Bu başlığı görenler bunda da bir adet, bir görenek var mı? Deye gülerler. Halbuki yazımı okuyunca bana hak verirler. Bizde bir atasözü var. Bir mecliste fazla ses, gürültü olunca (kadınlar hamamına) benzetirler. Bu söz her yerde var mı bilmem? Fakat Gaziantepte bir gün çarşı hamamına giderseniz bu sözün ne kadar yerinde kullanıldığını görürsünüz. 60 bin nüfuslu bir şehirde yalnız on bir hamam olduğunu söylersem her gün her hamamda en az 200 kişi yıkandığı göz önüne alınırsa elbette bu kadar ses ve gürültü olacaktır. Adlarının hususiyeti sebebile hamamlarımızın adını yazayım. (İki kapılı, Keyvan, Çıkrıkçı, Naip, Şeyh, Eski, Pazar, Tutku, Tabak, (Dabağ), Nakıp, Büyükpaşa). (Tüffah, Küçükpaşa) hamamları Gazi bulvarı yapılırken yeraltı olduklarından bu iki hamam doldurularak üstlerinden cadde geçirilmiştir.

Şimdi size bir hamama gidişi anlatayım. (Herkesin evinde hususi banyo veya hamam olmadığı için bütün şehir halkı çarşı hamamına gitmek zorundadır.) hamama gidiş uzun bir merasim işidir. Üç gün hazırlık sürer. Bir gün don yumak (çamaşır yıkamak). Bu üç gün zarfında hep don yumaklığı geyilir (Yani eski çamaşır ekseriyetle çintiyan (mavi don ve yelek). Şunu da ilave edeyim ki zengin tabaka bu geyinişten varestedir. Çünkü onlar bütün bu işleri hizmetçilerine yaptırırlar.

Nihayet hamam günü gelir erkence bohçalar hazırlanır (yeni gelinlerin bohçası mutlaka altın tel işlemeli, çamaşır bohçası ise ya Antep işi veya mutlaka kadife üzerine sırma basmadır.)

Zengin ve orta hallıların bohçasını natıra gelir götürür. Hamam malzesi kil leğeni (çünkü antepte kil denilen bir nevi çamurla yıkanmak adettir). Kildanlık (bu öyle bir bakır kaptır ki kapaklı bir şekildedir dibi deliklidir bunun içine lif, kese, tarak, sabun konulur) Mezer (peştimal ve bu peştimal dedşpşmşz İstanbul peştimali gibi açık renk değil Acem peştimalı denilen renkli ve çubuklu ipekli vea taklidi satendir). Hamam tasıdır. Bütün bu eşya bir torbaya konulurbir hamam halısı veya klimi bu eşyayı ikmal eder. Hamamda yemek ve yemiş yemek adet olduğundan bir torbaya bir de çıkın ve bir de köfte leğeni konulur. (Çiy köfte olmazsa Gaziantepte hamam ve sahra denilen kır gezisi eksik yapılmış demektir) Öğleden evvel hamamların hepsi erkeklere açıktır. Öğleden evvel hamamların hepsi erkeklere açıktır.

Öğleden sonra natıra gelir bohçaları alır hamama götürür ve herkesin seviyesine göre yerleştirir. Fakirler bohçalarını koltuklarına alırlar. Torbalarını çocuklarının sırtına bağşar böylece gider boş buldukları bir yere yerleşirler. Hamamlarda ayrı soyunma kabinleri ya hiç yok veya bir iki tanedir. Hamamlar üç avludur. Tış avlu: ortada bir havuz kenarları sekidir. İşte bu sekiller soyunma yeridir. Bu sekillere herkesin halısı açılır ve üzerine bohçası konulur, bu sekiler parmaklıkla ayrılmıştır. Küçük çocuk varsa nu parmaklığa salıncak kurulur. Orta avlu dinlenme yeridir. Fazla sıcaktan bizar olanlar burada serinlenirler. İç avlu yani yıkanma yeri, yine ortada yüksekçe etrafı sekilli bir havuz burada umumiyetle fakir tabaka yıkanır. Sekiye üstüste istif şeklinde yığılan ihtiyar, gen., çocuk ellerindeki taslarla bu havuzdan su alarak yıkanırlar akan killi sular eteafa saçılır. Etrafta curun dedikleri kabinler vardır.

Her kabinde en azından 20 kişi birbirini ite kalka kurnadan su alarak yıkanırlar. Herkes taşlara oturur. Yalnız (kayme) denilen natır kadın (susak) denlen bir kulplu tahta kutuya oturarak müşterisini yıkar ve keseler. Hamamlarda fazla sıcağı sevenler kazanönü denilen curunda yıkanırlar. İki defa su akar. Birinci suda ekseriyetleçocuklarını yıkarlar bir de başına kına yakacak olanlar yıkanır ve keselenirler. Bir saat sonra su kesilir. Kaymeler susaklarla hamamı yıkarlar çünkü her taraf geçilemeyecek derecede kil deryasıdır. Su kesilmesi yemek zamanı demektir herkese bir faaliyet. Sortona eski bir entari giyen köfte yoğurmıya başlar. Köfte getirmiyen maş (bir cins mercimek), pirpirim (semiz otu) dürümü (bu saydıklarım yufka ekmeğine sarılarak dürüm yapılır) yerler. Hedik (haşlanmış buğday). Mevsimine göre portakal, pürçüklü (havuç) yenilir. Derken ikinci su açılır. Artık yıkanıp dışarı çıkmak lazımdır. Hatırlı kimselerin havlusunu kayme getirir. Çıkarken nalin giymek pek nadirdir. Çünmü killi sulardaa kaymek ve düşüğ bir yerini kırmak tehlikesi vardır. Bunun için çıplak ayakla çıkılır. Kayme ayağınıza bir tas su söker herkes geyinip gittikten sonra natıra herkesin bohçasını eve götürür. Şimdi size hamam masrafını sayayım. Adam başın 40 kuruş hamamcıya, 40 kuruş kaymeye, çocuklara onar kuruş, natıraya da 25 kuruş verilir. Benim gibi dokuz çocuklu bir memur karısının en az on beş günde bir tekrarlanan bu yorucu işlere bir de hamam masrafını ilave ederseniz fecaat gözünüzün önünde canlanır. Çok şükür ki biraz gücü yetenler evlerinin birer köşesine kücücuk birer yer ayırarak velev bir soba olsun bir hamamcık yapıyorlar. Böylece bu uzun ve zahmetli işten kurtuluyorlar.