Sevgili Kardeşim

Gönderdiğin mektupta <

Sana, buranın Hamamlarını anlatmak istiyorum. Gerçi <> diyeceksin ama, burası başka bir alem. Gaziantepte hammam oldukça kalabalık olur. Hele Ramazandan ve bayramdan bir gün önce daha da kalabalıklaşır.

Bir gün önce hamamın kapıcısına (Natıra) ya haber verilir. Natıra gelip husisi hamam için yapılan üzeri nakışlı bohçayı götürür. Yer ayırır, kil ıslar. Halk yavaş yavaş gelmeye başlar. Her taraf dolar. Fazla müşteriler geri döner. İlk zamanlar hamam ter temizdir. Fakat ilk su akıpta herkes yıkanmaya başlayınca killer yayılır. Küçük çocukların başları bile kille yıkanır. Yavaş yavaş bağırmalar çoğalır. Tas tıngırtıları, çocuk ağlamaları, kadın çığlıkları. Bu durum, gittikçe hararetli bir hal alır. Sıcaktan bütün sinirler gerilir. Yıkananlar, hiç yoktan birbirine çatarlar. Bazan kulağımıza şu sesler gelir: <> gibi ağız alışkanlığından doğan beddualar. Başka bir köşede <>

Biraz sonra dışardan bir faalyet başlar. Soğanlar, maydonozlar temizlenir, çiğ köfte yoğurulmaya başlanır. Diğer taraftan mevsimine göre meyveler yıkanır, hazırlanır. Köfteler sıkılır. Büyük bir iştaha ile yenir geçer. <> <> <> ve daha neler neler.

Yıkanma faslı yeniden başlar. Yavaş yavaş çıkanlarda olur. Bir ara bir ses: <> Öteden sesler <>

Sesler gittikçe azalır. Nihayet hamam, sabahki sessizliğe gömülür. Şimdi ne çoçuk sesi, ne tas, ne de kadın çığlığı. Yalnız nemli bir hava ve şırıldıyan suyun sesi var.

İşte böyle kardeşim. Bir gün Gaziantep’e gelecek olursan hamamına uğrayıp, seyretmeyi unutma.

Mektubum burada sona eriyor. Sevgiyle kucaklar, gözlerinden öperim.

Kardeşin

Özden GÖKÇE

Kız Enstitüsü