“Camıya pambık süpürgeee! Camıya pambık süpürgeee!”

Elektrik ampullarının camilere girmediği minarelere çıkmadığı devirlerde camiler petrol lambalarile aydınlattırdı. Ramazan ayı gelince camileri, minareleri kandillerle süslerlerdi. Bu kandiller, islâmlığın en kudsal ayı olan mübarek Ramazana ayrı bir özellik ve güzellik verirlerdi. Ramazan bitip kandiller sönünce İslâm diyarına bir hüzün çökerdi.

O zaman bu kandillerin her çeşidi bizim Antep’in Şehreküstü semtinde (Cıncıkçı mağarası) denen bir mağarada yapılırdı. Bu ilkel cam fabrikası o zaman ki Anteb'in bütün züccaciye ihtiyaçlarını sağlardı. Surahi yapar, su bardağı yapar, kavonoz yapar, katirembiz (peynir basmaya mahsus bir çeşit kavanoz) yapardı. Bu fabrikanın ilkel maddesi Antep'ten toplanan cam ve şişe kırıkları gibi döküntü cıncık boncuktu. Bugün sanatın zirvesine yükselen Antep, demek bir asır öncede cam araçlar yapmasını biliyordu:

Gaziantep Folklor hâzinesinde yatan (cıncıkçı mağarası) hakkında ayrı bir tanıtma yazısı yazacağım.

AĞAÇ BEDENİ GİBİ MUMLAR

Camilerde Ramazanlara özgü aydınlatma araçlarından bir çeşidi de bal mumundan yapılmış, bir çift heybetli mumlardı. Yaklaşık olarak iki metre boyunda ve orta yaşlı bir ağaç bedeni kalınlığında ki bu sarı mumların içindeki kalın fitillerden fışkıran alevler insana dehşet verirlerdi. Koca şamdanlar içine oturtulmuş bu heybetli mumların birisi mihrabın sağında, öbürü solunda yer alırdı ve teravih namazı süresince yanarlardı.

Minarelerdeki kandiller sabaha kadar yanardı. Sabah ezanı sönmüş olan bu kandilleri müezzin alır kovaya doldurur, indirir gündüz yağlar, fitillerini değiştirir, yatsı salasına çıkarken yakar, beraber çıkarır, yerlerine asardı.

PAMUK VE SÜPÜRGE

Kandillerin fitilleri pamuk sarılmış ince süpürge çöplerinden olurdu. O zaman Antep’te bu fitilleri yapmaya yarayan tel gibi ince çöplü bir çeşit süpürge vardı. Fakat (ot süpürge) denen cinsten de bu fitiller yapılabilirdi.

Ramazan’a bir hafta kala Antep'teki her mahallenin çocukları, günün belirli bir saatında kendi mahallelerinde toplanırlar, bir sırıkın başına bir süpürge takarlar, buna biraz da pamuk dolaştırırlar, toplu halde o mahallenin bütün evlerini dolaşırlar, her evin kapısı önünde bir ağızda ve şarkı söyler gibi bir ahenkle “camıya pambık süpürgeee: camıya pambık süpürgeee!” diye bağırırlardı. Bu koro, bütün mahalleyi neşeye garkederdi Türk milleti müslümandır. Camiye yardım hususunda hiç bir fedakârlıktan çekinmez, çocukların bu yardım isteğine her ev bir süpürge birazda pamuk vermek suretile karşılık verirlerdi. Çocuklar her gün ikindi vakti günlük kazançlarını getirirlerdi.

Ramazana üç gün kala bu pamuk toplama eylemi sona erer camiin sofasındaki hücrede açılan atölye çalışmaları başlardı.

Çocuklar bu hücrede belirli saatta toplanırlar, müezzinin gözcülüğü altında iş yaparlar,kendileri hazırlamaya başlarlardı. Kimisi fitillik çöpleri hazırlar, kimisi bunlara pamuk sarar, bir kısmı bu fitilleri kandillerdeki yerlerine takar, bazıları kandillerin suyunu doldurur, bir kısmıonların zeytin yağların su yüzüne döker, bir kaçı da bu kandilleri götürür cami içindeki yerlerine asarlardı. Şimdi artık kandiller hazır, Ramazan bekleniyor.

Bu kandiler teravihten çeyrek saat evvel yakılmaya başlanır, kısa zamanda özel bir meşale ile bunların yüzlercesi yakılırdı. Söndürülmeleri de yine, uca kargaburun teneke borulu bir kamış borulu bir kamış boru ile (püf püf püf) diye üflenmek suretile yapılır ve iki dakikada yüzlerce kandil söndürülürdü.

Çocukların bu pamuk ve süpürge toplama hareketlerinden bekledikleri tek mükafat, bunları getirip müezzine teslim eitikten sonra ondan müsaade alıp minareye çıkıp tekbir getirerek Ramaza'nın yaklaştığını çevreye duyurmaktı.

Çocukluğumda bende bu olaya katılır, pamuk ve süpürge toplardım. O günlerin tatil hatıraları hâla bütün canlığıyla içimde yaşar.

Kandiller Ramazanlardan başka Regaip, Berat, Miraç, mevlit geceleri gibi kutsal gecelerde yine minarelerde yanardı. Onun için bu mübarek gecelerde hâla (kandil) denir. Halbuki bu gün minarelerde yananlar kandil değil ampullerdir. Fakat bir Atasözü var: “Geçmişi unutanlar, mutsuz bir geleceğin mahkûmudurlar.” Onun için (kandil) adının sürdürülmesi doğrudur.

Kandiller bezek günlerinde de resmi dairelerin kapı ve pencerelerini süslerlerdi. Aynı günler, padihşahlık devri rütbelilerinin yani nişân-ı zîşân-i Hümâyûnla taltif edilmiş kimselerin eşraf ve âyânın sokak kapıları ve pencereleri kemerleri üzerlerinde de yanardı.

Not: Camıya pamuk-süpürge toplama, yağmur yağması için çömçe, gelin dolaştırma, oğlan çocuğu dünyaya gelenlerin kapılarını taşlama gibi bazı (mahalle çocuklar topluluğu gelenekleri) vardır. Bu da folklorumuzun bir dalıdır. Bunun da toplanıp bir kitap halin de yayınlanmasını folklorcularımızın himmetlerinden beklerim. Böyle bir kitap yayınlamışsa da ben görmemişsem özür dilerim.