Gazîantebin eski lehçesini karakterize eden ve tahminen bundan 45 sene evvel yazılmış olan orijinal bir şiir bulduk. Şiir, folklor bakımından bir şaheserdir. Antebin eski oturak âlemlerinden birini canlandırıyor; aynı zamanda eski Antebin Argo dilini yaşatıyor. Şiirin şairi Hacı Muhiddin ağa zade Hüsnü efendi her ne kadar Kiliste doğmuşsa da ömrünün hemen ekserisi Antepte geçtiği için Antepli sayılır.
Şiiri, memleket dilini tezyif gibi bir telâkkiye kapılmak büyük bir hatadır. Bugün bir çokları atılmış ve unutulmuş olan bu kelimeleri mumla
arasak bulamayız. Şimdiye kadar Antepte hiç bir şairin yapmadığı bu işi
yaptığından ve bize böyle bir eser bıraktığından, dolayı merhumun ruhunu ne kadar taziz etsek yine azdır.
Hüsnü efendiyi hepimiz yakından tanırız. Daha (1919) 1335 yılının
ilk kânun ayında yakıcı bir soğuğun memlekete getirdiği zatirree hastalığına tutularak yanılmazsam 40 yaşlarında öldü. Biraz çiçek bozgunu izlerini taşıyan siyması, çok sevimli, endamı mütenasip, vekur bir zattı. Ağır başlılığı, keskin zekâsı, yüksek karakterile herkesin hürmetini kazanmış kâmil bir insandı. Bir gün onu, eniştesi merhum Dayı Ahmet ağanın Antepteki bahçesinde akşama yakın havuzun başında yavaş yavaş atıştırırken gördüm. Dikkat ettim: saçına sakalına ak nişanları düşmeye başlamış.
— Hüsnü efendi, sakalı ağartmıya başlamışsınız, dedim.
Hemen:
— Yaz! didi.
Kalemi, defteri çıkardım. O söyledi ben yazdım, irticalen söylediği bu gazelin ilk beyti şu idi:
Kara günler şu küçük yaşta ağarttı sakalım
İhtiyarlıkta ne renge girecektir bakalım
Hüsnü efendinin tahsili medresededir. Arabî ve Farisiyi güzel bilirdi. Hüsnü efendi aynı zamanda kudretli şairimiz (Zeki Savcı) nın eniştesidir.
Şiiri iki nüsha olarak buldum. Birini Kilisli kardeşim Raif Çakmur yolladı. Diğerini aziz meslektaşım Gaziantep Cumhuriyet mektebi muallimlerinden Şefik Akerdoğandan aldım, iki nüshayi karşılaştırdım. Her ikisinde de az çok eksiklik, vezin ve kafiye hataları var. Yani şiir, aslını az çok kay betmiştir. Fakat Gaziantep Halk dilinin çok ince hususiyetlerini tebarüz ettirmesi dolayısile çok kıymetlidir. Zaten folklorculukta aranan da budur. Eser aslına az ok kaybetmiş olabilir; yeterki anlatmak istediği şeyin esasını saklasın.
Başpınarımızm 11-12 inci sıyısında muhterem mebusumuz aziz kardeşim Ömer Asım Aksoy Geziantep dilinini tetkiki üzerinde yeni çalışmalara başladığım ilân eden çok kıymetli ve âlimane bir baş mekale neşretti. Kardeşim Sabrı Haksever de aynı sayıda bu yazıya ait canlı bir misal verdi. Eski Antfep lehçesini bir nesirle anlattı. Şimdi ben de Hüsnü efendinin şirile onun ikinci bir misalini vermiş oluyorum.
Aziz üstad Aksoyun bu kıymetli metodlarına naçiz bir hizmette bulunmak büyük bir folklor borcudur.
Dil derleme cemiyetinin kaynakları arasına giren ve basıldığının hemen ikinci üçüncü ayında mevcudu biten "Gaziantep dilinin tetkik” adlı eserini ikinci defa ve birincinin ikf misli büyüklükte tabettirmek üzere çalışmalarına başladığını bana yazdığı bir mektupla bildiren Ömer Asımı yeni teşebbüslerinden dolayı tebrik eder; muvaffakiyetler dilerim.
Not: Şiiri okumak için sayın üstad Aksoyun (Gaziantep dilinin tetkiki) adlı eserlerinde buldukları usulü biz de aynen aldık. Şöyleki:
1— Arap harflerindeki (ayın) harfi yerine: a’
2— Kâfi nunî yani genizden gelen kâf yerine:
3— Arapçadaki noktalı h yerine: (hırıltılı h) şiir okunurken lütfen bu mühimmeye dikkat edilmesini dilerim.
A’ybôlunda (l) geziydi (2) düneyn (.3) bir dilber
Kendiynen (4) a’yak a’yak (5) yeridim (6) a’şama’der (7)
Bi (8). basanımak (9) başına çıktı hemen hoppadanak (10)
Bi kapı açtı girip örttü şahırradanak (11)
Elbehanda (12) gene ben gördüm onu da’nesi.(13) gün
Nakire (14) a’nterisi, işliği (15) gayet düzgün
A’zım ayrıldı kıçındahı. (16) mavı şavralına (17)
Hele ya’nındahı a’ğ (18) sahosunun (19) astarına
Halası olu (21) imiş Büydüz (22) a'nın (23) o yiyit
Bana (24) a’hıl (25) dediki kak da (26) onun yanına git
Gülerek' lak lahı şak şahı (27) ediydi (28) orada
Ona (30) gitdim ne geziyi (30) 000 (31) diyerek o sırada
Dedi heç (32) Ma’met a’ğamla (33) acı his (34) corlaşıyk (35).
Metta sahresine (36) gitmemizi konuşuyk (37)
Ağyol (38) camisinin (39) menzili (40) geldi o vahit (41)
Harfene (42) etmeye bindirdiler işi bu lavut (43)
Sahrenin masrafını ettiler o anda hasap (44)
Yiymi yeddi (45) buçâ (46) çıktı sıçırtmalı kâap (47)
Hemdahı bi medicidir (48) a’rahısı, (49), şarabı
Mezelik yeddi (50) buçukluk da cartlak (51) kâabı
Yüz pa’ra’k (52) leblebi yüz para da kavlak (53) fıstık
Bi kuruş dahi çe’erdek (54) iki yüzlük (55) fındık
Çalgıcılar Meneşin oğlu Meneş, Kör zadik (56)
Dahi Torpakcı Mısır, Hoçiki, Pıçakçı Kapik .
Kömesine verilir ise eer (57)- dört mecidi
Balmumu kimi olur heppisinin de büzzöÖ (58)
Hasab ettik heppisi iki yüz kuruşa
Verdiler masraf uçun paraları hep ayyuşa
Dediler bi de maham (59) olaydı kheyyydi (60)
Var imiş Kürd depede (61) bi uşân (62) bi umudu
Bi de bakdım ki gidip mahamı. aldı geldi
Üce (63) boylu, saçı çok, yüzü, gözü gözeldi
Otururhan (64) arada kandiş atıyy (65) hem göz ediyy
A’zını geh de yumup çegesiyle dümdüz ediyy
Geldi tabahanadan yanımıza bi kaç uşak
Dediler meze uçun kıllı kahırdak da alak (66)
Birisi gitti ondan bi sahan aldı hemen
Yağ çıırtmış (67) acı (68) amma yüzüne, dadı yavan
Arâ’hı olmasa yiyeni tutardı vırrık (69)
Öddürürdü dahi daman (70) onu cızzık bızzık
Bi saatte onu ohum, lohum etti kömesin (71)
Bohumun eniği [72] heç uyduramamış yumasın
Dâa [73] barmak kimi [74] kılları duruydu [75] anın'A
Sâane [76] çıkmış idi lekesi dahi kanın
Bi külek kusdu [77] görünce onu Büydüz Ma’met
Yiyemedi dahi Barmaksızm oğlu Ahmet
Arahı çalgıcı hep kömesi hazır oldu
Mahama, Ma’met ağ bidene [78] meşlah buldu
Yazıcıklı, Şaraküstülü, Kuzannılı uşa’ [79]
Ağyolun şendiği [80] yaşları otuzdan aşşa’
Yiymi yeddi gişi birdenbire horhop, zorzop [81]
A’rahımız yanımızda iki bigli bir küp
Sahılık etmek uçun bi de kasap şallâa [82]
Gıttesin [83] aldı da çemledi [84] bizimle bacâa
Ben de culluklu pilo [85] lengerisini [86] aldım
Yolda [şoora] tasiyle biri birine çaldım [87]
Şapalak çalma ile heyhada heyha deyerek [88]
O Sumakh medda’ içine girdik gülerek [89]
Mencilis duddu hemen gıddeleri. ısladılar
Aya’ kakdı sa’hı a’rahıya başladılalar
Çalgı hem başladı keyf çatdı, kafalar duttu
Gıddesine da’hı her kişilik [90] birer lık [91] vurdu
Bina’lde sa’hı uşakları serhoş etti.
O saat mencilisi a’rahı bihuş etdi
Bi de bakdım ki ediyy Abdi de [92] hıntıl hıntıl [93]
Eyle [94] kızmış ki ediyy burnu da fırtıl. fırtıl [95].
A’nadım ki [96] o zaman mencilis oldu berbad
Dedim aşçıya hemen durma bûrulu at
Dolma, paklova, [97] pürtletme kâaplar. geldi
Laklahı, kıllı kahırdak dahi hazır oldu
Kelfen aşiyle? ahıtmalı küfte, kör kız
Malhtıha şoorası [98] culluklu pilo nani aziz
Hazır oldu yimeğin kömesi açdık sufra.
"Da’ içerik deyi uşaklar başladı küfre
Yeter artık dedim ey na’let it oolu itler
Bırakın arahıyı sufrada yimek bekler
Haneemi [99] diklediler hepisi de kakdılar
Gülerek yüzüme hep kömesi de bakdılar
Hanıya yimeğimiz dediler ey na’letlik
Bire yoorum [100] ne bozuyn a’zigi işte geldik
Çon içiyk deyi ağam övkeleniy ella’lem [101[ …
Bi iş etdi yimeği koymayı uluma’zam [102]
Deyerek sufraya artık kömesi geldi bile
Etdiler yimeği mundar mıcık [103] ellerde
Ben neen beyle ediyseez dedim ey nâletler
Bak hele müzmahal oldu o nazanım [104] etler
Ne ise yemeği çok gevezelikle yidiler A.
O yemekden geri bi da’a henek eylediler
Çıkdı geldi o vakit devriye de zorpadanak [105)
Kalkdık ayağa hemen hep kömemiz Hoppadanak [106]
Dediler kaymakam emir etti bize oturamak ’ [107]
Burada çalgı ile a’rahı içmek yasak
Pekey baş üstüne deyerek a’ya’a. kakdık hemen
Oradan Antebe kömemiz oldu revan
Gece yarısı' gelip Antebe harhariyetle [108]
Hep evimize sohıılduk bi çok ezziyetle
Ben sabahden kâhıp erkence hamama getdim
Keselendim dahi biz curuna girdim çimdim [109]
So’na [110] Bazar yerine Abda’ a’mnar, [111] vardım
Arhadaşlar evini bir bir onoonan [112] gezdim
Evi filân ekede [113] arhadaşm birisinin
Şaraküstüdeymiş evi dahi gerisinin
Eve geldim ki tükenmiş unumuz ambarda
Paramızın kömesi bağlıymış havcarda [114]
Kışın olsaydı geçer idi havıçla günümüz
Ne yapak şimdi tükenmişdi temelden unumuz
Arasa [115] uşa’na bi medtup yollamak
Hele ondan bi kile unnuk istemeli [116]
Arasa uşa’nın işleri de hep anteriş [117]
Oradahıların heppisi de fıldırfış imiş.
Hacı Muhittin zade
Hüseyin Hüsnü
(1) Gaziantepte bir semtin adı. (2) Geziyordu. (3) Dünkü gün. (4) Kendisile. (5) Ayak ayak. (6) Yürüdüm. (7) Akşama kadar. (8 )Bir.
(9) Basamak. (10) Hoplayarak. (11) Alelacele. (12) Gaziantepte bir mahalle aldı. (13) Ertesi. (14) Tertemiz. (15) Kollu yelek. (16) Ayağındaki. (17) Şalvar. (18) Arkasındaki, sırtındaki. (19) Ak. (20) Çeket. (21) Oğlu. (22) Kanbur. (23) Ağa. (24) Bana. (25) (Hırıltılı h ile okunacak) akıl. (26) Kalk da. (27) (Hırıltılı h. Güle yala konuştuk. (28) ediyordu. (29) Ona. (30) Ne geziyorsun! (31) Konuşukta bir nevi hitap. (Be!) yerinde kullanılır, (32) Hiç. (33) Mehmet (34) Cızli. (35) Konuşuyoruz. (36) Maktaa sahrasına yani maktaada bir kır eğlencesine. (37) Konuşuyoruz. (38) bir mahalle adı. (39) Camiinin. (46) Müezzin. (41) (Hırıltılı h.) Vakit. (42) Harıfane. (43) Bu nöbet, bu sefer. (44) Hesap. (45) Yirmi yedi. (46^ Buçuğa. (47) Patlıcan furunda veya ateşte pişirilir. Buna Gaziantepte (söğürme) derler. Bunun başı kesilir. Avuç içinde bir kaba sıkılarak içi pürtletilîr alınır. Ka- buğu atılır. Buna sarımsaklı yoğurt katılır. Üzerine de kıyma kebabı (et köftesi) konur. Sonra da sade yağ çağırtılır, (dökülür.) Bunun adına (Ale nazik) denir.
(48) Mecidiye. (49) (Hırıltılı h ile) Rakı. (50) Yedi. (51) Ciğer ve gırtlak kebabı. (52). Yüz paralık. (53) Kabuksuz, yani tış kabuğundan kavlamış. (54) Çekirdek. (55) Eski gümüş paralardan iki kuruşluğun adı. (yüzlük) idi. (56) Meneş, Kör, Zadik, bunlar o zaman Antebin ince saz takımında gazel ve şarkı okuyan meşhur iki Ermeni mugannisiydi. Zadîk çok ta güzel keman çalardı. Mısır, Hoçiki, Bıçakçı Kâbik de bunlar ayarında sazende ve hanende ermenilerdİ. (57) Eğer. (58) Bu bir darbı meseldir. Meselâ bir iş için: (15) kuruş versek büzzüğü balmumuna döner, derler. Yani (fevkalâda- memnun olur) demektir. (59) (Hırıltılı h ile,) fahişe. (60) Heygidi, be adam. (61) Antebin, üzerine kurulduğu üç tepeden biri. Şimdiki adı (Türktepe) dir. (62) Bir uşağın, bir adamın. (63) Yüce. (64) (Hırıltılı h ile) otururken. (65) Cilve ediyor.
(66) Kasaplık davarlar boğazlanıp derisi yüzülürken derinin içine yapışmış bazı et ve yağ parçaları kalır. Tabaklar deriyi alınca evvelâ bunları derinin içinden bıçakla kesip alırlar ki derinin işlenmesine mani olmasın deye, bu kırıntılar, daha evvel deri tuzlanmış olduğu için uzun zaman kokmazlar da Bunlar kavrulur ve yenir, tabiî deriden toplanmış olduğu için bu kıllı olur. Onun için adına (kıllı kahırdak) derler. Esasen davarın iç yağı bıçakla kıyılır ve kavrulur. Bünun yağı alınır. Kalan Kavrulmuş yağına Gaziantepte, (Hırıltılı h ile) “kahırdak” denir. (67) Yağı tavada yakıp ta yemeğin üzerine döktünüz mü “cızzzz!..”
deye bir ses çıkarır. Gaziantepte buna (yağ çığırtma) derler. (69) Kolera,
ölet. (70) Her halde. (Genç ölür, ihtiyar daman ölür,) deye bir de Atalar sözü var. (71) (Hırıltılı h ile.) Ayıkladık, temizledik.
(72) (Hırıltılı h ile) bir nevi küfür. (73) Daha. (74) Parmak gibi. (75)
Duruyordu. (76) Şahane. (77) Kustu. (78) Bir tane. (79) Her üçü de Gaziantepte
birer semt adı, uşağı; (adamları) demek. [80] Adamları, şenliği kelimesinden tahrif edilmiş olacak. [81] Alayı valâ ile. [82] Kasap çırağı. Şallak kelimesi yalnız kasap çırakları için kullanılır. [83] [Yatık] tabir edilen
bir nevi yassı ve küçük rakı şişesi. [84] Sıvadı. [85] Pilav. [86] Lengeri, bir nevi yayvan bakır kap ki pilav koymak için kullanılır. [87] Çorba tasile birbirine vurdum.
[88] [Heyha da heyha!] çeyiz ve kına götüren kalabalık tarafından
br ağızdan bağırarak tekrarlanan bir nevi ara nağme, birisi tekden bir şarkı okur. Bunun her mısraının sonunda o cemini gafiri yekavaz olarak: “Heyha da heyha! oğlan evi deyha!” [deyha: işte orada demektir.] deye bir ses çıkarırlar.
[89] Sumaklı meddaa [maktaa]: Gaziantepte güneşli kış ve bilhassa
ilkbahar günlerinde sahra'âlemi yapmıya mahsus bir taşocağı Eskiden burada oturak âlemleri yapılır, kız oynatılırmış. [90] Herkes. [91] Birer yudum aldı, içti. [92] Aylıksız Abdi denen bir adam ki merhum Hüsnü efendinin adamlarındandı. [93] Öfkeleniyordu hiddet ediyordu.
[94] Öyle. [95] Öfke zamanında burun deliklerinin açıla yumula çıkardığı ses. [96] Anladımki. [97] Baklava. .[98] Çekilmiş mercimek çorbası. [99] Sözmü [100] Bire yavrum. [101] Dokunma. [102] Ulu, muazzam. [103] Murdar, berbad ettiler, yenmez bir hale getirdiler. [104] Nazeninim [105] Apansız. [106] bu kelime Gaziantepte kullanılmaz. Bunun yerine [oturmazık derler.]
[108] hay -ü- huy ile [Bu kelime daha çok Antep köylerinde kullanılır. [109] Yıkandım. [curun: kurna demek.] [110] Sonra, [111] Abdi ağamla, [112] Onunla. [113] Uzak bir yerde. [114] Aşkarı alınmış sumak yaprağı. [115] Gaziantebin en büyük çarşısı. [116] Unluk. [117] Hava civa.