Bir varmış, bir yokmuş zengin bir tüccar varmış. Bu tüccarında çok güzel bir kızı varmış. Annesini küçük yaşta kaybeden kız bütün sevgisini babasına vermiş. Baba ile kız mesut ve rahat bir hayat sürüyorlarmış. Bu nazlı kızın birde dudusu varmış. Bu dudu onu avutur güzel masallar söylüyerek eğlermiş, yaşlı tüccar günün birinde Hicaza gitmeye karar vermiş ve kızına bavulunun hazırlamasını söylemiş. Bunu duyan kız kâh sevinmiş babası hacı olacak diye, kâhta yalnızlığını düşünerek üzülmüş. Neyse tüccar, kızını duduya teslim ederek çıkıp gitmiş. Kızcağız babasını uğurladıktan sonra evi silmiş, süpürmüş saçlarını taramış oturup dudusu ila sohbete dalmış. Böyle bir gün, iki gün derken hafta geçmiş. Kız biraz sokağı seyredeyim diyerek pencerenin önünde oturmuş sokağı seyrediyormuş. Komşularında da kırk haramiler otururlarmış. Kırk delikanlı vahşi huylular, kızı pencerede görünce onu kaçırmak istemişler. Nasıl bir oyun oynuyalımda elde edelim diyerek hemen gitmişler büyücü olan cadı karısına: Aman ne olur kari ancak bu müşkülümüzü sen hal edersin. Ne yap yap bu kızı bize getir diye yalvarırlarmış. Cadı karı: Bundan kolayı ne? Zaten babası yok. su gibi aklı vardır genç kızın. Baş üstüne hiç merak etmeyin diye kızın evine gelip kapıyı çalmış. Kız hemen kapıyı açıp güzelce karşılamış. Karı diller döküp aman canım kızım sen böyle niçin yalnız oturup o gül yüzünü solduruyorsun. Biraz gez dolaş komşulara çık bak, bu gün bitişik komşu seni akşam yemeğine bekliyor. Muhakkak gelsin, yirmi gündür evde, yalnız sıkıldın, biraz hava alırsın demiş. Kızda sevinmiş ne zahmet teyzeciğim. İnşallah bir mâni olmazsa gelirim demiş ve caziyi uğurlamış. Kız sevinçli sevinçli dudunun yanına gelip: Duydunmu dudu beni komşular çağırdılar biraz oraya gidecem demiş. Dudu yok ha kızım gitmek olmaz bak beni dinle git kapıyı kilitle. Benimde suyumu yemimi ver, kilidi kafesimin altına koy. Sana güzel bir hikâye anlatayım. Hem sen hem ben eğleniriz demiş. Kıza dudu ana ben söz verdim ayıp olmazmı? demiş. Yok sen beni dinle, yoksa pişman olursun, deyince kız: Peki dudu dediğin olsun demiş ve dudunun hikayesini dinlemeye başlamış. Dudu demiş bir varmış bir yokmuş. Bir padişah varmış. Bu padişahın bir tek oğlu varmış. Bu oğlu her gün ava çıkarmış. Bununda bir kuşu varmış. Bu olmazsa ava gitmezmiş. Yine bir gün kuşunu alıp çıkmış. Mevsimde yazmış. Uzaklarada gitmiş öyle bir susamışlar ki, padişahın oğlu bir mağaraya gelmiş. Bakmış bunun tavanından damla damla su damlıyor. Eh vallahi şimdi tasımı tutar doyasıya içerim demiş, zaten başka yerde ne göl var, ne nehir diyerek tasını suyun altına tutmuş öyle beklemiş beklemiş ama iyicede dolmuş. Tam içeceği sırada kuş kanadını vurup suyu dökmüş. Padişahın oğlu fena halde kuşa içerleyip: Ya demek sen benim düşmanımsın diyerek kuşun başını keserek öldürmüş, şimdi ne yapayım susuzluktan ölecem deyip elbet bu mağaranın üstünde suyun bir başı vardır diyerek mağaranın üstüne çıkmış, bakmışki ne baksın büyük bir şahmaran ölmüş onun zehirli yağları güneş gördükçe eriyip akmıyormu? Eyvah, demek kuşum bildi de döktü diyerek ağlamıya başlamış. Öyle ağlamış ki iki gözü bir çeşme ama ne çıkar son pişmanlık ele geçmez, işte kızım gidersen pişman olursun son pişmanlıkta ele geçmez diye dudu hikayesini bitimiş. Kıza dudu işte gitmedim demiş ve gülüşmüşler. İki üç gün sonra yine bu cadı karısı gelmiş, ah evladım aman içeride nasıl sararıp solmuşsun, yazık değilmi gül yüzüne? Gel bu gün seni biraz gezdireyim demiş. Peki teyzeciğim kusura bakmayın o gün biraz rahatsızdım gelemedim. İnşallah bu sefer gözünüzü yolda koymam demiş ve karıya kahve, şeker ikram edip biraz oturduktan sonra yine salmış ve içeriye gelip: Bak dudu kızma ama aksaçlı kadın ikidir geliyor, artık gitmesem olmaz, izin verde gideyim demiş. Dudu yine yok canımın içi seni bırakmam yine git kapıyı kilitle anahtarı kafesimin altına koy, yemimi suyumu ver, sana daha güzel bir masal anlatayım demiş ve kız yine dediklerini yapıp oturmuş dududa hikâyesine başlamış. Bir varmış bir yokmuş bir kadı varmış bu kadının karısı her ne zaman doğurursa iki üç gün sonra çocuk ölürmüş. Yalnız evde olan kadın çocuğunu uyutup ev işine başlayınca gelir bakarmış ki çocuk beşikte ölmüş, bu böyle seneler devam edermiş. Bunların ölmesinin sebebini kimse bulamamış, kadı bir gün çarşıda bir maymun satılırken görmüş ve bu ne iş yapar diye sormuş, satıcı: çok güzel ev işi yapar beşik sallar çocuk avutur demiş. Kadı da iyi asıl benim işlediğim bir hizmetçi zaten karımda hamile diyerek maymunu onbeş akça verip alarak eve getirmiş. Karısıda yalnız zaten işçiye ihtiyacı varmış sevinmiş. Hakikaten maymun güzel iş yapıyor canla başla çalışıyormuş. Birkaç gün sonra kadının nur topu gibi bir erkek evladı dünyaya gelmiş. Bunlar çok sevinmişler. Bu maymunda nasıl bir bakmış annesine hiç fırsat veremiyormuş. Bir aylık olan bu yavruyu bir gün annesi uyutup hamama gitmiş maymunada çocuğada iyi bakması için tembihler etmiş. Maymun oturup çocuğu sallaya sallaya uyutmuş. Bir bakmış ki bir yılan sağılmış tavan arasından. Hemen üstüne atılıp parça parça etmiş ama yüzü gözüde kanlar içinde kalmış. Yılan iyice ölünce tekrar beşiğin başına geçip sallamış. Bakmış kapı çalındı hemen gitmiş açmaya. Meğer evin hanımı gelmiş. Bunu böyle kanlar içinde elini yüzünü görünce eyvah evladımı yemiş, evim yıkıldı daha ben eve giremem. Hemen burada bu maymunu keselim yoksa bende ölürüm diye feryat etmiş, bakmış olacak gibi değil hemen oracıkta maymunu kesmişler ve hanım içeriye ağlaya ağlaya girmiş. Birde ne görsün çocuk beşikte mışıl mışıl uyuyor. Eşiklikde koca bir yılan kanlar içinde ölmüş yatıyor. Ay ben ne yaptım bunca yıldır yavrularımın düşmanını bugün bu kurtarmış diye ağlamış, dövünmüş ama ne çıkar olan olmuş. Son pişmanlık ele geçmez, işte kızım sende gidersen böyle pişman olursun demiş. Kızıda üzülme dudu, ben senin emrine her zaman itaat ederim, ne olur hiçte gitmem. Yine iki üç gün geçmiş kırk haramiler yine gelip cadı karisine gelip daha kızı kandıramadınmı ya getirir yada seni yok ederiz demişler. Karı: Üzülmeyin bu sefer daha büyük şeylerle kandırır yola getiririm diyerek yine kızın kapısına gidip çalmış. Kız bunu görünce: Ah teyzeciğim kusura bakmayın. İnşallah bu sefer hamama çağırıyorlar gelmesem ayıp olur ve bak kınada getirdim başına yakayım ki mecbur gelesin demiş ve kızın başına kınayı yakıp biraz oturduktan sonra artık kızım sen iki üç saat sonra gelirsin deyip çıkıp gitmiş. Kızda hazırlanmaya başlamış ve duduya ben bu sefer gidecem, bak kınada yaktım gitmesem olmaz demiş. Dudu: Yook bak bunu hiç kabul etmem hem bu seferki masalım öyle güzelki yine git kapıyı kitle kafesimin altına anahtarı koy birde git bir kazan su ısıt güzelce başını yıka yine yemimi, suyumu ver bende anlatayım. Kız yok gidecem demişsede bir türlü dudunun gönlünü yapamıyarak yine dudunun dediklerini yapıp kafesin altına oturmuş. Dudu başlamış bir varmış bir yokmuş bir padişah varmış. Bu padişahında benim gibi bir dudusu varmış. Bu dudu mektebini özlemiş. Padişaha yalvarmış gidip bir kaç gün kalayım annemi babamı özledim demiş. Padişahda izin vermiş ve dudu gitmiş ailesine kavuşmuş. Gezmiş eylenmiş bir ay sonra tekrar Padişahın yanına gelmeye hazırlanmış. Padişahıma ne hediye götüreyim diye düşünmüş ve bir tohum almış getirmiş. Demiş size bu tohumu en güzel hediye diye getirdim, bunu bahçenin belli bir yerine ekin, çok güzel bir elma ağacı olacak, meyvesini yiyen onbeş yaşında bir civan olur diye padişaha anlatmış. Tohumu ekmişler bir yıla kalmadan koca bir ağaç olmuş, ilk meyvesini son nefeste olan bir hastaya vermişler. Hasta zaten ölecekmiş ve hemen ölmüş. Bunu gören padişah demek bu benim düşmanım diyerek duduyu kesmiştir. Bir kaç gün sonra yetmiş seksen yaşında olan bahçıvanla karısı bu meyveden bir tane koparıp yemişler. Yer yemez hemen on beş yaşında bir civan olmuşlar. Başlamışlar bahçede dolaşmaya, eğlenip gülmeye pencereden bakan padişah bu gençleri huzuruna çağırmış. Bahçıvanla karısı meseleyi anlatınca getirin sultan hanımde bende yiyeyim ondan demiş ve Sultan hanımla padişah yiyince onlarda hakikaten genç olup sevinmişler. Ya demek dudu yalan söylememişti diyerek dizine vurup ağlamaya başlamış. Ama ne çıkar olan olmuştu. Artık sonra pişmanlık ele geçmez deyip pişman olmuş. İşte kızım sende gidersen pişman olursun, pişmanlıkta ele geçmez. İnşallah iki üç günden baban gelirde, artık beraber gezer tozarsınız demiş. Kızda peki dudu niye üzülüyorsun işte gitmedim diye gülüşüp konuşmuşlar. Bir kaç gün sonra kızın babası gelmiş. Kızını ve dudusunu sağ salim görünce sevinmiş. Dudu olup bitenleri anlatıp kızını avutup koruduğu için tüccar, duduya çok teşekkür etmiş ve ne istersen iste diyerek sormuş. Tüccar duduyu memleketine gezmeye yollamış, yemiş içmiş muradına ermiş.

Not: Bu masalı 12.4.960 tarihinde Gaziantep’te tesbit eden Gaziantep Lisesi 2-e öğrencilerinden Şemsettin Baykul’dur.