Mülakat No: 7

İki numaralı tefrikamızda, geniş bir ilim olan musikiye birçok tariflerle yanaşacağımızı işaret etmiş ve bu mülâkatta, ilmi hediye niteliğinde olarak üç tarif takdim edeceğimizi yazmıştık. Üç numaralı tefrikamızda da her İlmî tarifin incelenerek, açıklanarak yapılmasını, aksi takdirde cansız olmaya mahkûm olacağını belirtmiştik.

Halen üçüncü tarifin içindeyiz. İncelemeler, açıklamalar, bizi o kutlu ilme yanaştırmaktadır. Bir yandan bu, böyle olurken; diğer yandan da tasavvufun önemli bölümlerinden fasıllarından) olan “âdem’’ ve “âlem” bölümlerini temâşâ etmiş olduk.

Böyle önemli iki bölümü; teferruata sapmadan temâşâ edebilmek, temâşâ ettirebilmek, erbabınca, bir mutluluktur.

Beş numaralı tefrikamızda bırakmış olduğumuz Yaman Dede’nin ikinci mısraının açıklanmasına girmeden önce, yukarda sözünü ettiğimiz temâşâ gerekirdi. Diğer deyimle, bu mısraın açıklanmasına yüzümüz olmalıydı. Yüzümüz olmalıydı deyip de geçmemeli! Tasavvufun "âdem” bölümünde bu nokta, kendine özge (=mahsus) önem taşır. Sayın okuyucularım bunu böylece bilsinler. Bu münasebetle, teberrüken, mutasavvıf ve bestekâr Şeydâ Dedenin "Hüzzam Kâr-ı Natık” inin “Arak” makamını terennüm eden bir mısraındaki “Remz-i Sofi” yi sunmalıyım:

NUŞ-U “ARAK” EYLEMEYE YÜZÜMÜZ OLSUN

Şimdi Yaman Dede’ye dönebiliriz: Bu mısrada, nefes: etki; ses: kelâm; cemâl: hüsün (=güzellik) manasınadır. Tabiidir ki insanı gayr-i kâmilde bunların mütekabil olarak karşılıkları vardır. Bizi burada ilgilendiren ve önemli olan: insanı kâmildeki etki, kelâm, hüsündür.

Bu noktayı, bunun nedenini Ali Şîri Nevâî şu tasavvuf! mısralarıyla çok derinden çizmiş (=tahtalaştırmış)’tir:

YÂRDEN AYRI GÖNÜL: MÜLKÜ DURUR, SULTANI YOK; MÜLKÜ KÎM SULTANI YOK’ CİSMİ DURUR, CANI YOK.

Burada demek İstenen şudur: Bir etki, yapıcı olmazsa cansızdır; yani, önemsizdir. Bir kelâm, sahipsiz ise, yani, sahibi tarafından bizzat tatbik edilmiyorsa cansızdır, önemsizdir. Bir hüsün, ilm-i sima (=fizyonomi) bakımından bir değer taşımıyorsa; o hüsün, o güzellik: sanatkârane yapılmış bir heykelin ifade ettiği bediî (=estetik) lik hududunu geçemez. Yani, ne kadar bediî olursa ol­sun cansızlığa mahkûmdur.

Bu açıklamalardan sonra Yaman Dede’nin ikinci mısraı da ifadesini bulmuş oldu: Kutlu olan ilm-i musiki (=il- mi şerif olan musiki): insan-ı Kâmil’e özge olan etki, kelâm ve hüsünden bahseder.

Şimdi üçüncü mısraya yönelelim:

(DEVAMI VAR)

Dr. Emin Kılıç Kale ile Musiki Tarihimizle ilgili bir mülakat yazılarında düzeltme:

1- Bundan evvelki sayılarda geçen "Mutlu olan ilm i musiki”, "Kutlu olan ilm-i musiki” şeklinde olacaktır.

2- Mülâkat No. 6; 1) Madde 4 ün 5 inci satırında "Olayladır” "olaylardır” olacak.

2) 6 inci Maddesinin 16’ncı satırında "geçiyoruz” "geçiriyoruz” şeklinde olacak. Düzeltiriz.