Meşhur şair, Sümbüli zade Vehbi efendi, oğluna verdiği manzum bir öğüdün birinde şöyle der:

“Şairliğe etme oğlum ibrâm,

Çün şair olur hemişe nâkam”

Şair oğluna: “oğlum, (illa uzun olacağım) diye direnme, ısrar etme. Çünkü şairler daima mutsuz olurlar” diyor.

Vaktile bu mutsuz şairlerden birinin küçük kızı, annesiyle çarşıya bir şeyler almaya çıkmış. Sağa sola bakınırken, geriden kasap dükkânı camekânından eti görmüş. Akşam üzeri babası eve gelince onu muştulamış (müjdelemiş):

-Babacığım et çıkmış demiş. Şair evine et, ancak yılda bir kere girdiği için masum kız eti de sebze gibi, meyve, gibi senenin belli bir ayında çıkan bir besin sanmış.

Ben, yıllardan beri Ankarada zoraki oturduğum için, fıstık mevsiminde taze fıstığın piyasaya çıktığını görmek mutluluğundan yoksunum. Bunu ancak

Antep’ten gelen gazeteden öğrenirim Bundan ötürü yazımın başlığını “(mişli) geçmiş zaman” kipi ile (fıstık çıkmış) diye yazdım (Fıstık çıktı) diyemedim. Yiyenlere afiyet olsun.

Gaziantep’te fıstık ürünü bol olduğu yıllar, taze fıstık piyasaya yeni çıktığı günler, şehrin manzarası birden değişir. Her taraf bir renk meşheri olur.

Bütün çarşı pazar gül bahçesine döner. Kenti bir bayram havası sarar. Üreteci sevinir, tüketici sevinir. Gelinlik kızlar gibi kırmızı mentolü fıstıkların yüzlerine bakmakla doyamaz insan Türkiye’de hiçbir beldeye nasip olmayan bir görünüştür bu.

Bir fıstık dört renktir: Kırmızı, boz, pembemsi, koyu yeşil.

Manto dediğim dış kabuklar (ben fıstık) larda kırmızı ve yumuşaktır. Bu kabuğu taze iken iki parmağınız arasında biraz örseleyip kokladınızmı, ruha ferah veren bir koku alırsınız Bunun adına (kabuklu fıstık) derler. Bu dış kabuğun altındaki mahvaza kabuk, kemik gibi serttir. Ve boz rengindedir. Dış kabuktan kavlatılmış fıstığa kavlak fıstık denir. Tuzlu tuzsuz, kavrulmuş hediyelik fıstık, kavlak fıstıktan yapılır. Sert kabuk kırıldı mı iç fıstık çıkar. Bunun Üzeri yine ince ve pempemsi bir zar ile kaplıdır. Ama zarda yenir. Zarın içinde de koyu yeşil ve lezzetine doyum olmayan asıl iç vardır. Bir cins koyu yeşilin adı da (fıstığı yeşil) der.

Boz kabuklu bazı fıstıkların içleri fıstır. Bunun adına da (fıs fıstık)derler. Buna kimi kişilerin dili dönmez (fıs fıstık) der.

Fıstık içi baklavaya, kadayıfa, dondurmaya, içli köfteye, lahmacuna ve daha kimi besin maddelerine girdiği gibi sade de yenir, kavrulmuş olarak da yenir. Şekercileri (fıstık şekeri) de yaparlar. Fıstık ezmesi çok makbul bir hediyeliktir.

Gaziantep’te birçok köfte çeşitleri var: Siyah etle yapılan (çiğköfte) sade yağ ile yapılan (yağlı köfte), faki' fıkaranın ceviz içi ile yoğurup yedikleri (cevizli köfte) zenginlerin fıstık içi ile yaptıkları (fıstıklı köfte) bunlardandır. Yani mübarek fıstık içi sanayidede besin maddelerinde de kullanılan Allah vergisi bir (yemiş)tir.

Fıstığın fiziki yapısı da çok güzeldir. Ceviz gibi iri hantal kestane gibi ufak çeneli değildir. Ele avuca sığar cepte taşınır, dışı içinden güzel içi dışından tatlı bir yemiştir. Yeme içme yüzüne bak.

Gaziantep’te bazı güzelleri övmek için (fıstık içi gibi) deyimi kullanılır. Kırıldığı zaman (çıt) diye tatlı bir ses çıkarır. Kuru kabuğu da çok güzel yanar. Bundan da odun gibi istifa de edilir.

Gaziantep’te gereksiz bir şey için yapılan münakaşa ve kavga fıstık kabuğunu doldurmaz diye nitelenir. Yani bu kadar gürültü patırdı bir hiç yüzünden oluyor, Demek ister.

Benim torunlardan biri dört yıldan beri Amerikada endüstri mühendisliği öğrenimi yapıyor. Geçen kış babası ona bir kilo kavrulmuş tuzlu fıstık yollamış. Torunum yurtta beraber kaldığı arkadaşlarından birinede bir avuç ikram etmiş. Adam ömründe hiç görmediği fıstığı almış çatur çatur kabuğu ile yemeğe başlamış. Bizimki gülmüş ve fıstığın nasıl yeneceğini ona öğretmiş.

Bu olayı bir mektupla babasınada bildirmiş. Mektubu bizde okuduk gülüştük.

Ben düşündüm: fıstığın nasıl yeneceğini bilmeyen ve Amerika üniversitesinde yüksek tahsili yapan bir genç herhalde bir Amerikalı olamaz. Bu olsa olsa fıstığımızın henüz girmediği, geri kalmış bir ülkenin halkından olsa gerek” dedim ve “memleketimizin fıstık kooperatifleriyle fıstık alım satımıle uğraşanların bu (reklam ürünün) reklamına hız verip dünyanın dört bucağında bunun olanağı yok mu acaba) dedim kendi kendime. Bugün ticaret hayatında reklamın ne mühim roller oynadığı malum.

8Ağustos 1970

(SABAH)