Bulunduğum köy Kilis ilçesine bağlıdır. Kilisin on kilometre kadar kuzey batısındadır. Köyün çevresinde Tambulı Başmağara, Yeni yurt, Kefiz ve Acar köyleri vardır. Köyün yol durumu pek memnuniyet verici değildir. Köylüler ancak mahsullerini satmak maksatiyle yaz ve sonbahar mevsimlerinde Kilis ve Gaziantep'e gidebiliyorlar. Köyün en çok münasebeti bulunan köyler: Dambıralı, Başmağara, Kefiz ve Yeni yurt köyleridir. Ençok münasebeti bulunan şehir Kilis’tir. Köylüler, Kilis yolunun yapılmasını arzu ediyorlar.

Köyümüz60 haneliktir ve nüfusun 368'dir. Köylülerin konuştukları anadil Kürtçe'dir ve Kilis’e yakın olması bakımından Türkçeyi de bozuk şive ile konuşuyorlar. Köyün nüfusunun eksilmesinin sebebi arazi darlığı ve köylülerin düşmanlıklı olmalarındandır. Umumiyetle Kilis'e göç etmektedirler. Mevsimlik çalışmaya gidenler ençok Antakya ve Adana'ya gitmektedirler.

Geçmiş yıllarda köyün birçok yerleri ormanlıkla kaplıymış. Köylü kesip Kilis'e odun olarak götürüp satmak suretiyle o güzelin ağaçların bulunduğu yerleri ıssız ve kayalık bir hale getirmiştir.

Köyümüzde iklim kışları çok soğuk ve yazlarıda umumiyetle serin geçmektedir. Kışın Rüzgar kuzeyden, yazın İse batıdan esmektedir. Yağış durumu normaldir, civar köylerdende iklimi soğuktur. Bilhassa kar fazla tutmaktadır.

Köyümüzdeki pınar ve kuyuların geçmiş yıllara nazaran suları pek azdır. Fakat bu yıl sular umumiyetle memnuniyet vericidir. Köyün su ihtiyacını giderecek kaynak saları köye biraz uzak olduğundan köylü yazın çok sıkıntı çekmektedir.

Zirai sulama yapılan arazi hemen, hemen yoktur. Köyün Güneybatısında Resülbosman dağının eteğinde akan suyun köye gelmesi çok arzu ediliyor.

Köy dağlık arazi olduğu içindirki tarla mahsulü çok azdır. Köyde bazı çiftçilerin ihtiyacını dahi karşılamamaktadır. Fakat buna mukabil Zeytin ve bağ fazladır. Köyün yetiştirdiği ürünlerin başında zeytun, üzüm, buğday, arpa, mercimek ve nohuttur. Bostanlarda yalnız kavun ve karpuz gelmektedir. Az miktarda incir ve badem yetiştirilmektedir. Bağlar floksere hastalığı sirayet ettiğinden son yıllarda ekseriye zeytin dikimine önem verilmektedir. Köy elde ettiğI mahsûlden ancak üzüm ve zeytunu ihraç etmektedir. Bir çok ihtiyaçlarını üzüm ve zeytundan elde ettiği gelirle karşılamaktadır.

Köyümüzde hayvancılık durumu; köylü kendi ihtiyacını temin edecek derecede, beslemektedir. Fazla gelişmiş değildir.

Köyümüz Kilis’e bir iki saatlik mesafede olmasına rağmen köylüler, çok ilkel yaşamaktadırlar. Hiç bir ev ışık ve hava alacak durumda değildir. İnsan içerisine girdiği zaman kendini mağarada hisseder. Evlerin bir tarafı ağır kokusundan oturacak bir durumda değildir. Böyle olduğu halde bu evleri şehirdeki evlerden daha iyi olduğunu iddia edenler vardır. Evlerin yapısı ufak taşlardan örülmüş olup üzerleri direktir. Her evde ocak vardır. Kışın bu ocaklarda ısındıkları gibi yemeklerini de bu ocaklarda pişirmektedirler.

Köylüler arasında en çok görülen hastalıklar: Tüberküloz, Romatizma, Deri hastalığı ve sıtmadır. Sıhhat kaidelerine uyulmuyor. Ne kadar sıhhat kaidelerinden bahsetsen aldırmazlar. Ekserisi hemen hemen Kilis’e gittikleri halde temizlik denilen nesneden birazcık olsun almak kendilerine kısmet olmamıştır. Köyde hiç bir sağlık korulu ekibi yoktur. Karı koca ilâçlarını, üfürükçülük ve afsun konusunda inanışları çek eskiden beri sürüp gelmektedir. Bu konuda kendi kanaatime göre karıkoca ilâçlarına önem vermeleri maddi sıkıntıdan ileri gelmektedir. Bazı köylüler ise; doktorların kendilerinden çok para aldıklarını ve hiçbir fayda elde edemediklerini, iddia etmektedirler.

Köyümüzde hiç dükkân yoktur. Hemen hemen hiç et yememektedirler. Bütün yemekleri zeytin yağı ile pişirmek tedirler. Ete ancak Kurban Bayramı’nda ve bunun harici hastalanan veya sakatlanan hayvanları mecburen boğazladıkları zaman yiyorlar. Diyeceksiniz ki acaba bu adamlar fakir de ondan dolayı mı? Hayır efendim hepside hayvan sahibidir hiç olmayanın 20-30 hayvanı vardır. Hayvan kesmedikleri gibi tavukta yiyene şahit olmadım. Evlerin durumları hep birbirinin aynıdır. Bundan dolayıdır ki fukarayı zenginden ayırd etmenin imkânı yoktur.

Köyümüzde kahvehanede yoktur. Kadınlar evin ve hayvanların temizliği ile vakit geçirirler. Erkekler ise ancak hayvanlarına bakmakla vakit geçirmektedirler. Ben bir kış geçtiği halde hiçbirinin yanıma gelerek veya bir adada toplanıp akşamları oturup konuştuklarına şahit olmadım. Kadın olsun, erkek olsun hiç bir sanaatla meşgul olanı yoktur. Geceleri lamba ve idare dedikleri aydınlanma araçları ile aydınlanıyorlar.

Köyümüz arazi durumu bakımından durumlarını normal olarak sağlar vaziyettedir. Çünkü köylülerin masrafları çok azdır. Bütün yiyecek maddelerini kendi mallarından elde etmektedirler.

Köyümüzde atadan kalma zirai aletler kullanılmaktadır. Arazinin dağlık oluşu hemde arazinin çoğunluğunu zeytin teşkil ettiğinden traktörü faydalı bulmuyorlar. Traktörle sürülen zeytinlerin yaprakları taralıp kuru bir vaziyet aldığını söylüyorlar. Güyâ pulluklar ağacın damarını söküyormuş.

Her köyde olduğu gibi bizim köydede düşmanlık vardı. Fakat bu düşmanlık kan güdme değildir. Ufak tefek hadiseler yüzünden araları açılmış. Bu konuda iki tarafla görüştüm. Bazı öğüt verici sözlerle her iki tarafın büyüklerini topladım. Her iki tarafta yemek yaparak birbirlerini davet süratiyle aralarını düzeltik. Şimdi kardeş gibi geçiniyorlar.

Bu olay bana şunu öğretmiş oldu ki: Eğer düşmanlık çekişen köylerde aklı başında bir adam araya girip birleştirme gayesiyle çalışsa, köylüler hemen yola gelir karakterdedirler. Hadiselerin büyümesine sebep; Köyde her iki taraftan hariç bir iki ev bulunuyor. Dolayısiyle iki tarafta ispiyonculuk yapıyor ve neticede kötü hadiselere sebep oluyorlar.

Köylülerin en çok beğenmediğim adetleri kız gelin etmektir. Kız evlatlarını aynen köle gibi satıyorlar. Başka köyden biri bizim köyden bir kız almıştı. 3000 L. kız babasına yiyim verdiği gibi, amca, dayı, kardeş ve akraba yolu olarakta 2000 L. yı yakın bir para verdiler. Kızı da hiç bir eşya ve zinet eşyası almadan götürdüler, Bu adetten dolayıdır ki, kocaları da karılarını aynen hizmetçi gibi kullanıyorlar. Kadınlar bu âdetlerinden çok şikâyetçiler ama sözleri dinlenmiyor.

Köyümüzde 1960 senesinde okul yapılıncaya kadar hiç bir fert okuma yazma bilmiyorlarmış. Bunun içinde askerde bulunan çocuklarından mektup geldiğinde, mektubu Kilis’e gidip okurlarmış. Şimdi ise okuldan dolayı memnuniyetlerini, bildiriyorlar. Köyümüzde de hiç bir fertin radyosu yoktur. İlk tayin olup köye geldiğimde, çanta radyosunu da beraber götürmüştüm. Muhtarın odasında bir akşam kalmıştım ki o akşam odada oturacak yer kalmadı. Radyonun antensiz çalması çok tuhaflarına gitmiş. Biri dayanamayıp benden sordu: Hoca efendi bu nasıl bir çalgı hani bunun şehirdekiler gibi teli ceryanı yoktur, dedi bir diğeri; Bire Şıho sen ne sorarsın? Bu çalgı değil “Teccaî”dir. Hani büyüklerimiz demezler mi son zamanda Teccal çıkacak her telli bir saz çalacak. Ulan ta kendisi işte. O akşam gülmeden patladım. Ne dedimse bir türlü o adamı ikna edemedim. Bizim radyolardan uzun hava çıktığı zaman dinlemek istiyorlar.

Köyümüzde camii yoktur. Camii olmadığı gibi namaz kılanda yoktur. Yalnız iki ihtiyar adam namaz kılıyordu. Bu adamlardan ne dua okuduklarını sordum. Hemen hemen hiç dua bilmediklerini söylediler. Okulda çocukların nufüs cüzdanlarını inceledim. Hepside İslâm ve Hanifi meshebinde. Hayret ettim Kilis'e bir saat uzakta olsunda, bu kadar kuru cahil olsunlar. Çocuklardan; büyük olan bir çocuğu kaldırdım. Oğlum sen ne dinindesin diye sordum. Çocuk durdu hiç konuşmadı. Şahadet getirmesini söyledim. Bilmedi tuhafıma gitti. Diğer çocuklara sordum yalnız bir çocuk bildi. O çocuğa hangi köylü olduğunu söyledim. Kuskankıran köyündenim dedi. Bu hadiseden sonra; dinlerini, mezheplerini ve şahadet getirmeği öğrettim.

Köylülerin okula karşı alaka ve ilgileri çok zayiftir. Okula karşı ilgisizliklerini şundan biliyorumki; Hiç bir çocuğun velisi okula gelipte çocuğu hakkında bir bilgi almak İçin benimle görüşmüş değildir. Dolayisiyle beni de kendi adalarına çağırmış değillerdir. Köy 60 hanelik olduğu halde üç evle ve birde muhtarla müşerref oluyoruz. Okulumuzun köy bütçesinde 1961 yılı 250 L. parasından ancak 207 Lirasını muhtar toplayabildi. Diğerini merkez jandarma tarafından toplamağa karar verdi.

Köyümüz kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Kendilerinin sözüne göre ecdatlarının Besni’den gelerek yerleştiklerini ve köyün ismininde Orta Asya olduğunu söylüyorlar. Daha sonraları, adamın biri bir çakkal tutmuş. Bu köyden biri bu çakkalı ne yapacağını adama sormuş. Adamda bu çakkal benim kuzumu yedi onun için öldürülceğini söylemiş. Bu köylü olan adamda çakkala acıyarak, kızının parasını verip çakkalı azat ettirmiş. Onun üzerine köyün ismi Çakkallı olmuş. Daha sonrada hükümet tarafından Çakkalı değiştirilerek Çukuroba ismi verilmiştir.

Fransız işgalinde; Fransızlar köyün Güney karşısındaki Resülosman dağında ağırlıklariyle beraber mesken edinmişler. O sıralarda gizli çete teşkilatından bir gurup bir akşam köye gelerek gizlenmiş. Nasılsa köyde çetelerin gizil olduğu fransızlara bildirilmiş. Onun üzerine, Fransızlar köyü top yağmuruna tutturmuş. Köylüler bir çoğu köyü bırakarak kaçmış. Halsiz ve yaşlılarda Fransızlar orayı terk edene kadar fransızların bütün eziyetlerine katlanmak mecburiyetinde kalmışlar. Köylülerin sözüne göre o zaman köyde eli silah tutan adamlarının seferberlik dolayısiyle yemene asker olarak sevk edilmesi, köyde fransızlara karşı koyacak adamları olmadıkları için fransızlara ses çıkarmadıklarını söylüyorlar. Köyümüzün çevresinde mezar, harabe ve eski eserler bulunmadığı için köylülerde eski eserler hakında hiç bilgiye sahip değillerdir.

13.4.962

Mehmet SAVAŞÇIHABEŞ

Gaziantep İli Köylerini tanıtma yarışması, 1967 yılında da Köy öğretmenleri arasından yeniden açılmıştır.

Gaziantep Kültür