Vilâyetin suhuru: Gaziantep şehrinin suhuru edvarı arziyeden en ziyade birinci ve ikinci tebeşir devrine aittir. Bazı mahallerde (Jura) devrine ait müstahselere tesadüf edilmekte ise de en ziyade tebeşiri devrine ait olduğu gerek Esenbak, Kurbanbaba, ve Mardin sırtlarında ve gerekse babilge ve Göllüce havalisinde ve Dülükbaba ve Rumkale mıntıkalarında tesadüf edilen Fosilleri (Grifea dilatata, mikraster) ile tabaşiri devre ait (Peften, Ostrea, Kolomba) deniz hayvanları müstehaseleri vardır. Bunlardan başka Kilisecik civarında tesadüf edilen katranlı Linyit kömürleri de arazinin tebaşiri devre ait olduğunu teyit ve isbat eylemektedir.

Arazinin geçirdiği safahat: Şehir civarında bulunan arazi dikkatle tedkik edilirse üç mühim inhitat vadisi nazarı dikkati celbeder.

1- Esembek vadisi,

2- Şehrin bulunduğu vadi,

3- Sam ve Karahüyük vadisi.

Bu üç inhtat vadisi arasında Kurbanbaba, Mardin. Dülük baba, Hacıbaba ve civarı mürtefidir. Garpten, şarka doğru uzayan bu vadilerin cenup cihetini Karataş, şimal cihetini ise Güceğe köyünün üst tarafından başlayıp şarka ve biraz da şimale doğru uzanan indifa volkan teşekkülâtı tahdit eder.

Filhakika köylülerin (Yergötü) tabir ettikleri mahal tam büyük Karataşın ortasında ve zamanla aşınmış, çökmüş bir volkanın mahrutudur. Uzaktan bakıldığı takdirde bu mahrut tamamile kendisini göstermete ve lâvların akıntı cihetleri tayin edilebilmektedir. Aynı zamanda Güceğe köyünün şimalinde ve Sülüklügölü etrafın da bulunan müteaddit Yanardağ çatlakları da nazarı dikkati celbetmektedir.

Mezkûr volkanın indifaı zamanında her iki volkan arasında kalmış olan arazinin suları çekilmekle beraber bazı yerleri inhitat ve buna mukabil bazı tarafları irtifa kesbetmek suretile arazi dalgalanmetış, mürurü zamanla şimdiki hali almıştır. Mezkûr iki volkanın arasında bulunan şehir civarı arazisinin vaktile deniz altında bulunmuş olduğuna en büyük delil yukarıda zikredilen müstehaseler olmakla beraber Esembek ve Rumkale maktalarında bulunan ve Taşçılar lisanında (Yerkulağı denilen boynuz şeklinde çakmak taşıdır.

Bu taş vaktile deniz içerisinde yaşamış olan (Diyotomların) meydana getirmiş olduğu silsî teşekkûlâttır. Kezalik Esembek maktaları kayaları hurdebin ile muayene edilirse elyevm denizlerde yaşıyan (Koresıtler ve Radyüler) gibi hayvanatı süfüyenin kabukları ve bekayası görülmektedir. İşte bu ve buna mümasil bir çok misaller isbat ediyor ki Gaziantep şehri ve civarı deniz altında teşekkül etmiş kayalardan ibarettir.

Yalnız bu kayalar ekseri mahallerde hararetin ve indifaatın tesiri ile muntazam tabaka halinden çıkmıştır. Bilhassa Karataşa yakın olması hesabile hararete en ziyade maruz kalan havara taşları sertleşmiş ve Ganne, Keymuh adını almıştır. Halbuki her iki taş havaradan başka bir şey değildir. Netekim Çarpın köyünde bulunan düz kırmızı mermer tabaka halini muhafaza ettiği halde volkanın tesirine maruz olup (Antep lisanında zevzir) denilen ve Rumkale maktalarının arkasındaki tepelerde çıkan mermer ise tabaka halini kaybetmiştir.

Hulasa:

Gaziantep arazisi Karataş ve Sülükgölü civarında volkanların tesirile tebdili şekletmiş, kilsi kayalarından başka bir şey değildir.

İndifaî şuhur ise karataş namı altındaki kayalardır. En son olarak suları çekilen kısım da (Gollüce) namile maruf olan mahaldir. Nurgana ve Babilge vadisinin inhitatı mezkûr mahalde bulunan suların çekilmesini mucip olmuştur. Umumiyetle kilsi rüsubî suhurdur. Hayvanatı bahriyenin bekaya ve müstehaseleri havidir. Gaziantep tebaşir devrin iptidalarında teşekkül etmiştir.

(1) Gaziantep vilâyetinin ahvali umumiyesine ait rapordan