Gaziantep’in 23-24 kilometre batısında, Burç nahiyesine bağlı civar köylerde unutulmuş türküler, unutulmuş halaylar, unutulmuş aşıklar vardır. Bu güne kadar ne yazık ki buralarda hiç kimse bu türküleri bu manileri derlemek zahmetide katlanmak istememiştir.

Oysa türküsüz, manisiz, aşıksız köy mü olur Anadolu’da Sönük, sessiz görünen her yerin mutlaka özlü yanık türküleri vardır. Bunlar Türk halk folklörü bakımından da ayrıca özel bir değer taşırlar. Bunları arayıp bulmak her vatansever kiminin görevi olmalıdır. Aşağıya aldığım iki türküyü Zevkir (Durantaş) köyünden derliyorum. Durantaşta büyük küçük herkes bilir bu türküleri, her iki türkü de kına gecelerinde ka dınlar ve kızlar tarafından söyletir.

Türküleri bana yazdıran Fatma nine, bu türküleri kimden ne zaman öğrendiğini ve kime ait olduklarını sormama karşılık bana aşağıdaki cevabı verdi:

—Ben bunları küçüklüğümden beri bilirim. O zamanlar ben de kına gece lerinde köyümüzün kadınlarından öğrendim.

BİRİNCİ TÜRKÜ

Gelinin kınası çamurdan mıydı?

Gözünün sürmesi kömürden miydi?

Ağlama hey gelin yazın bu imiş,

Divitin kalemin böyle buyurmuş.

Şu dağın ardında bir kuzu meler

Kuzunun firkati böğrümü deler

Anasız kuzular böyle mi meler

Ağlama hey gelin yazın bu imiş.

Kürtleriun devesi gider geç gelir.

Haftadan haftaya karnı aç kalır.

Eğlen gelin eğlen baban da gelsin

Babayın kızı var seni neylesin.

Gömleğin önüne nakış dediler

Gel bizim ellere yakış dediler.

Ağlama hey gelin yazın bu imiş,

Divitler kalemler böyle buyurmuş,

İKİNCİ TÜRKÜ

Elimi soktum astara

Elimi kesti testere

Mevlâm şirinlik göstere

Ayrılık anam ayrılık

Atladı gitti eşiği

Sofrada kaldı kaşığı

Büyük evin yakışığı

Ayrılık anam ayrılık