Gaziantep müdafaasının kara ve karanlık günlerinden biri idi.

Şehrin yarısını ve etrafındaki tepeleri elinde tutan düşman, büyük ve küçük bütün toplariyle şehri durmadan dövüyor; evleri mâbetleri bir kül, harabe yığını haline getiriyor; her taraftan siyah toz ve düman sütunları yükseliyor; bir mermile elli insan birden can veriyordu. Türkün ilahî şecaat ve fedakârlığı karşısında ciddi hücumla şehri almaktan ümidini kesen düşman, topları, tayyareler ile halkın mâneviyatını kırmak ve bu yoldan maksadına ermeğe savaşıyordu.

Bu müthiş ve acı günlerde idi, Tutlu hamam önünden siyah çarşaflı iki kadın Arasaya doğru iniyorlardı. Birinin kucağında bir çocuk vardı, Amansız bir gülle tam yanlarında patladı. Kalın bir toz ve duman bulutu her tarafı kapladı. Etraftan imdada koşuştular. Koşuşanlar arasında cepheyi teftişten dönen şehir kumandanı Özdemir Bey ve arkadaşları da vardı Top patlayan yere varınca kadınlardan birini bayılmış ve kucakta götürülen çocuğu bir tarafa fırlamış buldular. Asıl çocuğun annesi olan kadın meydanda yoktu. Araştırdılar Çevre duvarlar vücut ezikleri, kan Pıhtıları, beyin parçalarıyle sıvanmıştı. Başlarını yukarı kaldırınca bir dut ağacının dallarına asılmış kırmızı donlu kesik bir bacağın sergidiğini, titrediğini gördüler.

Bayılan kadının yüzüne su serperek ayılttılar. Yaralanmamıştı. Gözünü açar açmaz

- Bacım nerede? diye sordu.

- İlerledi, gitti, dediler

Göz kapaklarını kaldıran kadın dut ağacında halâ sergiyen, titriyen bacağı gördü ve gözlerinden akan yaşı gizlemeğe lüzum görmeden:

- Ne bahtılı; [1] bacım şehit olmuş, dedi. Çocuğunu ben büyütürüm. Aman kardeşlerim biz ölmiye razıyız, yeter ki bizi Ermenilerle Fransız karalarının [2] ellerine bırakmayın.

Yazan: AYHAN


[1] Antepte bahtılı, bahtiyar karşılığı olarak kullanılır.

[2] Senegalli müstemleke askerleri.