Son tetkiklere göre tarihi, Etilere kadar çıkarılmış olan Gazi- antebin «helisi de o zamandanberi Türktür. Bu sebeple çok eski öz Türkçe kelimeler halâ Halk dilinde yaşamaktadır. Gaziantep Halkevi reisi ve Lise edebiyat muallimi Ömer Asım bey Gaziantep dilinin bütün hususiyetlerini tetkik ederek Gaziantep dilinin tetkiki adlı bir kitap yazmıştır. Bu kitap Halkevi dil, edebiyat, tarih şubesi neşriyatının birincisi olarak 1933 senesinin birinci teşrininde Gaziantep Halk fırkası matbaasında basılmıştır; 214 sayfadan ibaret olup 1200 mahallî kelimeyi, 350 mahallî darbı meseii, mahallî lahika, fonetik, gramer, şive hakkında 140 kaideyi ve bütün bahisler için 1500 misali ihtiva eder.
Gaziantep lehçesinin muhtelif sahalardaki hususiyetleri gösterilirken İstanbul lehcesile mukayesi yapılmıştır.
Bu eser, Türk dili Tetkik cemiyeti tarafından çıkarılan Tarama dergisinde 150 kaynaktan 3 numaralısı olarak gösterilmektedir.
Kitaptaki dokuz faslın her birinden bazı nümuneler alıyoruz.
I-Mahallî fonetik:
Ahenk kaidesi Gaziantep dilinde daha az bozulmuştur; birkaç misal:
Gaziantep Dilinde |
İstanbul Dilinde |
Hangı |
Hangi |
Alma |
Elma |
Sokaktakı |
Sokaktaki |
Zalım |
Zalim |
Afat |
Afet |
Bakça |
Bahçe |
Zere |
Zira |
Terezi |
Terazi |
Nuru |
Nuri |
Kavırmak |
Kavurmak |
Karpız |
Karpuz |
Oturuy |
Oturuyorum |
Geliy |
Geliyor |
(K) harfi bazen Arapçanın noktalı (H) si gibi bazen de (g) gibi telâffuz olunur:
Gaziantep Dilinde |
İstanbul Dilinde |
Gaba |
Kaba |
Guyu |
Kuyu |
Ohumak |
Okumak |
Yahın |
Yakın |
Asger |
Asker |
Gendi |
Kendi |
Nunî (kef) yerine genizden telâffuz edilen bir (kef) kullanılır;
Gaziantep Dilinde |
İstanbul Dilinde |
Deiz |
Deniz |
Bi |
Bin |
Geldi |
Geldin |
Seni |
Senin |
Gaziantep lehçesinde (e) ile (i) arasında bir nevi (e) vardır:
Gaziantep Dilinde |
İstanbul Dilinde |
Sel |
Sel |
Beş |
Beş |
Elçi |
Elçi |
II-Mahallî gramer kaidelerinden:
Kaidelerin teferruatım almayarak yalnız karşılaştırılmış bazı ke limeleri alıyoruz:
Gaziantep Dilinde |
İstanbul Dilinde |
Gelmişik |
Gelmişiz |
Gelirik |
Geliriz |
Geleceğik |
Geleceğiz |
Gelek |
Gelelim |
Geliym |
Geliyorum |
Gelme |
Gelmeyin |
Gelsi |
Gelsin |
Yiyesim yok |
Yemek arzum yok |
Bilmeziye |
Bilmeyerek |
Göresimek |
Göreceği gelmek |
Ahmet gelik |
Ahmet gelmiştir |
Gencelmek |
Gençleşmek |
III-Mahallî ekler (lâhikalar):
İ : Fırfırı, Tintini
Celik : Kapıcalık, üstecelik
Dek : Gürpdek, tarpadak
Ge : Yeterge, düşerge
Gel : Pişgel, görgel
Mik : Kesmik, kazmık
Ngi : Dişengi, depingi
Si : Yanıksı, susu
Se : Yağsamak, etsemek
Sek : Ölümsek, çöksek
IV-Umumî eklerle yapılmış mahallî kelimeler:
Ç : Geliç, güleç, kekeç
K : Bezek, kesek, yamık
T : .Ölet, evet, ugart
Cil : Ölümcül, ağcıl, evcil
Gi : Keski, küskü
Lek : Aşılak, avlak
Ti : Göverti, yeşerti
Ntu : Buluntu, derpelenti
V-Mahallî şiveler:
Birkaç misal:
Gaziantep Dilinde |
İstanbul Dilinde |
Geldiler mi ola? |
Acaba geldiler mi? |
Ali ettikleyin |
Alinin dediği gibi |
Heder oldu |
Araya gitti |
Başkaka |
Sureti mahsusada |
Burun boğaz etmek |
Surat asmak |
Emiş yakış olmak |
Can ciğer ahbap olmak |
Ne idiği bellisiz adam |
Ne olduğu bellisiz adam |
Koşa yaşayasınız |
Allah çiftinizi ayırmasın |
VI-Kelimelerin kullanılışındaki hususiyetlerden:
Gaziantep Dilinde |
İstanbul Dilinde |
Palta |
Balta |
Barmak |
Parmak |
Datlı |
Tatlı |
Tiken |
Diken |
Mövsüm |
Mevsim |
Böcük |
Böcek |
Kekiç |
Çekiç |
Çezmek |
Çözmek |
Körge |
Gölge |
Eyle |
Öyle |
Süzek |
Süzgeç |
Yasdı |
Yassı |
Nicoldu |
Ne (nice) oldu |
Nişlemeli |
Ne yapmalı |
VII-Temsil olunmuş ecnebi kelimeler:
Gaziantep Dilinde |
İstanbul Dilinde |
Carcur |
Şarjör |
Kankıran |
Kangıren |
Alidola |
Alaiddevle |
Ayayda |
Ayodin |
Tahtalı |
Tahtani |
Alamaşa |
Elmeşale |
Ellam |
Allahu alem |
Alleben |
Aynülleben |
Lahmacın |
Lahim alelacin |
II-Mahallî kelimeler:
Gaziantep’te halen kullanılan öz Türkçe kelimelerden eski Türkçe metinlerde tesadüf edilenlere yine bu eski eserlerden misal getirilmiş; bu suretle Gaziantep Türkçesinin esalet ve kıdemi ispat edilmiştir.
Bazı misallar:
Anaç: Piliçlikten çıkmış, ana olacak hale gelmiş kuş.
Arıca: Temiz. § Divani lüğatüttürkteki darbı mesellerden;
Sert nink azukı arıg bulsa yol uza yir.
Yani tacirin azığı temiz olsa yol üstünde yer.
Kitabı Dede korkuttan: Arı sudan aptes aldılar.
Arık: Üstü açık olan su yolu. Divanı lüğatüttürkteki barbı mesellerden:
Ağılda oğlak togsa arıkta otı unar:
Yani ağılda oğlak doğsa arıkta otu biter.
Bavrımak : Bir işte çok kullanılmak ve yüz bulmak neticesi olarak azılanmak; kimseyi aldırış etmemek (esasen köpekler hakkındadır; mecazen insanlar için de kullanılır.) § artık bavınmış, kimseden korkacağı kalmamış ki.
Berk: 1: katı, sert şeftalileri ham koparmışlar, o kadar berk ki adeta diş geçmiyor. 2: süratli § o kadar berk yürüme, yetişemiyorum. Berk kaçan atın boku seyrak düşer— darbı mesel. 3: maddî ve manevî sağlam.
Berkitmek: sağlamlaştırmak, tahkim etmek § Kitabı Dede korkuttan: ağılın kapısını berkitti.
Büydüz: Kanbur.
Cip: pek ziyade: cip çok.
Çeâlemek: bir istirap sebebiyle köpek ince sesle bağırmak (çene aslından olmalı) § Kitabı Dede korkuttan: köpek çenledi.
Çala: 1: (elbise hakkında) kullanılmış; yarı eski § çala bir fistanından başka giyeceği kalmadı. 2: “birçala” bir hesaba göre, belki, biraz § birçala bugün misafirlerimiz gelecek. § bu çocuk birçala bizim Süreyyaya benzer.
Çiğn: omuz § Kitabı Dede korkuttan: çiğni kuşla cübbe don vergil bu oğlana.
Çirtik: 1: üzüm salkımının üç dört üzüm tanesini hamil olan küçük parçası bir çirtik üzüm versene 2: çirtik çalma.t: orta parmağı baş parmağa bastıktan sonra kaydırarak el ayasına çarpıp ses çıkarmak. 3: tırtık, bakır kapların kenarındaki tırtık. Çirtikli tas, çirtikli sahan.
Çövmek: aşağıdan yukarıya doğru kalkmak yılanın çövmesi silahtan çıkan kurşun çöver. çocuk işerken çövdürür. Çocuk sürünme devresinden sonra ilk günler bir kaç saniye ayakta durur buna “çöve durmak” denir ve çocuğu buna teşvik için ‘’çöve, çövel ’’ diye bir talep hitabı yapılır.
Esen: salim § sağesen geleydi de bir sene sonra geleydi
§ Divanı lûgatüttürkte bu kelimeyi ihtiva eden şu darbı mesel vardır: esende ifek yok: (selâmet istersen aceleci olma.)
Evirgeç : ekmek saç üstünde pişerken çevirecek alet ki tahtadan doğru bir kılıç şeklindedir.
Evmek : acele etmek. Divanı lûgatüttürkte ayni asıldan çıkmış kelimeleri ihtiva eden çok darbımesellere rastlıyoruz; ezcümle.
İfek sinkâk sütkâ düşer even Sinek süte düşer. ifek efkâ tek mas: Acele eden eve vaımaz. buçmeser boz kuş tutar ifmeser ürünk kuş tutar: dar gönüllü olmayan er boz kuş tutar; evmiyen er en iyi kuş tutar.
Fenikmek: içi geçmek açlıktan fenikmek sıcaktan fenikmek.
Genzek: burundan söyliyen hım hım.
Germeç: çamaşır ipi (gerildiğinden)
Karimek: Kadın ihtiyarlamak. (Kocamak yalnız erkeğin ihtiyarlaması için kullanılır.) Divanı lûğatüttürkte kadın ve erkeğin ihtiyarlamasına şamil olmak üzere bu kelimenin kullanıldığını görüyoruz. Darbımeseller:
Acıglıg er şabuk karimas:
Açları doyuran er çabuk ihtiyarlamaz.
Kar karisin kim bilir kişi alasın kim tebar:
Karganın ihtiyarını kim bilir. İnsanın iç rengini kim anlar.
Aslan karisa sıçğan utm güzazur
Aslan ihtiyarlarsa sıçan deliğini gözetir.
Kan öküz belduka korkmas.
Koca öküz baltadan kotkmaz.
Kitabı Dede Korkut’taki şu misallerde “dişinin kocaması” yerin de kullanılmıştır:
Mere kâfir Kazanın anası kariyüptür, oğul vermez. Şehbaz atlar kariyüptür, kulun vermez.
Karmak: akan su, önündeki bir mania sebebi ile yükselip geldiği, tarafa döğıu kabarmak (karın ve kargbu asıldan olmalı.)
Kulun: tay, at yavrusu. Divanı Iügaîüttürkteki şu darbımeselde; de ayni kelime kullanılmıştır:
tulum anutsa kulun bulur tulum unutsa bulun bulur:
silâh hazırlanırsa tay bulunur -silâh unutulursa esir olunur.
Bu kelime, Kitabı Dede Korkut’da da görülüyor. Şahbaz atlar kariyüptür kulun vermez.
Kuzey: güneş görmeyen, şimale karşı olan yer. Bu kelimeye Divanı lûgatüttürkte dahi rasgeliyoruz; şu darbımeselde olduğu gibi:
Kuzda kar eksumas koyda yağ eksumas:
Kuzeyde kar eksilmez koyunda yağ eksilmez
Nezelmek: kumaş nevinden şeyler aşına aşma delinecek hale gelmek. pantolonun dizi nezelmiş.
Olmak: felah bıilmak. Divanı lûgatüttürkteki:
(tikmakinca unmas tilamakinca bulmas: dikmeyince bitmez, dilemeyince olmaz.) darbımeselinde görülen unmas kelimesinin ayni şey olduğunu zannediyorum.
Ölçermek: 1: tahrik ve teşvik etmek § çocuğu ölçerdiler o da gitti, vurdu. 2: lambanın fitili üzerindeki közü düşürerek daha çok aydınlık temin etmek. 3: harman döverken, dövenin altındaki dairevî sapların üzerine kenardan sap atmak; devlipte dövülen bulgurun taş altından kenara taşanlarını ayni şekilde taşın altına atmak.
Pürçek: zülüf, kâkül Kitabı Dede Korkuttan: ağ bürçeklü karinin südün... ağ bürçeklü izzetlu canım ana ağ bürçeklü anan yeri bihişt olsun.
Sasımak: sebzeler ve bilhassa soğan taravetini gaip edip bozulmak. § soğanı kıydı, üç saat öyle bıraktı, sonra da sasımış diye salataya koymadı, (“sası kelimesi de sıfat olarak kullanılır.) Kitabı Dede Korkutta “sası dinli kâfir, tabiri vardır.
Sin: mezar ben sinime bok kazanamam; sağlığımda işimi temizlemeliyim sinine sıçtığım-sövme. (Gaziantep’te Sinler mevkii vardır.)
Divanı lûgatüttürkteki darbımesellerden yelinkuk menkkû tirilmas sinka girüp geru yenmas: insan ebedi yaşamaz, kaçre girince geri dönmez.
Toklu: bir yaşını bitirmiş erkek koyun Kitabı Dede Korkutta da kullanılmıştır. Semiz koyun arık toklu senin kapından kâfirlere vermedim. Divanı lûgatüttürkte Utoklu” “altı ayını bitirmiş erkek koyun„ deye tarif edilmektedir.
Tölep: uygun, muvafık, doğru cihet yazı takımının yeri münasebetsiz; kalemi batırmak için tölebime gelmiyor ağır değil amma tölep siz verdiniz iyi tutamadım, düşecek.
Utlu: 1: ut, küşüm eden, utanan 2: ut küşüm edilecek olan, kendisinden utanılan utlu misafir.
Kitabı Dede Korkuttan aldığım şu misalde dahi ikinci manada' kullanılmıştır. Evine yabandan utlu konuk gelse.
Ütmek: kıl ile örtülü şeyi aleve sokup çekmek suretile kılını yakmak. Kelle ütmek: koyun başı ütmek.
Yonko : Aksi şada. Divanı lûgatüttürkteki darbımesellerden: yazmas atım yağmur, yangılmas bilka yanko:
Şaşmaz atıcı yağmur, yanılmaz bilici yanko.
Yazı: düz sahra, kır, ova. Divanı lûgatüttürkteki darbı mesellerden:
Yazıdaki süflin ezerkeli efdaki tekagu ıcgınma:
Yazıda buri ulısa efta it bağrı tertişür:
yazıda kurt ulusa evde itin bağrı acır.
Kitabı Dede Korkuttan: evin tayağı odur ki yazıdan yabandan eve bir konuk gelse…
Yitik: kaybolan şey. Divanı lûgatüttürkteki darbımesellerden*. § yitiklik anası koyun acar!
yitiği olan anası koynunu arar.
Yiyim: rişvet yiyim vermek yiyim yimek.
Yirtlaz: göz kapaklarının, daha ziyade alt kapağm bir yara nedbesi sebebi ile aşağı çekilmesinden iç taraftaki kırmızı tabakası çirkin bir şekilde görünen göz ve gözü bu arızaya uğrayan adam.
Ali’nin yanağında bir Antep çıbanı çıktı; gözü yirtlaz oldu. Yirtlaz Fatma.
IX-Mahallî darbı meseller
Bazı misallar:
Acın koynunda ekmek eğleşmez.
Ağız yer yüz utanır.
(Divanı lûgatüttürkte şu darbımesel yazılıdır.
Ağız yisa göz uyazur:
ağız yese göz utanır.)
An bani bir kozla o da çürük çıksın.
Arıca etek, kuruca yatak.
Avrat malı, kapı mandalı.
(Girerken çarpar kafana, çıkarken çarpar kafana.) Babasının yediği koruktan oğlunun dişi kamaşır.
(Divanı lûgatüttürkte şu darbımesel vardır:
Atası acıg amila yisa oğlunin tişi kamar.
Babası ekşi elma yese oğlunun dişi kamaşır.)
Balı parmağı uzun değil, kısmetlisi, yer.
Çarşı iti sürü beklemez.
Dan gelsin hayrı beraber gelsin.
Ekmeği ekmekçiye ver, bir ekmek te üste ver.
(İşi mütahassısına yaptır, ne kadar çok ücret verirsen zararı yok.)
Eldeki yara bende duvar deliği.
Erkek sel, avrat göl
Geydiğini el beğenmeli, yediğini sen.
Güzellik on, dokuzu don.
Hamama giren terlemeden çıkmaz.
Her zaman çiğdem çıkmaz; bazan küsküç kırılır.
İnce yoğun bir imiş; incelmesem ye, imiş. Kâr eden ar etmemiş.
Kaynayan kazan kapak tutmaz.
Kılıç kınını kesmez.
(Divanı lûgatüttürkte şu darbımesel vardır:
Neca yitik bucak ersa öz sapını yonamaz:
Ne kadar keskin bıçak olsa kendi sapını yonamaz.
Kötü komşu insanı hacet sahibi eder.
(istersin vermez; gider bir tane satın alırsın).
Mal istersen bedeninden, evlât istersen belinden.
Ne yer, ne yedirir, tükürür murdar eder:
Oğlum deli malı neylesin, oğlum akıllı malı neylesin.
Sen ekilirken ben göcektim.
Serçe ile konuşanın sesi semadan gelir.
Suç sahipsiz olur.
Tas yere düşmeden çanlamaz.
Tokmağı baş kazık yer.
Varsa eğer pulun, âlem senin kulun.
Yağmur nereye yağarsa tarlayı oraya kaldırır. Yahşi yiğit yereninden belli olur.
Yiğit bin yaşar, fırsat bir düşer.
Zor oyunu bozar.