1926 Yılında Gaziantep’te vefat eden Dayı Ahmet Ağa’yı yakından tanırım. Merhum Gaziantep’in nadir yetiştirdiği simalardandır. Sağlığında iki çiftliğini Gaziantep Maarifine bağışladığı için ölümünden sonra adı, vilayet merkezinde en güzel bir ilkokuluna verilerek ebedileşmiştir. 1913 senesinde, çiftliği bulunan (Yona) köyünde açtırdığı bir ilkokulla maarife yaptığı hizmetten dolayı, Halep Valisinin inhası üzerine, Zat-i Şâhane tarafından (Üçüncü Rütbe Mecidi Nişân-i Zişânı) ile de taltif edilmişti. Bunu göğsünde iftiharla taşırdı.

Dayı’nın fizyonomisi çok güzeldi: Gözleri mavi, siması sevimli, endamı yakışıklıydı. Ağaydı ama ne ruhan, ne de cismen, bildiğimiz ağalardan değildi. Fikirleri orijinal, giyinişi medenidi. Yani çakşırlı, poturlu ağalardan değildi.

Okur yazardı. Tarih kitapları okumayı pek severdi. Köyde bulunduğu zamanlar, geceleri çok defa bu kitapları ben okurdum o dinlerdi. Beni çok severdi. Yonada akşam üzeri okulu tatil ettiğim zaman beni konağına çağırtırdı. Akşam yemeğini birlikte yerdik ve uzun uzun konuşurduk.

Pratikti. Bazı branşların uzmanlarile temas ede ede, kendi kendini yetiştirmişti. Mesela o zaman Antep’in en meşhur operatörü olan Amerikan Hastanesi Doktoru (Şapırt)’ın yaptığı bir çok ameliyatlarda bulunmuş ve öğrenmişti. Operatördü: Köyde kurşun yaralarını bile ameliyat ve tedavi ederdi. Yona’da mükemmel bir eczanesi vardı. Müzisyendi: Çok güzel ork çalar, kanun çalardı. Mühendisti: Mükemmel bina planları yapardı. Veterinerdi: Çiftlikteki bütün çift hayvanlarının, davarların ve başkalarının yaralarını sarar hastalıklarını sağıltırdı. Fennî ziraatçıydı: Zamanının en modern ziraat aletlerile eker, biçerdi. (De 6 Em) denen büyük ve tekerlekli pullukları vardı. Yona’da tam teşkilatlı bir tamirhanesi, demir atelyesi vardı.

Dayı, hükûmet bünyesine girmeyi de çok severdi. Uzun seneler (Meclis-i İdâre Âzalığı) yapmıştı.

Çok konuşkandı. Konuştukları, meclisindeki, sofrasındaki insanları teshîr ederdi. Zekidi. Espirileri çok kuvvetliydi. Halis Antepçe konuşurdu ama çok iyi dinletirdi. Konuyu canlandırırdı.

Bediî zevk sahibiydi: Antep’teki harem ve selamlık dairesindeki mobilyeler, alafranga sofra takımları hiç bir zenginin evinde yoktu. Antebe gelen en büyük ilim ve siyaset adamları, Belediyenin ricası üzerine, şehir adına, Dayı’ya misafir edilirdi. Kendisi de bundan çok zevk alırdı. Misafiri çok severdi. Hele Antep’teki (Dayı Ahmet Ağa’nın Bahçesi) dillere destandı. Göz görmedik çiçekleri, fıskiyeli havuzları, tavusları, kanaryaları, çeşitli tezyinatile insanı büyülerdi. Bu, şehir adına misafir kondurup göçürmek bahtiyarlıına bir de şehrimizin seçkin simalarından Nuri Pazarbaşı ermişti. O zaman Antebe gelen (Şeyh Sünusi Hazretleri) de bu zata misafir edilmişti.

Dayı Ahmet Ağa, çok vatanperverdi: Antep-Fransız Harbinde, vatan hepimizi hizmete çağırdığı zaman, o da, uzun zamandanberi müptelâ olduğu şeker hastalığını ve yaşlılığını unutarak, çete elbisesini giyindi, atına bindi, çetesile beraber dağ dağ düşmanı kovaladı, yıldırma harbi yaptı, 16 yaşında bir delikanlı oldu.

Dayı, ihtişamı da çok severdi. Köyden köye giderken bile maiyetinde beş on atlı götürür, seyyah elbisesi giyer, av malzemesini alır, öyle giderdi. Hatta çamaşır ve elbise bavullarını da alırdı. Bir gün sordum: “Dayı, bu yaz günü, buy akın mesafe için bu elbiselere ne lüzum var?” dedim. “Oğlum, dedi ansızın hava kararır, bir yağmur yağıverir, ben en uzak ihtimalleri de göz önüne alarak yola çıkarım.”

O’nun üçlü teorileri vardı: “Üç yerde sıkılan zarar eder: Sofrada, Mahkemede, İmtihanda.”

“Üç şey, çok marifettir: Suda yüzmek, sofra düzmek. Yazı yazmak.”

“Üç kara tehlikelidir: Adamın karası, katırın karası. (Üçüncüsünü ben de unutmuşum.)”

Bu üçlü nazariyeleri daha da çoğaltırdı.

Bu üçlüler halk dilinde de çok söylenir.

Meselâ: Üç yere: Düğüne, ölüye, yangına; üç cins insan gelir: Yardımcı, seyirci, hırsız.

Dayı Ahmet Ağa’ya bir gün sordum: Dayı Bey, Niçin (Ağa) unvanından hoşlanıyorsun?” O cevap verdi: (Ağa) kelimesi, halkın çok kullandığı ve çok sevdiği bir unvandır. Hem de ben (efendi) denecek kadar bir alim, (bey) denecek kadar kudretli bir şahsiyet değilim. Onun için, Antep’in ünlü Şairlerinden (Hasırcı Zade Hafız Mehmet Ağa gibi ben de (Ağa) lıktan hoşlanırım. Ne güzel bir tevâzu, değil mi? Kabri nur olsun!

Şakir Sabri YENER