Gaziantep şehrinde ve dolaylarında şimdiye kadar gerek M T.A. ve gerekse Lisemiz tabiîye öğretmenleri ve talebeleri tarafından derlenen fosillere göre arazi yaşlarını şöylece tesbit etmek mümkündür.

1- Memleketin kuzeyinde ve Aksu vadisi yakınlarında bulunan Nasırlı ve Bogazkerim köylerinde, ikinci zamanın, (Üst Kretase) devrinin (Senonien) katına ait (Ostrea Boucheroni) (Boğazkerim köyü), (Hippurites “Vaccinites” Syriacus) (Nasırlı köyü) fosilleri bulunmuştur.

2- Şehrin kuzey batısında, 15 kilometre mesafede bulunan Sam mezrasında 3 üncü zamanın orta Eosen devrini temyiz eden (Alveolina Oblango), Azaplı köyünde (Nummulites Millecaput) ve şehrin güney doğusunda 17 kilometre mesafede bulunan Zıramba köyünde ise (Orbitolites Complanatus) fosilleri bulunmuştur.

3- Şehrin güney batısındaki Kefiz köyünde gene 3 üncü zamanın üst oligecen devrine ait (Panopea Oligofaujasi), Karacurun köyünde ise (Terebratula Oligavitrea), Revanda kalesinde (Voluta Gradala) ve (Dentalium Dpenninicum) fosilleri bulunmuştur.

4- Şehir için ve şehre 15 kilometre mesafedeki Araptar köyünde 3 üncü zamanın Miocen devrini temyiz eden (Amüssium Cristatum), (Tturritella gradata), fosilleri bulunmuştur. Bundan başka Alt miocen devrine ait Şehitarif civarında (Limenea Tchihateheffi), Burç köyünde (Chlamys oblitaguensis) bulunmuştur.

Bu delillere göre şehir ve dolaylarındaki Jeolojik formasyonları en eskisinden başlamak üzere şöylece sıralamak mümkündür.

1- Mezozoik (İkinci zaman)ın üst kretase devrinin Senonien katı

2- Neozoik (Üçüncü zaman)ın Eocen devri yereyleri

3- Neozoik (Üçüncü zaman)ın Oligocen devri yereyleri

4- Neozoik (Üçüncü zaman)ın Miocen devri yereyleri

Bu duruma göre Gaziantep ili Jeolojik formasyonu dört muhtelif devre aittir. Şehir içinde bulunan (Panopaea oligofaujasi), (chlamys tournalı) fosillerinin temyiz ettiği alt miocen devri kalkerleri üzerine kurulmuştur. Bu kalkerin kalınlığı 400-500 m. olarak tahmin edilebilir. Kale etrafında eski zamanlarda kazılmış hendeklerin derinliği 50-60 m. dir. Memleketimizde Miocen kalkerlerinin kalın olmasının sebebi Prof. Ahmet Malik Sayar’ın Jeoloji kitabında şöyle izah edilmektedir. Alp kıvrılmaları sırasında Güney Anadolu alçalmaya maruz kalmış ve miocen devri denizinin çekilmesi çok uzun sürmüştür. Bu kalınlık şehrin Kollej tepe, Hastahane Tepesi, Kayacık, Şentepe ve Türktepelerinde fazla Alleben vadisi nisbeten azdır. Netice şudurki üstte bulunan bir kaç metrelik ziraî toprağın altında inşaatta sağlam bir temel teşkil edebilecek kalın Miocen kalkerleri mevcuttur.

Şehrin yeğane püskürük kültesi bir satıh kültesi olan bazalttır. Bu külteler şehrin hemen güneyinde karataş mevkiinde, kuzeyinde Güce, batısında Kertil ve Sof dağlarında iç püskürmeler neticesinde meydana çıkmıştır. Halk arasında karataş diye söylenen bu bazaltlar, işlenmesi güç olmakla beraber sert olduğundan temel inşaatında ve parke taşları yapılarda, yolları döşemekte kullanılmaktadır.

Su durumu:

Şehrin yukarıda zikredilen yüksek tepe kısımlarında derin kuyular açmak lazım geldiği halde (Kayacık 20 m.) Alleben vadisinde 4-5 m. derinlikte bol suya rastlanmaktadır. Nitekim Nizip yolu üzerindeki kuyularda rastlanan bol su hâzineleri bu olayı teyit etmektedir.

Yeraltı sularının zenginliğini son senelerde Sazgın köyündeki petrol için yapılan sondajlarda göstermiştir. Bu sondaj sırasında 60-70 m. derinlikte batıdan - doğuya doğru kuvvetli su sıkıntısına tesadüf edilmiştir.

Deprem durumu:

Prof. Malik Sayar’a göre durum şöyledir: Türkiyede deprem ocaklarının toplu bulundukları yerler, büyük faylar boyunca ve Alp sistemine giren dağlar bölgelerinde bulunmaktadır.

Şehrimize en yakın bulunan Hatay deprem bölgesi, Maraş civarından başlayıp İslâhiye Amık Gölü, Tabariyye ve Lut gölleri, Kızıl Denizi aşarak doğu Afrika’ya kadar uzanan ve yer yüzünün en önemli büyük tektonik bir çöküntüsünün kenarında bulunmaktadır. Şehrimiz ve dolayları ise bu çöküntüden karasu vadisi ile ayrılmış, Alp sisteminden ise Ak su vadisiyle ayrılmıştır. Asıl mühim olan sebep ilimizin Gonduana kıtasının bir çıkıntısı olan, Suriye Platformu üzerine oturmuş olmasıdır. Bundan dolayı memleketimizin deprem bölgesi dışında kalmıştır. Nitekim Antakya şehri Milattan beri 7 defa şiddetli depremlerle harap olduğu ve 1115 yılında, Alp sistemine dahil olan Maraş’ta şiddetli deprem vukua geldiği halde, şehrimizde büyük tahribat yapan depremler görülmemiştir. Ara sıra vukua gelen sarsıntılar ise uzaklardan gelen yatay deprem dalgalarından ileri gelmektedir.

L. TÜMÜN

E. KUTLUĞ

Tahir ÜSTÜNALP