15 Mayıs 1898 tarihinde Gaziantep’te doğan Kâmil Yetkin, üç yıla yakın bir zamandan beri müptela olduğu hastalıktan kurtulamayarak 5 Ekim 1952 Cuma günü, Cuma selâsı verilirken 61 yaşında hakkın rahmetine kavuştu.

"İsimler gökten iner." derler. Kâmil: Olgun insan demektir, Yetkin de öyle. Kâmil Yetkin, öz adıyla, soyadıyla olgun ve erdemli bir insandı. Böyle bir insan için gereken bütün meziyetler onda mevcuttu. Merhum benim en yakın dostumdu. Çocuklarının hocası olduğum için kendi evinde de ziyaret ederdim. Kinci değildi; kendisine yapılan hoş olmayan davranışları kısa zamanda affederdi. Vatanseverdi, Atatürkçü idi, dindardı fakat mutaassıp değildi. Servetine faiz karıştırmaktan çok sakınır, karaborsacılıktan ve haram kazançtan korkardı. Yardımseverdi. Fakat yardımlarını çok gizli yapar ve hatta en yakınlarına bile duyurmazdı. Yardıma muhtaç bir kısım öğrencileri gizli ve devamlı yardımları ile okuttuğu olaylardan öğrenilmiştir. Hiç aksatmadan zekatını şeriat dairesinde gizlice verirdi. Kültür severdi. Bütün öğretmenlere karşı sonsuz hürmeti vardı. Beni her gördükçe güler yüzle karşılar ve öğretmenliğin kutsallığı hakkında birkaç vecize söylerdi. Muhasipti; defter usulüne çok vakıftı. Bazı müessefer hesaplarını karıştırıp altından çıkamadıkları zaman Kâmil Yetkin’i çağırırlar hesaplarını düzelttirirlerdi. Bu işi parasız yapardı. İktisatçı idi, iş adamıydı., Yıllarca Gaziantep Ticaret Odası idare heyeti üyeliğini ve başkanlığını yapmıştI. İmarcı idi. Gaziantep Ticaret Sarayı onun himmetiyle ve onun topladığı yardımlar sayesinde yapılmıştı.

Gaziantep’in kalkınması, en büyük kaygısı idi. Bu hususta ona ait bir hatıramı anlatayım: 1944 yılında Gaziantep Demiryolu'nun yapımına başlanacağı sözleri dolaştığı bir sırada Gaziantep’e Sırrı Day isimli bir Bayındırlık Bakanı geldi. Antep halkı bu bakanı büyük bir törenle karşıladı. Kâmil Yetkin’in başkanı bulunduğu Gaziantep Ticaret ve Sanayi Odası bu bakan şerefine şehir kulübüne bir ziyafet verdi. Bu ziyafette âdet üzere önce Bakan konuşur. Sonra davetlilerden söz alanlar oldu. Antep'in kahramanlığından, gaziliğinden, Antep Harbi'nin dünyayı hayrette bıraktığından falan sözler edildi. Kâmil Yetkin en son olarak söz aldı ve özetle şunları söyledi: (Sayın bakanım, muhterem hemşerilerim. Evet Gaziantep’te dünyayı hayrette bırakan bir savaş̧ oldu. Onun mükâfatı olarak Türkiye Büyük Milet Meclisi Antep'in yaralı ve asil göğsüne Gazilik madalyasını taktı. Bu bir gerçek. Fakat Antep’in taşını toprağını kurtarmakla kazanılan Gazilik kâfi değil. Asıl Antep’tekî manevi düşmanı mağlup etmek ve bu uğurda zafer kazanmakla da Gazi olmak lazım. Manevi düşmandan maksadı Gaziantep’teki iktisadî sıkıntıdır. Onu kalkındırmak ve bu sıkıntıyı da gidermek yolunda da Gazilik kazanmak gerek. Bu ikinci Gazilik, birinci Gaziliğin başına incili bir taç kondurmaktır.) deyince bir alkış̧ tufanıdır koptu. (Bravo Kâmil Bey, yaşa!) sesleri salonu çınlattı. O zamanki tek parti devrinde böyle konuşmak, bir cesaret işi idi. Yetkin’in bu direktifi, nesiller boyunca Gazianteplilerin yollarına ışık tutan bir olay olmalıdır.

Gaziantep’in Gümüş̧kastel semtinde bir sabunhane var: Bakkal Sabunhanesi. Bu masmana, Gaziantep’in en eski bir ticarethanesidir.

(Devamı var)