyi Anadolu isyanını tenkil Sadrazam vekilliğine tayin.

Hacı Mehmet Paşa:

İstanbul’da Mollagürani’de doğmuş Abdullah Paşa’nın oğlu. Kapı kulluğundan yetişmiş. Padişah damadı. Üç sene sedarette kalmış. Ruslara karşı savaşmış. Kaynarca Muahedesini yapmış 1188- 1772 de sefer dönüşü vefat etmiş Eyüp Sultan’da metfun. Merhum o tarihte iki yüz bin kişilik bir orduya kumanda ediyor.

(Not: Yukardaki zevat için fazla bilgi yukarda zikredilen kitaptan temin edile bilinir.)

Kol IV den (X) işaretli Mustafa Efendi hakkında bilgi:

Antep’te tahsilini bitirip icazeli hoca oluyor.Büyük bir alim ve meşhur bir hattat imiş. 40 yaşında, ilmini ilerletmek için, Mısıra gidiyor. Oğlu Emin ve kızı Adile’yi Antep’te bırakıyor. Cami ül Ezher’i bitiriyor. Napolyon zamanında Mısır’da bulunan bir Fransız kumandanı ile tanışıyor. O zatın teşvikiyle, Fransızca da bildiği için, Fransa’ya gidiyor. Paris’te Elsinei Şarkiye Hocası olarak senelerce Arapça, Acemce öğretiyor. İlk fıkıh kitabını Fransızcaya çeviren bu zattır. Hoca Mustafa Efendi diye şöhret bulmuştur. Paris’te Şir- Pençe’den hastalanıyar. Bu hastalıktan ölüyor. İstanbul’a defnediliyor. (Dr. Emin Kılıç Kalenin Ceddi) dir.

Azerbaycan’dan kalkarak Şama oradan da Halebe, Halepten ise doğrudan İstanbul’a gitmişlerdir. Kale muhafızlığında ehil kimseler olmalarından daimî kale muhafızlıklarında bulunduklarından adları Kale ağası kalmakla beraber Antep kalesinde de kumandanlıklarda bulunmuşlardır.

Kaybettiğimiz iş adamı Muhsin Kaleli: (Yukarıda resmi bulunan M. Kaleli de bu ailedendir.)

Trenlere rekabet yapan ve bu memleketin nakliyatını dillere destan eden, Memleketimizin uzun yıllar büyük nakliyat şirketin i kurarak ilk defa şehrimize yüksek tonajlı der kamyonları getirten bugün Muhsin Kale firmasının sahibi Muhsin Kaleli de bu ailedendir.

Ve yine memleketimizin birinci sınıf dahiliye mütehassıslarından Emin Kılıç Kale dahi bu ailedendir.

Biz şimdi Merhum Muhsin Kaleyi 1 Kasım-1962 tarihinde kaybettiğimizden burada bunun hayatından bahsedeceğiz.

Aslan Gaziantep’in Bey mahallesinde Atatürk Bulvarında (Halen Hacihanifioğlu Merhum Abdullah Namık beyin evinin yeri) 1325-1910 da doğmuştur. Annesi Emiroğlu Mehmet ağanın kızı Münevver hanımdır. Babası ise yukarda gösterilen şeçerede 71 sayıda Mehmet efendidir. İlk tahsilini Akyol camii okulunda (şimdiki Ersoyların evinin bulunduğu yer evvelce Akyol camii idi) yapmıştır. Fakat diplomasını Karamürsel (şimdi kendi kardeşi Mahmut efendinin oturduğu ev) den almıştır. (Mahmut Efendi ise halen Çimento fabrikasında çalışan Abdullah Kalelinin babasıdır.)

Kendisi güzelde kuranda okurdu. Birinci cihan harbinde kardeşlerinin cepheye şevki dolayısile, varlıklı bulunan babasının mallarına nezaret ederdi. 1940’da Elbeyli Sait kızı Nimet hanımla evlenmiştir. Bu evlilikten Ergun adında bir oğlu (Halen firmayı idare eden) Rezzan adında birde kızı olmuştur.

Şoförlüğe ilk otomobilin çıkması ile heveslenerek atılmıştır. Sanatı o zaman Tuz hanında çalışan Jorj adında bir Yunan tabalı ustadan öğrenmiştir. Bir müddette Büyük Sabrı adında bir ustaya hizmet etmiştir. Babasına mallara bakamıyacağını mutlaka bir otomobil almasını rica ediyorsada babası buna kızıyor.

Bunun üzerine Güzelce Müslüm Ağa o zaman yeni bir ford otomobili getirmişti. Kendisi de babasına kızarak Müslüm Ağanın yanma şoförlüğe giriyor. Bunu gören babası naçar kendisini çağırarak beraber Halebe gidiyorlar ve orada kendisine istediği bir otomobili alıyor.

Bundan sonra bu sanatın aşıkı olmuştur. Kendisini babasının nasihatları ve serveti tutamamış bu sanatın icabettirdiği nakliye işlerine atılmaya mecbur kalmıştır.

Bu münasebetle uzun yıllar memleketten uzak kalmış Sivasla Erzurum arasında yapılmakta olan asma köprünün demirlerini nakletme işini taahüt etmiştir. Erzurum Demir yolunun demirlerini kendisi taşımıştır. Bundan sonra Askeri taahüt işlerine girerek Trabzon limanından bütün şark vilâyetlerine askeri malzemeleri taşımıştır. Bu arada Sivas ile Divriği arasında kendisinden hemen az sonra ölen Fehmi Çayırağasını görmüş ve beraber iş yapmalarını teklif etmiştir. Bu suretle Antebe dönkdükten sonra beraberce bir nakliye şirketi kurmalarının temellerini işte orada atmışlar ve kararlaştırmışlardır.

İşte Uzun yıllar ve herkesin gıpta ile takip ettiği ortaklığın tarihçesi budur.

ATASÖZÜ: İlmin mücadelesi, ağır ve te’enni ile okşıya, okşıyadır. Cehaletin mücadelesi ise ani ve kanlı olur.

M. Oğuz GÖĞÜŞ