[1]

Narlı-Gaziantep arasında yapılması düşünülen demiryolunun etüdünü alan Yüksek Mühendis Fevzi Akkaya ve Yüksek Mühendis Hayri Sangar ile beraber mezkur alana 1945 Eylülünde gidip bilhassa demiryolu güzergahı ile o civarın jeolojik durumunu ve Antep’in yapı taşlarını incelemek fırsatını buldum.

Bu bölge Güneydoğu Anadoluda, Gaziantep-Narlı arasında 700 metre - 1.000 metre yüksekliğinde fıstık ve üzüm bağlarıyla örtülü bir yayladır. Bu yayla Eurasia ve Gonduvana kıtalarının çarpışmasiyle meydana gelmiş olan Arabistan-Suriye çıkıntısı üzerinde bulunmaktadır. Şimdiye kadar buralarda incelemeler yapmış olanlardan M. Blanckerhorn Antep civarında Eosen, 25 30 kilometre batısında da Kretasa ve Eosen devirlerine ait (Gabro, Serpantin ve Bazalt gibi) püskürük kütleler göstermektedir.[2]

1943 yılında buralarda incelemeler yapan Dr. V. Stchepınsky bu bölgenin jeolojik haritasını yapmış[3] ve deniz oligoseninin fosillerini incelemiştir.[4]

Fakat az zamanda çok iş yapmak zorunda kaldığından hudutların çizilmesinde pek fazla dikkat edememiştir.

Stratiğrafi: Alanımızda Paleontolojiden faydalanılarak bölümler yapmak mümkün ise de formasyonlar görünüş bakımından birbirine çok benzediklerinden sınırlarını kesin olarak kestirmek güçtür. Etüt bölgesinde rastladığımız Eosen, Oligosen ve Miosen’e ait olan bol fosilli yerleri burada inceliyeceğiz:

Eosen: Bu civarda görülen Eosen sarımtırak tebeşirli marn ve marn’lı kalkerlerle yoğun kalkerlerden meydana gelmiştir.

Alt Eosen: Telhüyük köyünün güney doğusundaki boyunda ufak bir alanda meydana çıkmaktadır. (Haritada da noktalı olarak gösterilmiştir.) Buradan alınan bir numuneden yapılan ince kesitte: Çok miktarda 1-1,5 santimetre büyüklüğünde orthoph-ramına’larla beraber küçük nüminitler bir arada bulunmaktadır.

Orta Eosen: (Lütesiyen): Tel hüyük köyünde alt Eosen üzerine gelmekte olan bu sarımtırak yoğun kalkerler incelenen bölgede pek fazla yer kaplamaktadır. Bunların üzerinde denizel oligosen, miosen ve bazaltlar yer yer görülmektedir. Buradaki lütesiyen genel olarak memleketimizin aynı katlarında olduğu gibi Marko ve Mikro fosil bakımından çok zengindir. Bunların içinde Foraminiferlerden maada gastropot, lamellibranş (Pekten ve Ostrea) Ekinodermler (deniz kestaneleri) pek çoktur. Hatta bir çok yerde ekinolampasların içini irili ufaklı Nümülütleri ihtiva eden rüsübat doldurmuştur. Kuzey tarafdaki orta Eosen kalkerleri daha yoğun ve daha fazla polip ihtiva eder. Hatta bazı yerde kalkerler birazda birlurlaşmıştır.

Mertmenge köyünün doğusundan alınan bir numuneden yapılan ince kesitte fevkalâde çok küçük ve orta büyüklükte nümülit, assilina ve operculina görülmüştür. Keza İncesu köyünün hemen güney batısında demiroksitten dolayı sarımsı bir renk alan marnlı gremse kalkerler içinde 4-6 milimetre çapında pek çok operculina gözle Assilina Nümünit de mikroskopla görülmektedir.

Üst Eosen: İnce su köyünün hemen batısında çapları 4-5 santim olan Lepidocyolinalara rastlanır. (Haritada küçük çizgilerle gösterilmiştir.)

Buralardaki tersiyer yereyleri üstlerini örten bazaltların etkisiyle silisleşmiştir. Hatta ince Su ile Doğusundaki bazaltların altında bulunan sırf gastropot ve Lameliibranş fosillerinden ibaret lümaşel kalkerleri tamamiyle selisleşmiş ve demir oksit tesiriyle de sarımtırak bir renk almıştır.

Telhüyük köyünün doğusundaki yamaçlarda silişleşmiş kalker ve kalseduanlara ve Mertmenge köyü civarında da silisleşmiş ağaç parçalarına rastlanır.

Oligosen (Denizel): Türkiye’nin güneydoğu bölgesinde jeolojik incelemeler yapan Dr. V. Stehepınsky Antep’in 12-13 kilometre batı ve kuzey batısında deniz oligosenini bulmuş Stratiğrafisini, paleontolojisini Paleobiocrafyasını incelemiştir.[5] Dr. V. Stchepınsky bu oligoseni lütesiyeden Sam köyünden batıya doğru uzanan bir fayla ayırmaktadır.

Halbuki burada böyle bir fay görülmediği gibi deniz oligoseni de biraz daha kuzeye Ceyde köyü civarına kadar uzanmaktadır. Ceyde, Sam ve Mezraa köyleri civarında görülen bu fermasyon eli boyayan, sarımtırak tebeşirli marnlardan ibaret ve çok fosillidir. Ceyde köyü civarında bulmuş olduğum fosillerin bir çokları Dr. V. Stchepınsky’nın yayınladığı[6] fosillerin hemen hemen aynıdır.

Schizaster ap, Fucula Mayer-Eymari Blank Voluta gradaca sp. Thracia Bellardii Pıctet yalnız oran 0,51 dir gibi fosiller gayet iyi ayırt edilebilmektedir.

Bunlardan başka aynı yerden birçok etimodern (Hemipatagus), Polipie Prachiopot ve gastropot topladım. Fakat biliyoğrafya yokluğundan tayinleri mümkün olmadı. Bütün bu fosiller teknik üniversite jeoloji laboratuarında bulunmaktadır.

Miosen: Antep civarında büyük alanlar kaplıyan bu formasyon muhtelif sertlikte sarımsı renkli kalker ve sarımsı-beyazımsı eli boyayan marnlı kalkerlerden ibarettir ki bunlar Antep’in yapı taşlarını teşkil ederler. Burada zirai, jeoloji bakımından önemli olan lotoloji ile bitki arasındaki bağlılığa işaret etmek isterim. İncelenen bölgedeki tersiyer yereyleri su bakımından çok fakir olmasına rağmen ve demiroksitli marn ve marnlı kalkerlerden ibaret olan kısımları üzüm bağları ile örtülüdür. Her yerde olduğu gibi burada da bu yereyler köylü tarafından bağ yapmak için daima aranmaktadır.

Burada kısaca yereylerin tektonik durumuna işaret etmek isterim. İncelenen bölgedeki tersiyer tabakaları hemen hemen yataya yakın bir durumda olup eyinleri 10-15’yi geçmez. Mesela: Sülüklü köyünün kuzeyindeki boyunda çok güzel görülen tabakaların doğrultusu N 40 w eğimi de 10’dur. İncesu köyünden Ceyde köyüne giden yol üzerindeki tabakaların 25 w-ve eğitimi de hemen hemen yataya yakındır. Sam aliviyonlarının kuzey doğusundaki tabakaların durumu ise N 32 E, 7 Nw’dir.

Aliviyonlar; Antep ve Sam köyü civarında rasladığımız bu aliviyonların kalınlıkları muhtelif olup Samda 3-4 metre Gaziantep ise 8-9 metre kadardır.

Paleotik Aletler:[7] İncelemelerim esnasında Mertmenge köyü civarında bazalttan[8] diğeri silisleşmiş kalkerden yapılmış altpaleolitge Şeloen Aşeleon’e daha ziyade Şeleen’e ait iki (Coupde poin) el baltası, Sam köyünün 2-3 kilometre kuzeydoğusunda Çakmak taşı yongalarından yapılmış iki üç (Poin) ve bir de kazıyıcı (Racloire) ve İncesu köyünün iki kilometre güney doğusunda çakmak sulu denilen mevkide çakmak taşından yapılmış çok tipik Şeleen tipinde bir el pahası buldum. Bunların ve bundan evvel 1938 yılında M. Atasayan tarafından Dülük köyü[9] civarında bulunan yonga (Eclat) ve piyeslerin yardımıyla güneydoğu Anadoluda paleolitik bir kültürün mevcut olduğunu söylemek mümkün olmaktadır. Biz burada en tipik olanlardan iki tanesinin resmini çizmekle iktifa ediyoruz.[10]

Püskürük külteler: Bu bölgede bilhassa bazalt lavları eraziyi kaplıyan örtüler halindedir.

Dış etkilere karşı direnç gösterip bu güne kadar kalmış olan bazaltlar kısmen yamaçları ve daha ziyade tepeleri örtmüştür. Vadilerde suların tesiriyle örtü aşınmış ve altlarında bulunan kültürel meydana çıkmıştır.

Bazen küçük derelerin yataklarını çapları 40-50 santimetre olan bazalt blokları kaplar. (Bilhassa Sülüklü Keleş arasında) kuzeyden güneye inildikçe azalmakta (Antep’te yalnız (Göllüce civarında) olan bu bazaltlarda, beyaz yuvarlak muhtelif büyüklükte (En büyüğü badem kadar) zeolitlere raslanır. Bu bazaltları miosen formasyonlarını kesen dördüncü zamana Qurteaneire ait faylarla ilgili gören Dr. V. Stchepinsky pliosen devrinde veya Quaternaire de püskürmüş olan volkanların çıkardıkları materyel olarak kabul etmektedir.

Antep’in Yapı Taşları

Doğu ve güneydoğuya doğru genişlemekte olan Antep şehri kısmen aliviyon kısmen de eli boyuyan yumuşak, beyazımsı, sarımsı marnlı miosen kalkerleri üzerine kurulmuştur.

Kuzey ve batı kısımlarını kaplıyan aliviyonların bu miosen formasyonlarıyle temas yeri Antep kalesinde gayet iyi görülmektedir. Kalenin aliviyon üzerine yapılmış olan kısmı istinat duvariyle sağlamlaştırılmıştır. Şehrin en çok kullanılan inşaat taşı havara ismini alan sarımtırak, beyazımsı renkte narlı miosen kalkerleridir. Oldukça yumuşak ve halk bu taşın satıhta bulunan tabakalardan çıkanına adala, orta tabakalardan çıkanlarına döşek, alt tabakalarından çıkan ve en yumuşak olanına yorgun kaya ismini vermektedir. Bütün bunların direnci yoktur. Bundan dolayı tabaka suyunu kaçırmak için ilk baharda çıkarılıp, yazın, kızgın güneşine maruz bırakılarak suyu azaltırlar. Bu taşlar bilhassa şehrin doğu kuzeyindeki asri mezarlık civarından çıkarılmaktadır.

Bunlardan o kadar fazla taş çıkarılmıştır ki yüzlerce metre genişliğinde oyuklar meydana gelmiş hatta bazılarının içinde üzüm bağları yapılmıştır. Bu taşın daha sert ve daha temiz olan türüne kaneler ismi verilmekte ve Başkarakol denilen yerden çıkarılmaktadır. Kanelerden daha sert olanı minarelerde kullanıldığı için minare kayası ismini alır. Bütün bunlardan daha sert ve dona karşı direnci daha fazla olanına keymık denir. Bilhassa şehrin kuzeyindeki Kapaktepeden çıkarılmaktadır. Birde yerli ahalinin perilikaya mermeri diye tanıdığı nohudi hafif pasrengide damarlı sert ve güzel cila kabul eden bir taş vardır ki bu yoğun breşimdi bir kalkerdir. Yeni yapılan sanat okulunda. Antep Abidesinde ve Halkevinin (eski kilisesinin) üst kısımlarında kullanılmış olan bu taş Akçakoyunlu yolu üzerinde ikinci kilometreden çıkarılmaktadır. Buradan başka hamamların içinde, tatlıcı dükkanlarındaki masalarda, merdiven ve düzlüklerinde kullanılan pembe renkte yoğun bir kalker daha vardır. Bu yapı taşı Antep’in 20 kilometre kuzeyinde batısındaki Çarpın köyünden çıktığı için Çarpın taşı adını almıştır. Yollarda parke olarak kullanılan taş şehrin beş kilometre doğusundaki Gollüce mevkiinden çıkarılan sert bir bazalttır. Bordür olarak kullanılan taş da keza bir bazalt olup şehrin 3-5 kilometre kuzeyindeki Karataş denilen mevkiinden çıkarılır. Daha yumuşak, delikli zeolitlidir.

Bütün bu yapı taşlarının şehirde kullanış şekli şöyledir. Bunların su basan kısımları ile köşeleri bazalttan (yerli halk deyimiyle kara taştan) dış kısımları keymık, içerleri de havaradan yapılmaktadır.

Asistan: Kemal ERGUVANLI

İ.T.Ü


[1] Etüdüm esansında kıymetli fikirlerinden istifade ettiğim hocam Prof. Malik Sayar ile İstanbul Üniversitesinden Doç. Dr. Fuat Baykal’a ve asistan Afife Dacı’ya teşekkür etmeyi bir vazife bilirim.

[2] Blanchernhorn (M)

Syrien, Arabien Und Mezopotamien 1914

[3] Dr. Stehepinsky (V)

Maraş Gaziantep bölgesi jeoloji M.T.A. dergi 1943/2

[4] Dr. Stehepinsky (V)

Gaziantep Deniz oligoseni M.T.A. dergi 1943/2

[5] Dr. Stehepinsky (V)

Gaziantep Deniz oligoseni M.T.A. dergi 1943/2

[6] Dr. Stehepinsky (V)

Gaziantep Deniz oligoseni M.T.A. dergi 1943/2

[7] Bu aletler bulan tarafından İstanbul Teknik Üniversite Jeoloji Laboratuarına hediye edilmiştir.

[8] Bu alet bilhassa şelloen için çok tipiktir.

[9] Sayın K. Köklen tarafından, Dülük köyü civarında, 1946 yazında yapılan araştırmalarda, şeloen ve areleenen ait el paltalarının bulunduğunu sayın Profesör Ş. A. Kansu bildirmektedir. (17 Ocak 1947 tarihli Ulus gazetesi) Silisleşmiş kalkerden yapılmış olan bu aletler bizim bulduklarımızdan daha büyük boydadır. Fakat bunların içinde bazalttan yapılmış olanını göremedik. 1947 yılı sömestrinde aynı yere gönderdiğimiz iki öğrenci de Dülük köyünün Çimşit mağarası mevkiinde veya Şaklının mağarasında üç el baltası (Coup de Poine) bulmuş ve laboratuvarımıza getirmiştir.

[10] Bu adetler hakkındaki detay etüdümüz T.T.K’nun Belletenin cilt 10 sayı 39 da yayınlanmıştır.