Gaziantep; tabiatın övüp yarattığı şirin bir beldedir. Havası saf; seması berrak suları bol İnsanları çalışkandır. Yazın halk hiçbir tarafa gitmeye lüzum görmeden şehrin içinde ferah ferah oturur; işine gücüne bakar. Çünkü burada her zaman bir yayla havası eser. Sanki; mevsimi bitince ilkbahar burada, kırlara ve asrı binalara çekilir kalır. Onun için; (bahar perisinin anavatanı Gaziantep’tir.) dense yeri var.

Alleben

Alleben; şehirle koyun koyuna bir mesiredir. Her gün masası başında, mağazasında, dükkanımda çalışanlar bu çalışmanın yorgunluğunu dindirmek için, akşam üzeri hiç olmazsa Alleben köprüsüne kadar bir tur yaparlar, Burada lâtif bir dere akar; bu derenin iki kıyısındaki manbalerin suları gayet temiz ve güzeldir. Burası için Hasırcı zade:

Hele Aynüllebenin abı lâtif

Âb emma ki havadan da hafif

diyor. (İncili pınar); Antep suları içinde temizlik rekorunu kıran meşhur bir kaynaktır. Yazın; Alleben deresinin kıyılarında tabiat vantilatörünün rüzgarları ile sallanan söğüt ağaçlarının nefti gölgelerinde bir lâhza oturmak, bir ömre bedeldir.

Kavaklık

Gaziantep şehrinin garbindeki son evden itibaren yarım kilometre bir mesafede bulunan bu mesire; Anadolu’da bir misline daha tesadüf edilemeyecek kadar güzeldir. Adının (kavak­lık) olmasına rağmen burada bir tek kavak ağacına tesadüf edemezsiniz. Burada; ortasından kıvranarak akan latif bir derenin sağ ve sol kıyılarında vücuda getirdiği büyüklü küçüklü birçok yarımadaların yeşil ve Papatyalı zeminine saye salan binlerce söğüt ağacı var. Burada kuş nağmeleri rüzgâr sesleri var. Burada; bir cennet havası var. Burada baygın bir manzara var. Burada insanı kendiliğinden geçirten sihirli bir bal var. Yazın cuma günleri bütün bir hafta çalışmaktan yorulan ince zevkli medenî halk; buraya sabah irken fevçfevç akın etmeye başlar. Çünkü burada insan bütün dünya zahmetlerini unutur. Mektepler; canlı çiçekler gibi talebelerde 23 Nisan, 5 Mayıs ve idman bayramları şenliklerini hep burada yaparlar.

Çok güzel adalardan (dört tarafları ağaçlarla çevrilmiş olduğu için halk bu yarımadalara; ada adını verir.) birinin ortasında kurulmuş sekiz köşeli ve iki katlı kahve binasının kışın uzaktan, çıplak söğüt ağaçları ve dalları arasından görünüşü insana; binanın yarısı suya aksetmiş hissini verir.

Geniş bir ova ortasında bulunan bu lâtif mevki yeşil bir vahayı andırır. Hele akşama yakın, sırma saçlarını salkım söğütlere dolaştırarak (Sof dağları) nın meneviş ufuklarından batıp gitmekte olan güneşin gurup manzarasına buradan bakmakla doyulmaz. Kavaklığı; ana şosaya rapteden şöyle böyle iki yüz metrelik bir araba yolundan; gecenin koyu karanlığında şehre bakınca “gök yere inmiş.” zannedersiniz. Şehir o zaman, adeta göklerdeki burçlara bir nazire yapmış gibidir.

Fotoğraf: Gaziantebin güzel görüntüsünden bir parça

(Fotoğraf): Alleben’den güzel bir manzara

(Fotoğraf): Alleben ‘den bir manzara

Sarı güllük

Kavaklığın biraz şimalındadır. Kavaklığa mütevazi ve ince bir çığırın iki tarafında ve kavaklığın imtidadınca devam eden bu sarı güllerdeki gündüz yıldızlarıda, gözleri kamaştıracak bir güzelliktedir. İlkbahar sabahları, birçok aileler sabah sütünü içmeye giderler. Ömrü az devam eden sarı güllerin açmasını görmek için herkes koşar. Sarı güller, Antep’te yeni bir gül fişli açar. Lâtif sabah güneşi altında; bisikletinin frenine taktığı sarı gülleri parlatarak kornasını öttüre öttüre buradan dönen genç bisikletçilerin manzarası da başka bir âlem. Bitişik bağlardaki mor sümbüller; rüzgârların tesiri ile hafif hafif sallanarak sarı güllere boyun kırarlar; o da onlara teşekkür eder. Bülbüllerin maşuku yalnız kırmızı güller değilse; kavaklıktaki söğüt dallarından sarı bülbüller de bunların aşk ile öterler. Sarı güller; kavaklık perisinin kulağına takılmış altın bir küpedir. Sarı güllerin semasında cıvıldaşan rengarenk bahar kuşları da bunlara aşık görünür. Kışın kur bağlattığı aşk ateşinin, sarı güllerde, yakıcı bir parlayışı var. Hulâsa burası da Gaziantep’in, zevkine doyum olmayan güzel bir yeridir.

(Fotoğraf): Yeşil kavaklıktan bir manzara

Kırkayak bahçesi

Kırk adet sütun ile yapılmış bir parmaklıkla çevrildiği için adına (Kırkayak) denen bu bahçe; şehrin garbinde ve büyük Gazi bulvarı üzerindedir. Bu da takriben iki yüz metre tulünde ve 20 metre arzındadır. İçinde güzel havuzlar; lâtif çiçekler koyu gölgeli ağaçlar var. Garp ufuklarına çok hâkimdir. Yaz günleri buranında başka bir zevki, başka bir letafeti var. Buranın gurup manzarasına diğer mesirelerimizin ki rekabet edemez. Çok nefis, çok zevklidir.

Halkevi bahçesi

Halkevi bahçesi; şehrin içinde, memleketin en nezih ailelerine mahsus yegâne bahçedir. Ortasındaki kübik bir havuzun içindeki üç noktadan fışkıran fıskiyeler; Bayazıt parkındaki havuzu tanzir etmektedir. Havuzun etrafındaki çiçeklik tarhının şekli de çok orijinaldir. Renkleri kadar manzaraları da güzel ve mütenevvi çiçeklerin güzel kokuları ruhu gaşyeder. Burası bin bir çiçek mağazasıdır. Burası tabiatın esans deposudur Keskin kokular zaman zaman gâh güllenir; gâh sümbüllenir gâh karanfillenir. Burada ilkbahar, yaz, son bahar çiçekleri başka başkadır. Hele, gece vakti; elektrik ziyaları altında, fıskiyelerden fışkıran ipek püsküllü gümüş su sütunları adeta bu çiçeklere selâm duruyor zannediliyor.

Burada geceleri birkaç saat oturmak biran kadar kısadır. Burada otururken şimalindeki muazzam elektrik fabrikasının gürültüsüz sesini dinlemek; size bir raporda seyahat ediyorsunuz hissini verir. Buranın şark ve garp ufukları çok açık ve geniştir. Yaz geceleri; çiçek kokuları ile esanslaşan garp rüzgârını damla damla emerek; Ayın altın tepsi gibi şark ufukların dan doğuşunu, Yıldızlar altında buradan seyretmek ne muhayyel bir hayat Yarabbi!.. Bu bahçenin şark tarafında ve biraz ilerisinde yapılmakta olan muhteşem şehitler abidesinin buradan görünüşü de bu bahçeye başka bir lâhutîlik verecektir.

(Not: Bu muazzam abidede, cenup memleketlerinde bir ' misline daha tesadüf edilemeyecek kadar, güzel: ve on bir metre yüksekliğinde olacaktır. Bütün Gaziantep şühedasını sinesinde toplayacaktır.)

(Fotoğraf): Ordu ve Halk yurdu bahçesi ve binası

(Fotoğraf)

Büyük Gazi bulvarı

Fevzipaşa ve Kilis yollarının Gaziantep’te birleştiği nok­tadan başlayan yirmi metre arzındaki bu bulvarın methalinde müttahidil merkez daireler şeklinde zarif bir çiçeklik ve yadellerden gelen yolcuların gözcüsü bir karakol binası ile bir de memleketin ilim, irfan kaynağı Lise binası vardır. Bütün bunlar memlekete ilk gelenlere ilk iyi hisleri telkin eden şeylerdir. Ortası ağaçlık ve çimenlik olan bu güzel yolun yaya kaldırımlarını da koyu gölgeli ağaçlar süslemektedir. Lise binasından Maarif bahçesine kadar devam eden Büyük Gazi bulvarının iki tarafını da muhteşem binalar tezyin eder. Bulvarın; Halk fırkası önündeki meydanlığa yakinde Büyük Gazinin bir heykeli dikilecek ve Gaziantep, Gazi halâskârının anma taşına nail olmak şerefini de kazanacaktır. Heykel; Antepli genç bir sanatkâr tarafından ve Antep’in beyaz mermer taşından Askerî üniformayı lâbis bir vaziyette ve gayet muvaffakiyetli bir surette yapılmaktadır. Gazinin heykelini kendi memleketindeki mermer taşından yapmak işlerinde de Gaziantep birinciliği kazanacak demektir.

Guruba yakın şehrin bulvardan görünüşü

Gaziantep şehrinin; grup zamanına yakın hariçten görünüşü gayet lâtiftir. Nur içinde yanan (batı) nın parlak ufukları, binalardaki pencere camlarına aksedince içeride yanan bin mumluk bir elektrik ampulu ziyasının pencerelerden dışarıya taştığını zannedersiniz. Bütün güneşin batması müddetince memleketin her tarafı yalap yalap yanır. Adeta pırlanta bir memleket olur. Akşam tenezzühünde; bulvarda giderken naşı’ gurubu seyrederseniz; dönüştede, aynı zamanda onun akislerini binalarda, görürsünüz. Anadolu gelininin başına bu inciler, elmaslar ne kadar yakışır ne kadar?..

Fotoğraf: Gaziantebin umumi manzarasından

Cennet gibi köyler

Gaziantep’in kendisi ne kadar güzelse; etrafındaki köyleri de o kadar güzel; o kadar bağlı bahçeli, güllü, güneşlidir. Bazı köyler; en mühlik hastalıkları sağlayacak bir sanatoryom kabiliyetlidedir; yeter ki insan eli buralarda biraz işlesin. Fıstık köylerinin; fıstık ağaçlarının, fıstık zamanlarındaki safası yal diz bu memlekete has bir mevhibedir. Bu köylerdeki mor dağlar fıstık kokar. Fıstığı yeşil dalların aralarından fıstık cumbalarının; fıstık salkımlarının pembe pembe parlayışı ne İktisadî ne ulvî bir manzara? Bu ağaçların altında taze fıstıkları, mevsiminde çıtır çıtır kırıp yemek en kuvvetli ilâçlardan daha şifalıdır.

Anadolu gelini

Cenubun incisi Gaziantep’e; çok güzelliğinden dolayı (Anadolu gelini) de derler. Bu gelin; hakikaten çok cazip çok yakıcı bir hüsne maliktir. Onun bu güzelliğidir ki; bu kadar şair yetiştirmiş. Onun bu güzelliğidir ki, zaman zaman başına belalar sarmış; Temirlenk gibi aşıklarının: Mısırlı İbrahim Paşa, Çapan oğlu, Kalender Paşa, ince bayraktar. Daldaban oğlu gibi asilerin; İngilizler, Fransızlar gibi müstevlilerin zulüm ve esareti altına düşmüş; fakat böyle zamanlarda vaziyet icabı, bu güzel gelin; telini, duvağını atmış; kılıcını, kalkanını kuşanmış; harim ismetine basan yabancı ayaklar kırılıncaya kadar kılıç kalkan şakırtısını susturmamış; halis bir Türk memleketi, Türklüğün fethedilmez bir kalesi olduğunu her zaman alnı açık, yüzü ak dünyaya göstermiştir. Ordularımızın dağıldığı; vatanın her tarafı, demir çenherlerle sarıldığı bir zamanda bile o, silâhını bizzat kullanarak ordunun vazifesini görmüş, vurumuş; esaret zincirlerini kırarak müstevlilerin suratlarına fırlatmıştır. Ve netice itibarı ile bu güzel inciyi çalmaya gelenleri çalındırmıştır. Bu kadar çok istilâlere karşı olan bu çarpışmalar; Anteplilerin ne kadar kıskaç bir vatanperver olduklarını, vatanlarını ne kadar sevdiklerini ispat eder. Bütün Antep şairleri de Antep’e karşı bu sevgiyi duymuşlardır. Yine Hasırcı zade:

Adem İskenderi vaktolsa dahi gurbette

Cilve eyler yine gönlünde merayayı vatan,

Diyor.

Gaziantep’e kuş bakışı

Gaziantep; hafif meyilli lâtif üç tepe üzerine kurulmuştur. Tepebaşı, Kayacık, Türktepe namı ile anılan bu üç tepe; garpten şarka doğru bir hattı müstakim üzerinde ve birbirine takriben dörder yüz metre müsavi mesafededir. Bu düzlüklerde yapılan binalar; tabiî tepecikleri birbirlerine bağlamaktadır, Şehir: bu tepeciklerin; şark, şimal ve cenup taraflarındaki düzlükler üzerine de serpilmiştir. Bilhassa Ulucanlar (Şehreküstü) taraflarına doğru uzanmaktadır.

Tepecikler; en ağır kalp hastalarını yormayacak kadar kolay surette çıkılıp inmeğe müsaittir. Bunların mailelerindeki ve bilhassa tepelerindeki evlerin havaları çok temiz, suları çok soğuktur. Bilhassa şimal, şark ve garp manzaraları çok güzeldir. Etrafı şehirdeki bahçeler, şehri sanki defne dalları ile süslemiş; çerçevelemiştir. Bunların da etrafını fırdolayı çeviren mor sümbüllü yeşil bağlar onu kordelalamış; bağları da sıra sıra mor dağlar halkalamıştır. Tam bir daire teşkil eden bu dağ ve tepelere şehrin binaları, gâh yaklaşır; gâh ondan uzaklaşır. Bazı şehirlerde olduğu gibi; dağlarımız, siyah bulut şeklinde yüksek, korkunç ve muhip değildir. Bilakis, engin ve lâtiftir Pembe ufuklu, mor, kırmızı dağlarımız insana şiir ve hülya fısıldar.

Üzeri kırmızı kiremitli ve güvercinli çatılarla örtülü; beyaz binalı; âdeta Türk bayrağını andıran; Şehrin heyeti mecmuasında hâlelenen bu renkli çerçeve doğrusu ona çok yakışmış çok!.. Onun için tepeciklerine beyaz güvercinler konmuş zannedilen binaları ile; etrafında akan billur derelerde çevresini müttahidilmerkez daireler şeklinde halkalayan bahçe ve bağları ile, kırmızı ufukları andıran lâtif dağları ile Antep’e; en yüksek bir yeri olan Türktepe’den bir kuş bakışı; en kudretli bir ressamın özenip bezenerek; çok güzel bir çerçeve içine yaptığı nefis bir tabloya hayretle bakılıyor hissini verir. O hal­de güzelliğine payan olmayan bu zebercet memleketi hakkiyle tasvir? kalkışmaktansa susmak bir lâzımei hürmettir.

(Fotoğraf): Türkün efsanevî kahramanlıklarına şahit olan Gaziantep Kalesi