Gaziantep Türk musikisi çalışmalarının eski yıllara uzanan bir geçmişi olduğu, bu alanda besteci, öğretici yetişmiş ve halkın ilginç bir anlayışla icra ortam ve düzeyine ulaşmış bulanmasından, zaman zaman klâsik müziğin halk ezgilerine olan etkilerinden anlaşılmaktadır. Hicaz makamındaki’’Sepet aldım bağa girdim üzüme” adlı halk türküsü, bu etkinin belirli bir örneği olarak gösterilebilir.

Eski yılların çalışmalarına âit pek az belge bulunmaktadır. Ancak, 1910 ve daha sonraki yıllarda bir kısım Ermeni icracılarla birlikte çeşitli toplulukların bu sanat alanında hem icracı hem de öğretici olarak çabalar gösterdiği bilinmektedir. Ermeni Kaspar Hoca, Kemani Sarkis Efendi, kemani Zadig ve hanende Meneş gibi kişiler bir taraftan eğlence toplantılarında” îcra î ahenk” ederlerken (Çalıp söylerlerken) bir taraftan da sanatlarını öğretmeye çalışmışlardır. Şurası özellikle çok önemlidir ki, Gaziantep halkı bu çeşit toplulukların çalıp söylemelerini eğlence yerlerinde dahi büyük bir sanat anlayışı içinde izlemiş, sadece bir eğlence olarak görmemiştir.

Bu yıllarda Rıza Cenani Bey, iyi sanatın öncülüğünde gençlere etkili ol muştur.

Yakın yılların başlıca önemli toplulukları şunlardır:

Dr Cemil Özbal topluluğu: 1942 yılında Gaziantep’e dönüşünü izleyen seneden itibaren Cemil Özbal, önceleri muayenehanesinde, daha sonra evinde arkadaşları ve öğrencilerle usul, makam ve meşk çalışmaları yapmıştır. Bu topluluk her sene bir ya da iki konser vererek çalışmalarını 1957 yılına kadar sürdürmüş, bu yıl içinde Türk Musikisi Derneğini kurmuştur.

Türk Musikisi Derneği: 8 Ocak 1957 yılında kurulan dernek, Türk musikisi çalışmalaırnda çevrenin en etkili bir topluluğu olarak yer almıştır. Tüzüğüne göre öğretim İşlerini yürüten bir de öğretmenler kurulu vardır. Dernek küçük bir konservatuar gibi çalışmakta, Türk musikisi nazariyatı, usul, meşk Türk musikisi tarihi, mûsiki ile ilgili edebî bilgiler vermektedir. Yetiştirilen korosu çeşitli konserler vermiştir.

Dr, Emin Kılıç Kale topluluğu: Dr. Emin Bey 1940 yılında Gaziantep’e döndükten sonra 1945 yılından itibaren önce evinde ve sonra kapatılıncaya kadir halkevinde kendi felsefesinin gelişiminde parelel olarak (Tarihî musikide hayat dersleri), (Aşk musikisinde yeni çığır veya hayat dersleri) (Klasik musikide hayat dersleri) adları altında; 9 sene evinde ve iki sene aradan sonra yeniden açılan Halkevinde (Özel musikîde hayat dersleri) adıyla dersler vermiştir. Bu topluluğun üslup ve tavrı bilinen klasik üsluptan farklı olduğu için musik’lerine (Özel Musiki) demektedirler.

Türk Musikisinde yetişmiş hazırlananbilinen başlıca besteci, müzikci ve öğ reticiler:

Mehmet Bey (Ayıntabî)

Şeyhül İslam Esat Efendi’nin Etrab-ül Âsar fi Tezkeret-i Urefa-il Evdar adlı eserine göre Ayıntapta doğmuş, İstanbulda yerleşmiştir. Alaybeyler zümresindendi. Dördüncü Sultan Mehmet (1648-1687) devrinde meşhur olmuş, pek çoğu (kâr) olmak üzere yüzden fazla beste, semâi şarkı bestelemiştir.

Dr. Emin Bey’in besteci Ahmet Avni Bey’den naklen belirttiğine göre Türk musikisinde devir açmış üç büyük besteci vardır ki, bunlar Farabî Hoca Abdülkadir Meragi ve Mehmet Bey Ayıntabî’dir.

Eserlerinden ırak makamında” Ne mî keşed ser-i muy-i dilem be bağ-ı be hişt” güfteli Kâr-ı Behişt’inden (Cennet Kârından) başkası zamanımıza ulaşmamış, kaybolmuştur.

Haci Hıdıroğlu Tevfik: Türk musikisi öğretiminde çevresine faydalı olmaya çalışmıştır. Ud çalardı. Suz-i dil makamında bir saz semaîsi ile Faruk Nafiz’in’’Kıskanç” adlı şiirinden Sultani yegâh makamında bir şarkı bestelediği bilinmektedir. Ancak, saz semaisinin notası bulunamamıştır.

Dr. Emin Kılıç Kale: İlk musiki sevgisini Rıza Cenanî Beyden aşılanmış, sonra kemani Sarkis efendiden keman dersi almıştır. Birinci cihan harbi sonunda Mısır’da esarette iken Mehmet Ali Bey’le Hacı Ömer Dededen, kendi deyimiyle, gerçek musikiyi öğrenmeye başlamıştır. İstanbul’da Rauf Yekta Bey, Hafız Ahmet Dede (Irsoy), Leon Hacciyan, Muallim Kâzım Bey, Kanuni Abdülkadir Töre ve Ahmet Avni Bey’in derslerine devam etmiştir. Neyzen Emin Dede’den ney öğrenmiştir.

Gaziantep’e dönüşünü izleyen yıllarda musiki derslerine başlamıştır.

Fahte usulünde bir rast beste ile rast, sultani yegâh, saba, büzzem, sabasız çargâh, humayun ve nihavent makamında semâi ve şarkıları vardır.

Dr. Cemil Özbal: 7 yaşında Kaspar hocadan armonyum öğrenmiştir. İstanbul’da tahsilde iken Mehmet Ali Bey ve Hacı Ömer Dede ile çalışmalar yapmış, sonra Rauf Yekta Bey, Hafız Ahmet Irsoy, Leon Hancıyan, Udi Talat Bey ve Ahmet Avni Beyin derslerine katılmıştır.

Önce Rauf Yekta Beyden ve sonra bu kişinin salık vermesi üzerine besteci Dr. Suphi Ezgi’den klasik tavırda (Ki bu tavra îsak tarzı da denir) tanbur öğrenmiştir. Dr. Suphi Ezgi’nin sağlığında yazdığı bir yazıda belirttiği üzere klasik tarzda tanbur çalan sadece Dr. Suphi Ezgi ile Dr. Cemil Özbal kalmıştır. Bugün bu tarzın tek temsilcisi Dr. Cemil Özbaldır.

Gaziantep’e dönüşünden bu yana (Tanbur hariç) birçok kimsenin yetişmesinde etkili olmuştur.

Suzi dil, hüzzam ve hüseyni makamında nefis üç saz semaîsi vardır

Tanburî Necdet Yaşar: Nizip’te doğmuş ve İstanbul’da yüksek tahsilini ikmal ederken Tanburî Cemil Bey’in plaklarından da etkilenerek bu sazın özellikle Cemil Bey tarzında üstün bir vitüyozu olmuştur. Bugün bu tarzın en önemli temsilcileri arasında bulunmaktadır. Halen İstanbul konservatuarı icra heyeti ile radyoda çalışmaktadır.

Ali Çelikbaş: İlk çalışmalarını batı musikisi alanında müzik öğretmeni Ferit Ginoldan keman dersleri alarak yapmıştır. 1947 yılında Dr. Cemil Özbal’ın çalışmalarına katılmış, bu arada Türk musikisi nazariyatı üzerinde çalışma ve araştırmalar; Türk Musikisi Derneğinde musiki nazariyatı, usul ve meşk hocalığı yapmıştır. Aynı zamanda dernek korosunun yöneticisidir.

Birisi devri kebir usulünde bestenigâr beste olmak üzere rast, yegâh, hüzzam, hüseyni, evçârâ, bayati karcığar, puselik makamlarında ve klasik uslupta şarkıları vardır.

Sami Göğüş: Önceleri Türk Musikisi Derneği çalışmalarına katılmış, tahsil için İstanbul’a gittiğinde konservatuvara da devam ederek bitirmiştir. İstanbul radyosunda solist olarak çalıştığı gibi klasik koroyada iştirak etmektedir. Memleketimizin sevilen ve beğenilen ses sanatçılarındandır.

Fuat Ural: Zühtü Rıza, Hacı hıdıroğlu Tevfik vs. Dr. Cemil Özbal topluluk Iarına kemanı ile katılmıştır. Daha sonra İstanbul'a gidinceye kadar Türk Musikisi Derneğinde solfej ve keman hocalığı yapmıştır. Gaziantepli değilse de uzun yıllar Türk musikisi alanında çalışanlara büyük yardımları olmuş ve onların yetişmelerine emeği geçmiştir.

Ali ÇELİKBAŞ