Evvel zaman içinde kalbır saman içinde deve delal iken, eşek hammal iken ben dedemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken, Birden beşiği devirdim. Dedem kaptı masayı, Nenem kaptı sopayı. Az kaçtım uz kaçtım dere depe düz kaçtım. Bir de arkama baktım ki bir arpı boyu yol gitmişim. Yaylalardan geçerek soğuk sular içerek, lale sümbül biçerek ha şurada, ha burda altmış tarla firik burda yedim içtim yüzden düştüm, karnım doymadı, yüzüm gülmedi.

El yalan bu yalan fili yuttu bir yılan. Karıncıya binipte deveyi kucağına alan, Minareyi kaval deyip beline çalan buda mı yalan.

Surdan yurduk kılıcı. Şamdan çıktı bir ucu. Şurdan vardık. Kilise hele baba neyse, yalan eşeğe binipte deveyi kucağına alan, Deve tellalik ederken eşek hamballık ederken. Ben anamın babamın beşiğini süngür mıngır sallarken geldiler bana haber verdiler. Ne var dedimse uulan ne durin anan tetiye kalmış baban yeri dediler. Başımda bir kirli terlik vardı, haber verene hediye verdim. Onu ezmiş süzmüş yüz kantar yağını süzmüş.

Bir varmış bir yokmuş. Allahın kulu çokmuş çok uzatması günahmış. Vaktiyle zamanında bir padişahın üç oğlu varmış Bu padişahın üç oğlu varmış. Bu padişah ölürken oğullarına vasiyet etmiş. Şehrin dışında üç yol var. Şunun ikisine gidin buna gitmeyin demiş. Padişah öldükten sonra üç kardeş o üç yala gelmişler. En büyüğü babamızın bu getmen dediği yolda ne var acaba deyipatına binip yayınıda alıp yola koyulurlar. Bir pınarın başına gelince çok güzel bir geyik kaçmış. Hemen ata binip geyiği takip etmiş. Aradan epey zaman geçmiş. Geyik bir hale gibi geze geze gelmiş ve hemen kıyafet değiştirip, bir dev olmuş. Hemen arkasında büyük oğlan yetişmiş, dev onu karşılaşmış, Oğlan geyiğini istemiş, oğlanda hemen karşıdaki bir yere oturmuş ve aynı anda yerin altına geçmiş. Dev hemen mağazanın ağzını kapamış. Tekrar geyik kılığına girip pınara gitmiş. İkinci gün artanca oğlan kardeşini aramak için yola çıkmış. Oda aynı kardeşinin akibetine uğramış. Üçüncü gün pasişahıın en küçük fakat en zekş olan küçük oğlu kardeşlerini aramak için yola koyulmuş. Ayni şekilde geyikle karşılaşmış. Onu takip etmiş ve devin evine gelmiş. Dev kendini karşılayınca vaziyeti anlamış. Kendini oturacağı yere devi oturtup ve onu yerin altına atmıştı. Sonra mağazanın ağzına büyük bir kaya koymuş. Aradan birkaç gün geçtikten sonra bir bacım var onu da buraya getirip beraber otururuz diye düşünmüş. Bacısını da getirip oturmuş. Oğlan gündüz ava gider akşam dönermiş. Bir gün gene oğlan gündüz ava gitmiş gız evde yalnız kalmış yer altından gelen sesleri duymuş. Bu sesler devin sesleriymiş, hemen orada bir delik açıp bakmış. Sonra havayı zor zekât kaldırıp devi çıkartmış oğlan gelşnce devi saklar, sabehleyin gidince tekrar çıkartmış. Bir gün gızın devden bir çocuğu olmuş. Dev bir gün gıza demiş bu gardeşini zehirleyelim. Yemeğin ondan tarafını zehirle sende zehirsiz taraftan yi demiş. Fakat küçük cocukta bunu duymuş ve dayısı gelince de her şeyi söylemiş. Bunun üzerine gız zehirli yemeği yiyip ölmüş. Oğlan da devi öldürmüş.

Bundan sonra günler geçmiş artık çock büyümüş tam bir erkek olmuş. Bir gün erkenden kalkmış ki ateş sönmüş. Dayısı uyanana kadar yemek hazırlamalıymış. Dışarı çıkmış bakmış ki uzaktan bir ateş parlıyor. Hemen oraya doğru kaçmaya başlamış. Ateşe geldiği zaman ne görsün bi cazi gari ateşin üstünde ki kırk kuplu bir gazanı karıştırıyor ve ilerisinde gırk tene dev uyuyor. Hemen usulca gariye yaklaşıd ateş istemiş. Gari de demiş bu gazanı ancak gırk dev indirir. Bu gazan inmedende sana ateş veremem demiş. Devler bağırırsa seni de beni de öldürürler demiş. Nihayet sona oğlan gazanı duttuğu gibi öte yana indirir. Geride bir ataşın ucundan keserek oğlana verir. Oğlanda gazanı geri yerine hoyup eve döner. Bu sırada devler galkıp meseleyi anlarlar. Hemen oğlanın arkasından yetişirler. Oğlan ataşını yere koyup kılıcını çektiğinen al guh devlerin hedsini yernen eksan eyler. Hepsini de birer gulağını keser bir kâğıda sarıp cebine koyar. Sonra eve gelir. Ne o günde dayısının yemeğini hazırlar. Gündüz dayısı işe gittikten sonra gezmeye gider. Çok uzak diyarlara ulaşır. Nihayet bu ülkenin padişahının sarayına girer. Sarayı gizli gezer ve prensesin odasına gelir. Bir de bakar ki yılan uyumakta olan prensesin yastığı altına kor. Bıçağını da kapının yanındaki daşa saplar ve uzaklaşır.

Ertesi gün padişah bunları görür ve yapanı bulmak için emin verir. Fakat kimse ben yaptım deyip çıkmaz. Daşa saplı bıçağıda kimse çıkaramaz. Padişah bu bıcağı kim çıkarırsa ne isterse verecem der. Koca ülkede bunu kimse çıkaramaz. Niyahet birisi der. Padişahım ülkede herkes bıçağı çıkaramadı. Yalnız çok uzaklarda bir dayı ile yeğeni var birde onları çağıralım der. Padişah hemen gelmeleri için haber salar.

Onlarda gelirler. Dayısı bıçağı çıkaramaz. Fakat oğlan çıkarır. Padişah bunları sarayına misafir eder. Sonrada ne istediklerini sorar. Küçük oğlan kendisine küçük kızını, dayısına da büyük gızının verilmesini ister. Padişah kabul edip gırk gün gırk gece düğünden sonra onları evlendirir. Böylece hikâye de yer içer hoşç mırazsına geçer.

Not: Bu masala, 20 seneden beri bilen babasından Kemal Çeto derlemiştir.