ÖNSÖZ

Hakı̇kata İnanış:

Yakın gelecekte mutlaka tatbik edileceğine inandığım Dünya Tabiat Müzesi üzerinde bizi düşündüren realiteye inanışlarımızın ilhâm kaynakları, muhteşem tabiattır.

Eserlerin insan gayreti ile tabiat laboratuvarlarında yetiştirilen ürünler olduğu ve bu laboratuvarların tabiata uygun bütün düşüncelerimiz için gerekli imkânlara sahip ve gayretlerimize amade bulunduğu artık bilinen şeydir.

Çok ileri ve hayal edilen başarılara sanat gücü ile ulaşılan şu hârika çağda, zihniyet ve davranışlarımız da tereddüt ve temenniler seviyesini aşmıştır. Eski dünya yeni bir merhaleye girmiştir; insanlık, bilgi aleminde olduğu gibi ruh ye zihniyet aleminde de sosyal düzende de bu merhâleye uymak zaruretini duymaktadır; bunun kanunları aşikârdır, (X) ilim sayesinde bu seviyede bulunan insan şuuru, onu sosyal alanda da idrakinin gerektirdiği dengeye ulaştıracaktır. Hiç bir engel, tabiata karşı gelemiyecektir. Bu düzen: “Tabiata ve insana güven” düzenidir.

D. T. M yi kabul etmek, demek insanlığın tüm gücünü tabiata tevcih etmek demektir. Tabiata yaklaştıkça ona dahâ çok inanacak, onu dahâ çok seveceğiz. Birlik mesaimizin hızı, muhteşem başarıları bizi biri birimizden iten vehmin girdaplarından kurtaracak, güvenin çekici kudreti ile birleştirecek; insanlık, kendi kendisine hükmeden natürel varlığına, mutluluğun kutsal seviyesine erişecektir; buhâl, "Zümre demokrasisinin istismar ve tehâkkümünden de azade dahâ üstün bir merhale olacaktır.”

Bu davranış, zihniyet ve mesaimizin ilme, hür iradeye ve tabiata dönüşü, ideolojilerle bozulmuş olan düzenin, güvene ve ahange erişi demektir. Bu hâmle, perişan gönüllerin birleşerek, muhteşem insan gücünün şahlanması olacak; sadece isteyen, kıskanan, mütereddit fakat, küstah tufeylilerin engellerinden kurtaracak ve bu alem değişecek, tabiatın sonsuz imkânlarıyla meyus gönülleri pırıl pırıl neşeye eriştiren mutlu günler doğacaktır.

Tabı̇ata ve İnsana Güven:

Önümüzde düşünülen bu tabii ve mutlu alem hakkındaki görüşümüz, tabiata ve insana güvenimizdir; insanın, tabiatı kapsayan şuurunu, karanlık çıkmazlardan kurtarılmış iradesini tabi ahenk içerisindeki istek ve inancımız, evrensel bir fikir olarak tatbikat sahasına geldiği gün, bu hârika kültür meşalesi, insanlığın abideleşen birlik merkezi olacaktır. Bu sistem, idari makanizmaların da ilimle elele vermiş olması, tabiat düzeninin ahengine girmesi demektir.

Tabiat ve insanın birlik gücü ile hududu olmayan sanat başarılarını, insanın zararına değilde sadece hâyrına yöneltmek, aklın yolu, güzelliğin hikmetidir; bu hikmet, mutlu yarınların değiştirilemez kanunu, eğilmez gücüdür. Bu yolda olmak, insanlığın yüce şiarıdır.

Bu fikir, tabiatın hûdutsuz imkânlarının insan gücü ile hâlen ulaştığı başarılarının, gelecekteki icaplarına güvenin ifadesidir.

(X) İnsan şuurunda, ilmi seviye ile Zihni seviye, aynıdır; eşittir.]

Modern zihniyet ve müsbet çalışmalar, tabiata gönül vermekle geliştiğinden, bu inanışın gerektirdiklerini insanlığa sunmak, bu realiteye uyarak hizmet etmek doğru yoldur.

Düşüncemiz, tatbikât safhasına eriştiği gün, D, T, M.” Dünyamızın her yönünü aynı şekilde aydınlatacaktır.”

İnsanlık için bu en güzel mutluluk armağanını sunmakta zaman israf edilmemelidir.

Kendilerine gıpta edilen milletlerin hiç birisinin, örnek güçlerini ve hünerlerini, geri kalmış bölgelerin imkânlarından kazanmış oldukları iddia edilemez; bu başarılarına, kendilerine güvenerek gösterebildikleri çaba ile ulaşıldığını görmekteyiz. Onlar, hudutsuz ehli yetleriyle” Tatbikattaki bütün imkânların” kendileri için mümkün olduğuna inananlardır.

Dünyamız bu sanat azminin hârika eserleriyle güzelleştirilmekte ve insanlığı bu hizmet anlayışı! bu asil seviye yüceltmektedir.

Bunların arasında en güzel ve zengin sanat ve kültür eserlerinin meşheri Anadolu, en kudretli güven ve fikir kaynağımız olmuştur.

Hârı̇ka Bı̇r Örnek:

Üzerinde tabiata nazireler ibda olunan,

İnsan dehâsının saltanat tahtı,

Güzel dünyanın her yönü;

Elbette biri birisinden dâhâ cazip!

Her köşesi, başka başka muhteşem birer kıymettir.

Fakat, Anadolu:

Bu hârika güzellik, beşer tarihinde önder olmuştur;

O, kalemle anlatılamaz;

O, sadece en güzel tabiattır.

Onu, görmek, duymak ve yaşamak gerektir;

İşte, bu suretle tabiatı sevenlere dünyamızın özel şöhreti, Anadolu’yu bir nebze anlatmış oluruz.

Tarı̇h ve Anadolu:

Tabiat kadar, tarih bakımından da eşsiz olan Anadolu, kendisine mahsus özellikleriyle D T. M. nin temelinde en kuvvetli şansa sahiptir. Tarihindeki bu özelliği yaratan, ona bu tabii gücü vermiştir. Bu Beyan, muhâyyel bir ülkü olamaz; insanin mucize eserleri önünde Anadolu’nun müstesna tabiatı, bu düşüncenin en veciz ifadesidir. Reddi mümkün bulunmayan bu realite, anlayış ve azmin elinde dünya tarihinin rakipsiz bilgi kaynağı olmakta devam edecektir.

Hayat ve Şaheseri:

Dünyamızın tabiattaki üstünlüğü, hâyat sahibi oluşundandır. Baştan başa güzel olan hâyatın en cazip tarafı da elbette aşk ve bahârdır. Dünyanın en heyecanlı baharlarına, aşkın efsaneleşen destanlarına hep Anadolu vesile olmuş, sahne olmuştur; dünyamıza yepyeni bir ışık tutacak ve kâinatı kapsayacak olan D.T.M. nin ilhâm kaynağı da ilk kez Anadolu oluyor. Anadolu’ya güvenmek, afaki bir şey olamaz; Anadolu’ya inanış, tabiata, aşka, yaratıcı şuura, sanata inanışın ifadesidir. İdeoloji değil müsbetin, yapıcılığın ve” En güzelin” yanında olmaktır.

Anadolu jeolojik yapısı ile teşekkül etmiş olan en çekici dekoru ile harikulade ikliminin insanları büyüleyen şahâne güzelliği ile gönüllerin birleştiği yerdir.

Halin sempatisine, tarihte de sahip bulunduğunu hayranlıkla, heyecanla müşadade ediyoruz. Tarih, en parlak ve şaşaalı sahifelerini bu diyarın destan ve mersiyeleriyle, ruh aleminin ilahi aşk ve sevgi şiirleriyle süslenmiştir. İnsanlar, duygu ve heyecanlarının en parlak

Kasidelerini burada terennüm etmişler, en yüce mertebelerine burada ermişlerdir.

Mitolojik ve teolojek safhalarda köyledir; Afredit, dişiliğin eşsiz güzelliğine, Akdeniz’in esrarlı sahillerinde ermiş; Kleopatra’ların ateşli ihtiraslarını buralar çılgına çevirmişti.

Tufandan sonra Nuh’un gemisi, Adem’in Cennet’ten indiği yere burada inmiş, canlıları yer yüzüne tekrar Cudi dağından salıvermişti.

Firavun, Halilülrahmanı burada ateşa atmış, Cin ile Gâne’nin cürmü burada işlenmiş; gülistan hâline gelen ateş, insanı burada yakmamıştı... Ruhul-Kudüs dünyaya burada gelmiş, göklere tekrar buradan yükselmişti. İslâm ruhu, şahikasına burada yükselmiş; Mevlâna insanlık sevgisinin nuru ile burada arınmıştı. Dünyayı saran iki büyük semavi dinin, insanı hayretlere salan korkunç dramına burası sahne olmuştu!

Türkün en meşhur hürriyet destanı, akılları burada durdurmuş, gönüllerde alev alev inanç olan, volkan volkan kurtuluş zaferlerinin güneşi Atatürk burada doğmuştu.

Görülmektedirki ne Anadolu’nun mersiyeleri tarihe ne tarih, saymakla buraya sığmıyacaktır; ancak, her şey Anadolu da ve Anadolu, her şey içindir.

D.T.M. için böyle eşi olmayan bir aday lâzımdır; işte, Anadolu, bu rakipsiz adaydır.

Kemal ÜLKÜMEN

DÜNYA TABİAT MÜZESİ

Amacı:

Tabiatın hudutsuz zenginliklerini ve imkânlarını, mutat çekişmelerden, politika ve ideolojilerin tekelci ve kısır zihniyetinden kurtarmak; ilmin ve tekniğin fayizli kudreti ile insanlığı kapsayan bir birlik düşünülerek: Hângi çağda ve kıtada hângi toplumdan olursa olsun insanların, istedikleri bilgilerden eşit imkânlarla faydalanmalarını sağlamaktır.

Bu amaçla, insanlığın malı olan bütün sanat gücünü, teknik ve kültürünü, dünya milletlerinin birlik çalışmalarıyla bir bölgede toplayıp, zümrelerin değil, insanlığın hizmetine arzetmektir.

Niteliği:

Bu güne kadar şu güzel dünyanın, kolayca ve gönül rahatlığı ile insanlığın birlik yararına tahsisi ve onun madde ve mana alemlerinde tüm vücut hâline getirilmesi sağlanamadı. Lâkin, güya bu amaç uğruna hâla korkunç ihtiraslar ve cehennemi kavgalar sürüp gitmekte, bütün tedbir ve idealler, böyle bir niteliğin gücüne sahip olamamaktandır. Umulan, vadedilen hûzur ve mutlu günler (Bazı zümreler müstesna!) vahşi boğuşmaların korkunç sahnelerinde birer serap olmakta, tatlı emellere susayan gönülleri ümütsizliğin ateşi kavurmaktadır.

Bu zamana kadar muhal görülen bir imkânı tahakkuk ettirmek için D. T. M, her kıtadaki toplumları, bir kardeş, görüşü altında ve kendi bölgelerindeki bütün özellikleri ile bir yerde tem sil ettirmek suretiyle sinesinde toplayarak; vehmin ve boğuşmalar kâbusunun perdesini kaldıracaktır, bu toplum, aynı emel ve sevginin bir bütün gücü olacaktır. Her millet bu topluma iştirak etmekle “Bütün Dünya”yı bir arada bulmuş ve onların yaşantılarına katılan imkânına ermiş olacaktır. Gidemeyenler, bütün dünya milletlerinin kudretli elbirliği gücünün yeterli yayınlarıyla muasır kültür ve sanattan istedikleri kadar faydalanacaklar ve her çağda gönülden bu alemşümul mihrakın peyki olacaklardır.

Bu cesur düşünce, bazı zihinlerde hâyret ve tereddüt uyandırabilir, kifayetsiz akıllarda reaksiyon yapabilir; fakat bu eser, insanlığın bu ana kadar elde ettiği başarıların tabii devamı olup alemşümul özelliği ile en faydalı ve yeni bir hâmle olacaktır. Zaman, hayret ve tereddütleri yakın günlerde müsbet sonuçlarıyla inanç hâline getirecek ümitsizlik deryasında bunalmakta olan akli muvazeneyi, şuurun, müsbet amelin itminan veren müşterek düzenine ka vuşturacaktır.

Bu doğru hâreket, insanlığın tarihinde en ileri hâmle olacak, onun idrakini ve başarı gücünü şimdi her akla sığmayan ölçüde geliştirecektir. O vakit, insanlığı karmakarışık batıl ve düzenbaz ideolojilerin arkası gelmeyen çekişmelerinden doğan yıkıcı duyguların olum suzluklarından koruyacak, büyük başarıların hûzur ve emniyet veren dinamizmine ve kâinatın natürel nizamına eriştirecektir. Çünkü, her nerede olursa olsun D.T.M. hiç bir zümreye karşı ve zararlı olmuyacaktır; o, ilmin ve insanlığın öz malı olup, tabiata da aykırı olmadığından, hâkikat olan kâinatla hem ahenktir. Bu prensipte, zümrecilik ve gayrı tabiilik düşünülemez; vehim, tereddüt, muhâl ve meçhul onun mahiyetine aykırıdır. Bölücülük, zamanı ve beşer gücünü israf ve ihlal, insan emeğini ifna edici zümrecilikten, insanı istismardan münezzehtir. Sadece yapıcı, koruyucu ve başarıcı olup, her türlü ayırıcı ideallerin üstünde birlik kuvvettir. İnsanlığın en yüce şiarı olan kültür hâyatını, dağacıklığın karanlıklarından, toplu ve müşterek ilmin hür ve mutlak iradesine kavuşturur.

Amacı insanı tabiata uygun kültür ışıklarında biri birisine yakın ruh ve karekterde yürütücü oluşu, niteliğinin sırrını teşkil edecektir. Çiçeklerini munhasır ülkeler yerine müşterek insanlığın gönüllerinde açacak, meyvalarını süngülerin gölgesinde değil, kültür alanının aydın bahçelerinde herkesi tatmin eden cömertlikle verecektir.

Tabı̇attakı̇ Yerı̇:

''Düşüncelerimiz, isteklerimiz ve davranışlarımız ister doğru ister yanlış olsun bizi veya karşımızdakini huzursuzluğa götürürse neye yarar? Üstelik mütecavize karşı masumu büyük za rarlara ve felaketlere sürüklüyorsa, yine mi evet!”

Biz, hiçlikten Cennet kadar güzel bir dünyaya geldik; hâyatı o kadar sevdikki, bizi ondan ayıran ölüm gibi! başarısızlıklarımız da tahâmmül edilmez bir korku içimizde.

Kurtuluşumuzun önüne cehlimizin, gururumuzun kurduğu barikatların çağımızda dahâ kolaylıkla sarsıldığını, yıkıldığını sevinçle müşahede etmekteyiz. Bu, neşe ve ümit verici kabul edilebilir. Artık, insan dahâ az aldanmağı, dahâ iyiyi istemektedir. Bu hâl tabiatı dahâ çok anlamağa başlamış olmamızdandır. Daha da anlayışlı olmamızı engelleyen köhne ihtiyatlarımız, güzel dünyayı bir kısmımız için cennete... Bir kısmımız için de Cehennem’e çeviren kin ve nefreflerimizi ihdas eden, içimizdeki şeytan, egeizmimizin, bu noksan tarafımız, tabiata aykırı davranışımızdır; bunu, bilgimizle. Tabiatı ve kendimizi daha iyi anlamakla yeneceğiz. Tabiata aykırı davranışlarımız değişecektir. Şu çok zengin tabiatla sahibi insana yakışan: sevgi, saygı ve güvendir. Bu güne kadar yenemediğimiz şeytanı ancak tabiata uygun düzen yenecektir. Bu tereddüt edilecek, inanılmayacak bir şey değildir; esasen tabiatın, yapıcı bir parçası ve en değerli cevheri olan insanın müşterek bir güç ile ilme yönelmesi, tabii ahange uyması ve dahâ güzel olması demektir.

İnsanın sanat gücü ve tabiat kuvvetleriyle dünya dışı alemlere adım attığı ve ilmiyle onu ihâtaya başladığı şu çağda, eski ilkel zihniyetinde, davranışlarında da İlmi yönü gibi, ileri seviyeye uyan yenilikler göstereceği tabii sayılmalıdır.

İnsan modern hamleleriyle çok değişen ve ileri bir merhâleya girmektedir; sanat seviyesindeki bu derece mucizeli sıçrayışları, onun toplumsal hayatında da aynı gelişmeyi gösterecektir. İşte, bu realite D.T.M. nin gereğini ve” tabiattaki yerini göstermektedir. Bu gerçek, “İnsan şuurunda hayalden mefkâre seviyesine sıçramıştır.”

Bunun tahakkuk yolu, kendisi kadar aydındır; bilgi yoludur. Bu başarıda, tabiat nizamı değişmez hükmünü ifa edecektir. Şuurumuzla mefkuremizi, irademizle aklımızı uzlaştıracaktır. Bu İdrâk, "Tabiata ve insana inanış” ın zaferi olacaktır.

İnsan tabiata yaklaştıkça, onu daha iyi tanıyacak, yeterliğine, cömertliğine daha çok inanacak onu daha çok sevecektir. Bu yeni ekol, tabaatla insanı daha çok yaklaştıracak ve birleştirecektir. Bu natürel bir şeydir; D.T.M insanlığı tabiilikten uzaklaştıran, hatalı düşüncelerden, sükûnetle koruyacak, her yanlışlığı, müşterek ve samimi mesai ile ilmin yardımı ile en kolay ve pratik fakat en emin ve kısa yoldan düzeltme kudretine hâizdir; Tabiata inanan hiç bir insan, kendisine sunulan ve kavratılan aşikâr ilmin huzurunda direnme İsteği ve çabası duymaz; İlme karşı direnme zannedilesi şey, esasında, güvenmek ve bilmek arzusunun çabasıdır. Bu iyi bir şeydir, hakikata karşı bir özleyiştir.

Tabiatla elele, insanlarla gönül gönüle çalışmanın sırrı, onu tereddütler aleminden, anlayış ve başarı alemine kavuşturmaktır. Günümüzün fen bilginleri, bu mesut mertebeye ulaşmış olan mutlu insanlardır. Bundan uzakta kalmış bulunan büyük çoğunluk, henüz, hâkikatlerden uzakta, onun hasretini çekmektedir. İnsanı genel mutluluğa ulaştırmak için, hakikatleri inhisardan, beşeriyeti de cehlin mütehakkim ve karanlık ideolojilerden kurtaracak kolay, pratik bir teşekküle muhtacız; bu teşekkül kimsenin tekelinde olmayan evrensel ilim müessesesi olabilir; Tabiat müzesinin manası budur. Bu müessese insanları olumsuzluğa, boşluğa, hûzursuzluğa yönelten cehlin çocuğu, küçük ve cılız ilahların ihtiraslarından k urtaracak “Kendi kendisine hükmeden iradesine, benliğine eriştirecektir.” Bu suretle sonsuz imkânlara, verimli mesailere ulaşacak olan insan, baş döndürücü bir hızla ilerleyecek, bu durum, muhteşem sanat eserleri gibi onun, içtimai hâyatında da tabiattaki mümtaz mevkiine ulaştıracaktır.

Bu mertebe, çekişmeli ilkel zümrecilikten, birliğin mütekâmil sulh ve sükûnuna, erişme seviyesi, insan hayatında ilim ve irade problemlerinin barışması, aynı anlayış ve tabii sistem içerisinde elele yürüyen insanın hakka yönelmesi demektir.

Natürel insau, hür iradeli, birleştirici, kendisinin ve zamanının, yani hayatının kadrini bilen insandır. Bu natürel hâl cibîlli karekterimizdir; bu yüce varlığın, yaşamak için biri birisinin boğazına sarılması, kendi kendisini boğan çılgının hâlidir; bu natürel şiar olamaz.

Hiç bir însan, icbar edilmeden ve bu gayrı tabii hâl ihdas edilmeden asla bu yolda olamaz.

İlimle siyaset arasındaki uçurumlar, bu fert ve zümre çekişmelerinden doğduğuna göre; İlme karşı direnmelerin, haris ve vahşi manası açıktır; in sanlar arasındaki hûzursuzluğu yaratan egoizmimizin baskı ve engellerini yenecek müsbet ve müessir çareyi benimsemeliyiz; bu çare, alemşumul kültür ve ilim mihrakı olarak vuzubâ kavuşmuştur.

“Bütün insanların hayatı aynı şiddetle sevmesi, hayata bağlılık sırrının nedeni olan, tabiat sevgisinin eşitliğindendir.”

Bu tabiat kanunu açısından, hemen toplum hayatımıza geçmek, onu tabiata uydurmak, konumuzun temelidir; insanlığın birlik ve bilgi merkezi olarak düşünülen D T. M. müessesesi, insanlarda hayat ve tabiat sevgisinin eşit seviyesini sağlayacaktır. Hâyatı ve tabiatı sevmek, yaşama isteğini kuvvetlendirmektedir. Bu hakikat karşısında “Toplum düzeni, kıskançlık ve zümrecilik değil, eşitlik ve özenti sağlamalıdır.”

İnsanın, muazzam kudretini anlayabilmek seviyesine erişilmiş olması, ümitlerimize vasat, davranışlarımıza kudretimizin seviyesini bahşetmelidir. Bu imkânı sağlayacak vasıtaya ihtiyaç vardır; bunu da beşerin birlik gücü ile D. T.M. sağlayabilir.

Bu hâkikatin tecellisi için ilim ve sanat başarılı mesailerine devam ederken, bu uğurda en gerekli olan hür İrade prensipleri, toplum hayatımızda tarih boyunca iddia edilmiş, birlik ve insanlık kakları en kudsal bayrak yapılmış; teolojik ahlak ve hak üzerinde feveran edilmiş; ancak, en samimi temenniler, istenen sulh ve sükûn, birlik ve beraberlik imanı genel olarak bir türlü elde edilememiştir. Kimsenin öz isteği öyle olmadığı hâlde insanlık, daima kendisini boğuşmanın içinde veya uçurumun kenarında bulmuştur. İşte, insanlığın mutluluğu için takdis edilerek takdim edilen emeller; kavga, kin, izdirap dolu keşmekeş bir dıram olarak huzurunuzda! bütün hınç ve buhranı ile devam ediyor.

Hakikat şudurki, insanlığın malı olan dünyada tabiat kadar, kültür ve sanat aleminden de faydalanmanın her kesin hakkı olduğa benimsenmelidir; hiç bir devrin kültürü, tekniği, sadece o devrin veya bir zümrenin malı değildir. Tarihten intikal etmiştir. O nimetin, sadece güçlünün tasarruf ve inhisarına geçmesini önleyecek dahâ adil daha natürel çalışma sisteminin sağlanması; dileklerin, samimiliğin, hakka sadık kalabilmenin en doğrusu, ciddisidir. Onun olumsuz çıkmazlardan insanlığa, bir zümre çıkarına zararlı olmaması için tek yol tek çare tabiata yöneltilmesidir. Bunda hem fayda hem de zaruret vardır.

Zaman ve mekân mefhumlarının, tatbikat alanında değiştiği şu günlerde zihniyetlerimizde de yeni değişmeler olacaktır; tabiatın bu cari nizamını önleyemeyiz, fikir değişmeleri, duygularımızı, dahâ ileriye götürecek, insan haklarında dahâ içli ve anlayışlı seviyelere erişilecektir. O prensip, hûdutsuz imkanlarına inandığımız tabiat düzenine, aynı zihniyet ve gönülle eğilmekle tahakkuk edecektir. O takdirde, insanın eli, kendiliğinden kendi boğazını sıkmaktan çözülecek, tabiata sarılacaktır. Bu sarılmada kin değil sevgi, izdirap değil mutluluk vardır, bu yolda "kazandıklarını korkunun vehmi ile mezarına değil! dahâ mesut bir hâyat için toplumun yaşama ve mutlu olma arzularına sarf edecektir.

Evet, bu akıllı ve normal gün gelecektir; vehmi ve korkuyu kaldıracak tedbirler, insanın; samimi, akıllı, iyi niyetli İnsanın elindedir! İçinde yaşadığımız zamanın idraki ve ideali budur. Bunun gerçek ve hak olduğuna şüphe etmeğe günümüzün seviyesi müsait değildir. İhtiras içerisinde bunalmış olanlar, iradesi zaif olanlar, kendilerini bu evrensel akıma alıştırmağa mecbur kalacaklardır; cılız duygularının arkasında küçülen, gücünü bitirmek üzeredir.

Çünkü egozim cehlin, yetersizliğin tezahürüdür; günümüz insanlığın yakasını bu noksanların mekrinden kurtarmak üzeredir. Çalışmak, birlik çalışmak mutlu olmak, tabiatı ve insanı sevmek, prensip genel şuurda sembolize olmaktadır.

Görmekteyiz ki, bunca müşküllere rağmen insanlık, çok kudretli bir yoldadır. Bunun karşısında keşmekeş buhranlar içerisinde kıvranan politika alemini de akla sığmayan, tabiata uymayan perişan durumundan o kurtaracaktır. Politika ve sosyal hayatımız, inşanın şu kudretli ilim gücü karşısında böyle perişan kalamaz; toplumların ve dünyanın idaresi bundan böyle, hislere değil, ilimle elele olan realist prensiplere bağlanmalıdır. Bu gücü, müşterek ilmin, insanı naturel varlığına ulaştıran amaçta bulabiliriz. Yoksa senelerden beri çaba gösteren birleşmiş Milletlerin politik teşekkülü yapısı ve davranışı, bakımından yetersizliğini çoktan isbat etmiştir.

Şuuru- ilahi’ye nazireler ibda eden insan kabileyeti ve gücü karşısında, ona güvenmek, aklın yoludur; artık, düştüğü korkunç ızdırap gayyalarının kâbusundan silkinmektedir. D T M böyle bir uyanışın en etkili yardımcısı olacak niteliktedir.

Gerçek İnanış:

İnsanlığın, anlayış, davranış ve duygularında mutlak elkileri olacak D.T.M. gibi yeni ve muazzam bir eserin kuruluşunun güçlüğü, tereddüt konusu olamaz; ancak, bu güçlük de her yeni şeylerin zan edilen güçlüğü gibidir. Bütün güçlükler, inanamamaktan, teşebbüs cesaretsizliğinden, sosyal ruh hayatının zaif oluşundan ileri geldiğini, zamanımızın olaylarında dahâ ibretle ve aşikâr surette görmekteyiz. Yoksa, hiç bir eser ve başarı, “Gerçek inanç” ve teşebbüsten evvel mevcut olmamıştır.

İnsanlık aleminde medeni cesaret ve sevginin mümtaz bir örneği olan Arseneüm Müzeüm’ün düşünürü ve müteşebbisi 25 yüz yıl önce duyduğu şiddetİi arzularla o zamana kadar mevcut olmayan bir şeyi yapabilmek inanç ve cesaretinden mahrum olsaydı, muhteşem eseri, öylesine parlak bir başarıya erişemiyecekti. Firavun Petelome’nin yaradılışında var olan yapıcı kudreti olmasaydı, sanat tanrısı Müzeum’un olan aşkı ve ruhûnda kıvılcımlanan heyecanlı arzuları doğmayacaktı. Görmekteyiz ki, gerçek inanca sadık olmak insanlığın yapıcılığında en kudretli faktör olmaktadır.

İçinde yaşadığımız çağda, dahâ cesur ve gerek inançlarımıza sadık olmamızı gerektiren şansın; özel otoritelerden insanlığın tasarrufuna geçmesinin çıkar yolu, beşeri inanç ve gücün, beşeri birliğe intikaliyle mümkün olacaktır.

Bu, insan şuur ve imanının, cehalet, ihtiras ve istismar tahakkümünden kurtuluşu demektir.

İlk Teşebbüs:

Böyle rasyonel bir birlik, Türkiye den başka bir yerde de düşünülebilir. İhmal veya basiretsizliğimiz bu güzel fırsat ve imkânlarımızı elimizden alabilir; ancak, bunun ilk kez Anadolu’da düşünülmüş olması ne bir hâyal ne de afaki bîr dilek olamaz; bu fikir, mevcut bulunan imkânların karşısında vücut buluşunun ifadesi, realist bir düşüncenin eseridir,

Kıtalar arasında en çok müşterek vasıfları bulunan Anadolu, bu kıtaların bir arada temsilini sağlayacak niteliktedir. Nazari olmayan bu fikrin materyalleri, mevcut olan aşikâr tabii imkânlarıdır. Böyle açıkta bulunan bir varlığın tatbikat sahasına konulmasına çalışmak fırsatı, onun kadrini bilmemekle gaybedilebilir; fakat, hakiki ve ciddi hiç bir engelin varlığının bir hakikat olamıyacağını zaman isbat edecektir.

Anadolu, jeolojik ve meteorolojik yapısıyla eşi olmayan mümtaz bir vasfa maliktir; hâla mahiyetini iyice bilemediğimiz deniz ve kara ürünlerimiz özel bir önem taşımaktadır. Ürünlerimiz, nedretin, nefasetin, cömertiğin ve sağlığın rakipsiz şöhretine, dünyanın sevgi ve hayranlığını üzerine çeken sempatiye sahiptir. Anadolu’da bu örnekler, biri birisiyle yarışırcasına hârikuladedirler; bir çok tabiat parklarından birtanesi olan “Andırın Tabiat Parkı”nı görebilmek bu davaya inanmağa en müşkül patentlerin bile gönüllerini kazanmağa yeterlidir. Orada bütün bir Türkiye’nin bitkilerini, insan eli değmeyen natürel hâliyle müşahade etmek doyulmaz bir zevk ve Anadolu tarımı için güven kaynağıdır.

Yine, cennet’ten bir parça olan Akdeniz kıyılarını süslüyen portakal bahçelerinde dolaşırken, kaşınızı kaldırıpta aynı anda seyredebileceğiniz karlarla kaplı Toros’ların ihtişamı, öyle efsanevî bir manzaradırki, baharla kışın, böylesine bir arada, kucak kucağa sihirli yaşantısının bir hâkikat olabileceğine görmeyenlerin inanması elbette muhaldir. Tarihin şöhretleri, bu diyara beyhûde mi koşmuşlar? Buralarda boş yeremi meşkûr olmuşlar? Ne mutlu bu şöhretin şahikasını görebilenlere!

Bu gün olduğu gibi, bütün tarih boyunca dünyamızın çoğunluk bölgelerinde insanlığı tehdit eden açlık! her nekadar cehlin, tabiatı anlamamasının, bozuk düzenin, kavgaların sonucu ise de bütün bunlara rağmen Anadolu, hâr ve ihtilâl felaketleri dışında bu çok korkunç, ölüm kadar müthiş felaketten masun bir bölge olmakla da mümtaz ve mutludur “Bu cennetin ovalarında bal, vadilerinde yag ırmakları akar.” Bunu görerek yaşamayanlar nasıl inansın?

Dünya Tabiat Müzesi’nin böyle özellikleri bulunan yere ihtiyacı vardır. İşte bu yer Anadolu’dur.

Dünyamızın ebedi kültür meşalesini yakmak, müteşebbislerini ölümsüzlüğün en şerefli başarı mertebesine çıkaracaktır.

D.T.M. İnsanlığın Malıdır:

Dünyanın en müsait yerinde, insanlığın birlik mesaisiyle tesis edilecek olan bu abidenin, her eserin üstünde olacağı tabiidir. D.T.M. nin bölge ve zümreler yerine insanlığın malı oluşu, düşünülebildiği zaman, tahakkuk edecektir. Bu düşünceyi ihlâl edecek tabii faktör mevcut değildir. Buna emsal aramak da mümkün olamaz; dünyanın en başarılı tabiat müzeleri özeldirler, enternasyonal fuarlar, gelip geçici bünyeleri ve hüviyetleriyle, bunu îspatlayan örnekler olarak gösterilebilir. Dünya fuarları nihâyet milletlerin az çok biri birisine benzeyen, biri diğerinden az farklı eşya ve ürünlerinin ve milli ekonomilerin reklam pazarlarından, özel sanatlarının teşhir ve reklamından ibarettirler; bu çok faydalı teşekküller, dünyayı kapsayan prensip için bir merhale sayılabilir Henüz özellik taşıyan, pazarlardırlar.

D.T.M ise “Bütün Dünya” yı kapsayan ve geçici olmayan, temelli bünyeyi hâiz bir müessesedir.

Dünya fuarları, muayyen bir nasyonal sosyalizme ait teşekküllerdir. D.T.M. bütün milletlerin olduğu gibi, her yönü ile insanlığı bünyesinde toplar; tümler.

D.T.M. bütün dünya öğrencilerinin ve sanatçılarının öz malları olarak faydalanacakları, ilim adamlarının bütün dünyayı bir arada aynı amaç ve imkânlar içerisinde müşahade ve tetkik edecekleri bir sistemdir. İnsanlığı aynı anlayışla birlik hûzuruna eriştirecektir. Bu prensip, İnsanları politik ve ideolojik çekişmelerin bölücülük ve yıkıcılığından kurtarmak için her şeyi büyük bir değer bilerek, insanlığın maşeri ve muazzam bilgi abidesinin çok titiz ve sayılı tetkikine arz edecektir. Söz, İlmin; fayda, insanlığın olacaktır; fert, aile, zümre insanlık denilen bütün ayrılmaz parçasıdırlar. Fertler tam bir hürriyet içerisinde, kendisine hizmet amacından olan ilmin etrafında, aydın ve olumlu himeyesinde tam bir güven ve huzur içinde mesailerine devam edeceklerdir.

Muazzam ve alemşümül problemleri, kudretli federatif abide deruhte edecek, ferdin gönlü, derin bir itminan içerisinde bu muhteşem ilim mihrakının birer candan ve sadık peyki olacaktır. Fertler, aynı sevgi ve gayretin sempatisiyle bir vücut hâline geleceklerdir.

Bu müessese, tabiat müzelerinin ve onların tesis edecekleri kültür müesseselerinin terkip edeceği, insanlığın da gönül birliği ile çerçeveleyeceği mihrap olacaktır. Tabiata, eşitliğe, sevgi ve güzelliğe kimse karşı olmayacaktır. Zaferin nedeni budur. Bu insanın öz malı olarak düşünülmüş ve insanlığın kutsal amacı olmuştur.

Tatbı̇kat Prensı̇plerı̇ Kuruluş:

Dünya Tabiat Müzesi’nin kuruluşunda en düşündürücü cihet, tatbikat şekli olacaktır. Kuruluşun amacı, insanlık ve tabiat olduğuna göre bu iki varlığın tarihteki seyri izlenecek ve temsil edilecektir. Beşer hayatının kemaline hizmette esas, zümrelere değil, tabiata ve insanlığın yüksek cibilliyet ve kabiliyetine inanmak ve gönül vermektir; bu tabilik, çağımızın seviyesine uygundur. Her şeye rağmen tatbikat tarihimizi unutturmayacaktır; beşer de tabiatın her parçası gibi geçmişin, hâlin ve geleceğin devamlı eseridir. Bu prensip, kıymetli parçalarda değil, tümde görmektedir. Buna göre taş devrinin ilkel insanı ile gelecekteki her günün en üstün bilgini aynı gücün tamamlayıcı ve değerli kıymetleridir.

Bu felsefe, her çağın gücüne, duygularına, fikirlerine en samimi sempatiyi, saygıyı ve aynı heyecanı taşıyan benimsemenin tümlüğünü vaz eder.

Benliği red etmek, geçmişi temel zamanı müsbet mesai, her ferdi toplumun faydalı, değerli ve önemli birer parçası görmek bu fikrin özünü teşkil eder.

Metodu:

Tatbikatta metod, insanları her ne bahâne ile olursa olsun biribirisinden ayırmak zihniyetini reddetmek; tabiat ve insanı fert ve zümrelerin istismarından korumaktır.İnsanın kainat içerisindeki yüce ve mümtaz vasfını nazara alarak fertlerin eşitliğini, en kutsal varlıkları olan hürriyetlerini, bu güne kadar olduğu gibi sadece ideoloji olarak kabul etmiş gibi söylenerek tatbikat dışı etmektense metot ve prensip kabul etmek, bu şekilde inancı fiil hâline getirerek onu celaletin vehminden kurtararak maşeri hukuk içerisinde ilmin himayesinde realize etmektir. Bu çok ciddi bir prensiptir. İnsanlığı bu güne kadar maddi ve manevi yönleriyle üzüntülerden, felaketlerden korumayı tam başaramayan bütün vesayanın yerlerini mutlak kudret olan ilme terk edişi, insanlığın tümlenişidir; bu prensip, tabiatla olduğa kadar, psikoloji ve teoloji ile de çelişmesiz, hem ahenk, sulh ve sükün içinde olup sadece birleştiricidir. Zira hâkikatte insan psikolojisindeki reaksiyonların, teolojideki redlerin esası kötülüğe ve izdiraba karşı olması gerekir.

Birlik, Karşılıklı Saygı ve Sempati:

Bu beşeri hayatta en güzel şey ve tarih boyunca istediğimiz ve özlemini duyduğumuz şeydir. Dünya Tabiat Müzesi, insanlığın tümünü kapsayan bir federal prensiptir. İnsanı, bütün tarihi boyunca tabiat içerisindeki varlığı ile içerisine almıştır. Onun Tabiat içerisindeki olayları aynı kıymet ölçüsü ve eşitliği ile varlığının birer materyali kabul eder.

İnsanlığı bu yüce mertebeye eriştiren tarihindeki fikir, inanç ve mesailer, onun geleceğinin temelidirler.

Her ulusun bu birlik içinde özel teşkilâtı, bütün özellik ve özgürlüğü ile bu teşekkülün bir cüzü, D.T.M. ise insanlığı kapsayan tümlüğü ile bütün özgürlüklerin birleştiği beşeri kudrettir.

Dünya Tabiat Müzesi Yazısı Yanlış Doğru Cetveli

Sayfa

Sütun

Satır

Yanlış

Doğru

251

1

25

Sayasında

Sayesinde

251

1

31

Itmek

Etmek

251

2

22

Kurturılmış

Kurtarılmış

251

2

22

Tabi

Tabii

251

2

23

Içerisindeki

Içerisinde görmek

251

2

26

Ab deleşen

Abideleşen

252

1

21

Tatbikattaki

Tabiattaki

253

1

3

Afredit

Afrodit

253

1

20

Tabiatıd

Tabiatın

253

1

23

Kurtamak;

Kurtarmak için

253

2

38

Katılan

Katılma

253

2

41

Gücüa

Gücünün

254

1

8

Hâmle

Hâmlesi

254

1

19

Karmakarşık

Karmakarışım

254

1

40

Dağıcıklığın

Dağınıklığın

254

2

19

Yımılpığını

Yıkıldığını

254

2

29

Egozimimizin

Egoizmimiz

254

2

36

Rabiata

Tabiata

255

1

12

Mefkâre

Mefkûre

255

1

31

Kudretine

Kudretini

255

2

35

Gay-ı

Gayrı

255

2

40

Harıs

Hâris

256

1

15

Düzeni

Düzeninde

256

1

19

Vasat

Vüsat

257

1

7

Paemsip

Prensibi

257

1

10

Knaretli

Kudretli

257

1

27

Şuunu-il hi'e

Şuunu-ilah i’ye

257

1

36

Elkileri

Etkileri

257

2

8

Petelome

Ptoleme

257

2

13

Olmak

Olmak

257

2

16

Gerek

Gerçek

257

2

24

Iek

Ilk

257

2

28

Olabilir

Alabilir

258

1

10

Birteni

Birtanesi

258

1

37

Hâr

Harp

258

2

45

Sayılı

Saygılı

258

2

47

Bütün

Bütünün

259

1

4

Amacından

Amacında

259

2

18

Celalettin

Delâletin