Gaziantep Müzesinde takriben 20x46 boyunda ve muhtelif kalınlıkta 174 defter: Şeriye Mahkemesi Sicilleri. Bunlar Antep’in 450 yıl öncesine kadar olan Padişah fermanlarını vakıfnameleri, olayları, davaları ve bu dâvaların bağlandık ları hüküm ve kararlarla ilamları kapsar. Hepisi daha dün yazılmış gibi mürekkepli el yazması ve bu yazılar yazılırken çabuk kuruması için yazı üzerine dökülen, yani kurutma kâğıdı vazifesi gören pırıl pırıl Rığ’lı, (İnce kumlu ) Hepisi eski (Top kâğıdı) dediğimiz kalın ciltli. Bunları evrak-ı perişan halinden çıkarıp binbir emek sarfile tasnif edip ve kesesinden verdiği paralarla ciltletip Gaziantep tarihi araştırıcılarının ıttılaına arzeden eski mahkeme başkâtibi ve Antep’in en asil, en aydın bir ailesine mensup Sayın (Tâhâ Aksoy) bu çalışması ve bu eserlerile, Gaziantep tarihi alanına heykelini kendi eliyle dikmiştir. Kendilerine teşekkür eder, uzun ömürler dilerim.

Gaziantep tarihinin bir hâzinesi olan bu sicillerde Antep’in bir çok nüfuzlu ve ileri gelen ailelerinin seçereleri, mühim olaylar, enteresan tipler, büyük vakıf davaları ve ilamları var. Ben ve aziz dostum Avukat Cemil Cahit Güzelbey yıllardan beri sicillerin fedayisiyiz Hiç bir yerden beş para almadan bu sicilleri inceler dururuz.

Şimdi bu sicillerdeki iki mühim vakıf davasına geçiyorum:

1- ÇAYÇI TOPAL MISTIK VE KÜRKÇİYAN HANNA DAVASI.

2- ÇAYCI TOPAL MISTIK VE NAZAR AĞA DAVASI

Topal Mıstık Kimdir?

Topal Mıstık, Gaziantep’te Kara Yusuf Vakfı evladından olup bundan 60 yıl önce Antep’te yaşıyan bir adamdır. Ben Mıstıkı iyi tanırım: Enterasan bir tipti. Allebendeki Askeri kışla (Halk buraya Depo der.) bitişiğindeki Mülazım Ali Efendi çıkmazındaki Hacı Bacaklar’ın evinde kirada otururdu.

Mıstık, kısa boylu, sağ ayağı topal, güzel yüzlü, kısa ve beyaz sakallı zayıf yapılı bir adamdı. Temiz giyinirdi. Asil bir aileye mensuptu. Devlet düşkünüydü, ama cofcofusu yerindeydi. Antep deyimince <> Yani fiyakalıydı.

Mıstık seyyar çaycıydı. Bir elinde sarı semaveri, öbür elinde, içinde çay bardağı, bardak altılar, çay kaşıkları, simit dolu camlı teneke camekanı, <<Çay kaynaar.>> diye bağırarak çarşı pazar dolaşır çay satardı. Mıstık dertliydi. Seyyar çaycılığı, kazançtan ziyade herkese derdini dökmek içindi. Konduğu yerde halk başına toplanırdı. Mıstık hem <<Çay kaynaar!>> diye acı acı bağırır, hem de sakalından döke döke ağlıyarak başını açar, ellerini göklere kaldırır, Kürkçiyan Hanna’ya, ver yansın, beddua ederdi. Çünkü Hanna, Kürkçü hanını yaptırırken Mıstıkın, Mütevellisi bulunduğu vakfına tecavüz etmişti. Hanna’nın da Mıstık’tan daha büyük bir derdi yoktu.

Feryad-ü-figanile memleketi velveleye veren Topal Mıstık’ın, muhitte üzüntü yaratan iki büyük vakıf davası vardı. Kendisi bu vakfın hem mütevellisiydi, hem de evlattandı.

Şimdi bunlardan Topal Mistik ve Kürkçiyan Hanna davasını sicilden takip edelim:

Sicil No. 159. Sayfa No. 87. Karar No. 440. Vakkas Kadı’nm mühür ve imzasını taşıyan karar tarihi: (10 Şevval ül-mükerrem 1319) dur. Bu davada davacı:

Kara Yusuf vakfı evladından ve vakfın mütevellisi Mustafa Fahri Efendi bini Osman. Yani Osman oğlu Topal Mıstık.

Davalı: Antep’inin çukur mahallesinden ve Ermeni Milletinden Agop Ağa oğlu Kürkçiyan Hanna Efendi. Her ikiside Osmanlı tebeası.

Mıstık’ın dava vekili: Mehmet Mazlum Efendi.

Hanna’nın dava vekilleri: Söylemez zade Seyyid Efendi. Milletbaşıyan Avadis ve Der Egopyan Kirkor Efendiler.

Davaya esas teşkil eden konu:

Topal Mıstık’ın ceddi Kara Yusuf’un Antep’in Yahni mahallesinde ve Boyacı Camii garbinde yaptırdığı yeraltı mesçidine, mesçidin kenefleri ne, çeşmesine inen basamakların ve mescit kapısının üstüne Kürçiyan Hanna Masmana (Sabunhane) yaptırmakla vakfa tecavüz ettiğinden bu binanın yıktırılarak mesçit basamaklarının ve kapısının meydana çıkarılması için mahkeme kararının istenmesi.

Şimdi Gaziantep’te (Kürkçü Hanı) diye çok güzel bir tüccar hanı ve bunun bitişiğin de, hanın müştemilatından bir de muazzam masmana var. Hanna bu hanı bundan 70 yıl önce 1890 tarihinde yaptırıyor. Bu masmananın kuzey kısmı bilerek veya bilmiyerek, her nasılsa, sözü geçen mescide iniş basamakları ve mesçide giriş kapısı üzerine bina edilmiş. Koca bina yapılıp tamam olduktan sonra Mistik bu işin farkına varmış, ya da ikaz edilmiş. Taraflarca avukatlar tutulmuş dava açılmış. Mistik fakir çaycı, ama, çok enerjik bir adam olduğu gibi bu işlerde çok rol oynıyan tükenmez söz ile ağlar göze de malik. Aynı zamanda onu destekliyen kudretli kalem ve servet sahipleri Antep büyüklerinden de kuvvet alıyor. Bu destekleme sebebini de aşağıda açıklıyacağım. Hanna’nında tükenmez para ve serveti var.

Dava yıllarca devam ediyor. Avukatlar çarpışıyor, bütün memleket halkının kulağı kirişte.

Kürkçiyan Hanna bu amansız davacısına bir aralık, davasından vaz geçmesi için elli adet Osmanlı altını teklif ediyor. Mıstık, destekçilerine soruyor: <> diyorlar.

Nihayet Mıstık davayı hak ediyor, Antep mahkemesi binanın yıktırılmasına ve mescit yolunun açılarak tecavüzün menine karar veriyor. Fakat Hanna’da altın toprak gibi. Davayı temyiz ediyor. Mıstık hiç durur mu? O zaman hayvan sırtında İstanbul’a gidip gelmek aylarca zamana muhtaç ama, aşıka Bağdat Yırak mı? Mıstıkda çekip İstanbul’a gidiyor. Orada Evkaf nezaretinin, Bab-i Meşihat’ın eşiklerini aşındırıyor, ağlıyor, söyliyor, yerlere yatıp yuvarlanıyor, davasında haklı olduğunu kabul ettirmeye çalışıyor, ama’ Osmanlı ricalinin doymak bilmeyen gözleri, Kürkçiyan’ın akıttığı altınlarla doymuş. İstanbul Antep mahkemesinin kararını bozuyor ve Mıstık meyus, mükedder, dönüp geliyor. İstanbul Temyiz Mahkemesinin bozma kararı Antıp mahkemesine geliyor. Fakat Antep mahkemesi eski kararında ısrar ediyor, dava yine İstanbul’a gidiyor, ve peşinden de topal Mıstık tabanları yağlayıp yola çıkıyor. Ama netice yine menfi. Karar yine bozulmuş, Mistik eli boş dönmüştür. Antep yine kararında ısrar ediyor. Vakkas Kadı bu. Hiç kolay kolay mağlup olur mu? Dava yine Temyiz mahkemesinde ve bizim Antep topalı yine İstanbul’da. Fakat bu üçüncü seferinde Allah yüzüne bıkıyor, dava temyizden tasdikli ve Mistik sevinçli dönüyorlar. 10 Şevval 1319 tarihli ve Vakkas kadı mühür ve imzasile tasdikli Antep Mahkemesi kararile Masbananın bu kısmı gürül gürül yıktırılıyor, mescit yolu ve kapısı meydana çıkarılıyor, Mistik yine muzaffer bir komutan gibi dolaşıyor, «Çay Kaynaaaaar! diye çayını satıp keyfine bakıyor.

O zaman ben de indim ve bu mescit ile müştemilatını gezdim. Şimdiki Mıhçı Pazarından Boyacı camiine giden yol üzerinde ve bu camiya 50 metre kadar bir mesafede bulunan bu mescitin bir giriş kapısı da, şimdiki Buğday aratası arsasına açılırdı. Şimdi bu davalı mesçide inen kaya basamakları dolmuş, yola kalbedilmiş, mesçit yine yer altındaki yerine çekilmiş, kaybolmuştur. Zaten bitişiğinde de ulu camii vardır.

ÇAYCI MISTIK VE NAZAR AĞA DAVASI

Sicil No.1959. Sayfa 374. Karar No. 388. İlam tarihi: 27 Rebi-ul-evvel 1322

Davacı: Mehmet oğlu, Pekmezci Osman oğlu Kahveci Mıstık. Mıstık’ın avukatı: Yok.

Davalı: Antep’inin Bey mahallesinden ve Ermeni milletinden Nazar Ağa oğlu Karabit Ağa. Davalı avukatları: Mehmet Mazlum Efendi. Kara Manukyan Ağup Efendi. Ne tuhaf ki Mazlum Efendi bu sefer Mıstık hasmının vekili.

Dava konusu: Mıstık dava ediyor, bunu sicil dilile ve izahlı yazıyorum: Seng-i Hoşkadem mahallesi (Şimdiki adı: Karagöz mahallesi.) dahilinde, Karagöz Çarşısı kurbunda (yakınında) Beyn-el-ehâli (Halk arasında) «Kaba inek» denmekle maruf zîr-i zeminde (Yer altında) nerdüban ile inme umum nasa ait bir adet çeşme ve dört bab dâr-ül-helâ’ yı (Dört helâyı) otuz sene akdem (önce), marr-ül-beyan (yukarıda sözü geçen) Bey mahallesinden mûmaileyh (Su söz eskiden hürmet ifada eden bir unvandı.) Nazar Ağa hedim ve tahrip ile (yıktırıp harap etmekle), arsasına han bina ve inşa edüp ol veçhile ceddim Kara Yusuf nam vakııfın hayrına mâni olan Müma- ileyh Nazar Ağa’nın vukuu-u vefatına (Ölmesine) mebni han, veresesi bir nefer zevcesile üç nefer oğluna ve üç nefer kızına intikaal edüp......

………..Arsa-I mezkûre üzerinde olan ebniye (binalar) ve odaların ref’ile (yıktırılıp kaldırılmasiyle) ve mezkûr arsa için mutasarrıf oldukları müddetçe bedel-i icaresili birlikte arsa-i mezkurenin canib-I vakfa teslimi talebimle…….. İlah <<Yani Mıstık, bu arsanın icar bedelleri ile birlikte vakfa geri verilmesi için dava açıyor.

Mıstık’ında dava ettiği bu çeşme ile müştemilatının sicildeki sınırları da şu: Doğusu ve Kuzeyi: Umuma mahsus yol Batısı: Koca Battal vakıfnamesinde yazılı Çeltik Devlibi: (Tink). Güneyi: Devlibin serge arsası Bu çeşme ile helaların o zaman Karagöz camiine hizmet ettikleri sanılmaktadır. Burası şimdi Mahmut Dai veresesine ait taşınmazların: (Gayr-I menkullerin) bulunduğu yerdir ve Karagöz camisi civarıdır. Antep harbinden sonra Antep’in Türklere intikal etmesi ile bu taşınmazların yerinde bulunan (Kara Nazar’ın Hanı) Milli Emlak olarak maliyeye intikal etti ve Rahmetli Mahmut Daide bu hanı maliyeden satın aldı yıktırdı. Bir hayli emek ve para sarfile şimdiki binaları yaptırdı.

Bu davada, Nazar Ağa’nın bu iki kuvvetli avukatı Mıstık’ın Kara Yusuf vakfı evladından olmadığını ileri sürmekle davalarını savunmaya başlıyorlar. <<Evlattan olduğunu isbat etsin, soyunu Kara Yusuf’a kadar götürsün dayasın!>> diyorlar. Mıstık, nesebini Kara Yusuf’a kadar intikal ettirecek vesikaları gösteremiyor, 27 Rebi-ül-evvel 1322 tarihli ilam ile aleyhine hüküm verilen Mıstık davayı kaybediyor.

İşin garibi, Kürkçiyan Hanna davasında, Mıstık’ın evlatlığını ve mütevelliliğini savunan avukatı Mazlum Efendi bu defa onun evlattan olmadığını ve Mıstık’ın o davada hususi vekili olduğunu, umumi vekili olmadığını savunuyor. Bu davanın cereyan tarzı da sicilde beş büyük sayfaya yer tutmaktadır.

Karanaz Acem tebaası ve Acem konsolusu idi. Ali isminde birde Kavası vardı. Handaki odasının üstünde İran Armasını taşıyan bir tabela vardı. Son ömründe top oldu, yani ayakları büküldü. Hamallar onu zenbil ile gezdirirlerdi. Tek gıdası süt imiş, ama hayvan sütü değil insan sütü. Aile efradı ona Ermeni bir süt anası tutmuşlar. Her acıktıkça bu kadın Nazar Ağaya meme verirmiş. Doktorlarının tavsiyesi bu imiş. Bu rivayet muh is zade Ahmet Tüzün Beyindir.

Bir mütalaa:

Osmanlı devrinde bu havalide yaşıyan Ermenilerin bir (Kilikya hükümeti) yani müstakil bir Ermenistan kurmak niyetleri vardı. Bu kötü niyetlerini, İkinci Muşriyetin ilanından sonra, Şimdiki lise binası yerinde bir (Kilikya ermeni Dar-ül-muallimini) açtırmak ve kapısınada böyle büyük bir tabela astırmakla da isbat etmişlerdi. Antep-Fransız harbinde de Antep ve havalisi Ermenilerinin Fransızlarla işbirliği yapmaları da bunun açık bir ifadesidi. Bu idealin gerçekleşmesi için Ermenilerin çok miktarda mal mülk sahibi olmaları gerekirdi. Bunun sezen dini bütün müslüman ve Türkler de onları mülk sahibi etmemek için gizli mücadele halinde idiler. Yüz yıllardanberi bu İslam-Ermeni soğuk harbi sürer giderdi. Tabii bu, her iki taraf için de ölüm-kalım harbi idi. Bu mücadelenin başında, benim gençliğimde Kepkep Zade Şakir Efendi, Kara vaizzade Haşan Rafet Efendi ve benzerleri gibi yurtsever Antep büyükleri, kudretli kalem ve fikir sahipleri avukatları vardı. Fırsat düşdükçe bunlar Topal Mıstıkları falan meydana sürerler, kendileri perde arkasından işi idare ederlerdi. Bu milli davalarda İslam avukatlarının, Hıristiyan davalarını kabullanmaları da sembolikti. Büyük davayı gâvurlara sezdirmemek için bir sinir harbi hilesidi bu. Yoksa yukarda adı geçen İslam avukatlarının hepsi de vatansever, hepsi de dini bütün insanlardı. Bundan şüphe etmiye kimsenin hakkı yoktur.

İşte yukarıda sözünü ettiğim destekçiler bualardı ve bu İlâhî bir kuvvetti. Yoksa Mistik bardak bardak çay satmakla bu büyük davayı nasıl başarabilirlerdi?

Bugün bizi yurdumuzda huzur içinde yaşatan bu ilahi mücadelenin mücahitleri de Antap-Fransız harbi şehitleri kadar kahramandırlar. Nur içinde yatsınlar.