Batı uygarlığına beşik olan Mezapotamya kültürünün doğup geliştiği Fırat-Dicle vadisinin kuzeyi olan Güney-Doğu Bölgemiz, sulama yönünden en zengin olanaklara malik bulunduğu halde, üzgünüz ki: Günümüzde dahi kuraktan kırılmaktadır.

İstatistiklere bakarak, Güney-Doğu’yu en geri kalmış bölgelerimizden biri olarak: En düşük standardlı, en bozuk sosyal bünyeli, en az gübre kullanan, en düşük ürün alınan bölge olarak niteler ve kaçakçılığın, trahomun, vebasının, tenyanın kol gezdiği yer; çiçek, kolera, veba gibi salgınların giriş kapısı, olarak tanımlarken üzgünüz ki: Bu olanaklar ve bunlardan yararlanma imkânları üzerine bu güne dek yeteri kadar eğilinmedi, eğilmedik.

GÜNEY-DOĞUDAKİ BÜYÜK SU POTANSİYELİ

Burada, kolayca sulanabilecek düz ve geniş ovaların alanı: Dünyanın en büyük barajı olan Asuan barajının sulayacağı alanın (2.000.000 dönüm) 10 katına yakındır (18.000.000 dönüm). Güney Doğuda, bir çiftliğin (Ceylânpınar Devlet Üretme Çiftliğinin) alanı Çukurovanın tüm sulanabilir alanlarına yakın olarak 1.600.000 dönümdür. Buradan, 61 milyar metreküp yıllık ortalama su potansiyeli ile Türkiye su potonsiyelinin 1/3 ünü taşıyan ve 183.000 kilometrelik havza büyüklüğü ile ülkemizdeki havzaların 1/4 ünü kaplayan Fırat ve Dicle akar. [1] [2]

Biz bu durum karşısında halâ eli kolu bağlı bakarız. Ve buranın hürriyete âşık cevval halkının dönümünden iki yılda bir 100 kilo ürün alamayışına, arazi ağaların elinde olduğundan başka çare bulamayarak canı pahasına kaçakçılık yapmasına göz yumarız.

Halbuki Fırat ve Dicle’nin önemi tarihten önceki devirlerde kavranmış ve bu nehirlerden açılan kanallarla yapılan sulamaların sağladığı zenginlik Mezopotamya medeniyetlerini oluşturmuşdu. Beledide Nemrud’un bundan 4.000 yıl kadar önce yaptırdığı baraj 3.000 yıl vazife görmüş ve ancak 800 yıl kadar önce yıkılmıştır. O zaman açılmış olan kanalların bir kısmı günümüzde Fırat’ın yatağını teşkil etmektedir. Fırat ve Dicle suyundan yararlanmak Asur ve Babiller arasındaki mücadelenin esas kaynağı olmuştur[3]. Güney-Doğuda her köyde, her kasabada tarihten kalma bir su yolu, bir livas bir akü düke rastlarsınız.

Burası insanın toprağa ilk olarak başlandığı ve ziraata ilk başladığı yer olarak bilinir. Ve Güney-Doğu Anadolu’nun ismi, Dünya literatüründe, “Fertilemoon = Verimli Ay” olarak geçer [4]

Ama biz tâ İbrahim Peygamberlerden beri bilinen bu zenginliklere sırt çevirdik ve Verimli Ay’ın verimsiz ay haline gelmesine izin verdik.

Güney-Doğuda Fırat-Dicle eski Fırat ve Dicledir ve bölgenin verimli topraklarında değişen bir şey olmamıştır. Burada sıcak iklimden ötürü, sulama yapılınca, yılda üç ürün alınır, alınabilir, alınmaktadır. Bölge; düz ovaları, sulama suyu kaynakları, yüksek sıcaklık, düşük yağış ve nisbi nem, uzun ışıklanma süresinden dolayı sulama için idealdir. Topraklarda ki iyonlar arasındaki denge ve drenaj olanakları sulama zararlanmalarını önleyecek niteliktedir. Ayrıca bölgede tâ eski Mezapotamyadan kalma iyi bir sulama kültürü de bulunmaktadır. Ama bütün bunlara rağmen Güney-Doğu, bildiğimiz Güney-Doğudur. Bölgeyi bugünkü durumundan kurtaracak ve kalkınmasını sağlayacak tek çıkar yol; Fırat ve Dicle’den yararlanarak bölgedeki ovaların bir an önce sulanmasıdır.

MEKSİKA NE YAPSIN?

Burada hemen hatıra pek çoklarından işittiğimiz Devletler Hukuku teranesi gelir. Kuvvetli ülkelere işlemeyen, bize uygulanan Devletler Hukuku... Amerikanın Colorado nehri bizdeki Fırat ve Dicle’ye büyük benzerlik gösterir. Rocky Mountain’dan (Kayalık Dağlar) doğan bu nehir güneye doğru akarak büyük Colorado nehrini teşkil eder ve nehir Amerika Meksika hududunu geçerek denize dökülür. Amerikanın en büyük nehirlerinden olan bu nehrin suları “Ali American” adı verilen bir kanalla kesilmekte ve iklimi bize çok benzeyen ve çöl olduğundan yararlanılmayan Cochella ve İmperial vadilerine akıtılarak Cochellada 26.000, imperial vadisinde 180.000 hektarlık alanın sulanması sağlanmaktadır [5]Bu bölgede bulunan Amerikan eyâletleri Colorado nehrinden daha fazla pay almak için biribiri ile mücadele etmekte, kitaplar çıkarmakta ve suyun damlasını meksikaya akıtmamaktadırlar. “All American” kanalı yüzlerce kilometrelik yol kateder. Kanal üzerinde barajlar inşa edilmiş, hidroelektrik santralları yapılmıştır. Meksikalılar sırf sulama suyu temin edebilmek için nehir üzerine kurdukları hidroelektrik santralının enerjisini Amerika’ya vermeye de rıza göstermişlerdir. Ya biz? Bir Fırat ve Dicle’de neler yaptık…

Bunların hepsi düşünülmese dahi Fırat ve Dicle üzerine kurduğumuz kuracağımız barajlarla nehrin alt kısmında bulunan diğer ülke şehirlerini taşkından korumamız bir yana, biriken fazla sularla dahi Güney-Doğunun tümünü sulayabiliriz.

Her yıl yaz aylarında vaveylayı basarız: “Güney-Doğu kuraktan kırılıyor, köylüler sarnıçdan su içiyor, hayvanlar susuzluktan ölüyor, ürün sam yelinden kuruyor, toprak metrelerce çatlıyor” diye ve kış gelince yağan yağmurlar bütün bunları silip süpürüyor ve götürür bir dahaki yaza kadar…

Bu durum ne zamana kadar böyle sürecek? ve biz ne zaman kendi sularımıza sahip çıkacağız?

Dünyada sulama alanının genişliği ve tekniğin iyiliği, genellikle besleme gücü, nüfus kesafeti ve medeniyetin ölçeği olmuştur. Bugün sulama suyu temini için gökteki bulutlardan ve deniz suyundan dahi yararlanmaya çalışılmaktadır.

Ülkemizde az ve düzensiz yağış fazla meyil, topraksızlık ve jeolojik yapı, ormansızlık, bilgisiz tarım, sulamayı ve sulu ziraatı zorunlu kılmaktadır.

Bu bölgede sulama ile iki yılda bir ürün yerine, yılda üç ürün alınabilecek, bir mahsulle alınan ürün miktarı artacak, tek çeşit buğday yerine geliri çok daha fazla olan çeşitli bitkiler yetiştirebilecek, polikültür teşvik edilecek, ağaçlandırma sağlanacak orman kesimi önlenecek, tezek yakılmıyarak toprağa verilecek, tiicaret gübreleri tüketimi artacak, hayvancılık gelişecek, sosyal bünye düzelecek, iklim yumuşayacaktır.

Ama bu olanaklardan, çanların çaldığı bugün dahi yararlanmazsak ve barajların depo ömrünün 50 yıl olduğunu düşünmeden hala kanalların açımına başlamazsam, tabii ki ekilebilen tüm arazimiz olan 27.703.000 hektarın 13 milyon hektarını hububat ekimine ve 8.800.000 hektarı da nadasa yani 22.000.000 hektara yakın kısmını hububat ekimine de ayırsak karnımızı doyuracak buğdayı elde edemez, üretemeyiz.

NEYİ BEKLİYORUZ?

İki yılda bir 100 kilo buğdayın vebali, bu şartlarda, köylünün değildir ve inanınız; en iyi tarıma örnek gösterilen California’da aynı koşullarda çiftçinin elde ettiği ürün miktarı da daha fazla değildir. Sözgelişi bu ülkede Riverside’de kuru ziraat yapılan alanları gezdim. Şartları ülkemize çok benziyordu. Aldıkları ürün bizim köylünün ki kadar dahi değildi.

Kaldı ki; imkân sağlandığı takdirde çiftçimizin en iyi tarımı uygulayabilecekleri, en yüksek ürünü alabileceklerinin bu bölgedeki bağlık bahçelik küçük su kenarları şahidi değil midir?

Fırat-Dicle ve Güney-Doğu üzerine bir an önce eğilmeli ve bi topraklardan doğan nehirler önce bu toprakları sulamalıdır. Bu yapılmaz da Fırat-Dicle küçük hesaplara kurban edilirse vebalini yapanlar taşır ama kefaretini bütün ülke öder.

10 Şubat 1971

Milliyet


[1]) D.P.T. (1966) ikinci Beş Yıllık Kalkınma Plânı Toprak ve Su Kaynakları Geliştirme Özel ihtisas Komisyonu raporu.

[2] (2) Balaban, A. (1964) Türkiye’de su kaynaklarının geliştirilmesi ve proplemleri

[3] Bennet, H. H. (1939) Soil Conservation.

[4] Russell, L. (1964) Soil-Fertility dersleri, Lincoln.

[5] Aydeniz. A. (1963) Cochella and İmperial Valley, Riverside.