Eskiden Türkiye’de ilkokulların adı: (İptidai Mektebi) idi. Bu okulların öğretim süresi üç yıl idi. Buradan şehadetname alanlar yine üç yıl süreli Rüştiye Mektebine giderlerdi. O zaman muallimlerin hepsi sarıklı, sakallı, cübbeli idiler. Başöğretmene muallimievvel, ikinci öğretmene muallimisani, üçüncü öğretmene muallimi sâlis, kapıcıyada bevvap denirdi.

Bizim Antep Rüştiyesi’nin muallimievveli Haci Mustafa Efendi adında bir zattı. Uzun boylu, uzun ve beyaz sakallı, sarıklı, cübbeli, aydın kafalı bir hacı idi. Halk, buna (büyük hoca) derdi.

Büyük hoca, Gaziantep-Fransız harbini idare eden Heyeti Merkeziyenin reisi ve ikinci devre Gaziantep mebusu olan Ferit (Arsan) Bey’in babası ve şimdi Yargıtay üyesi Hasan Remzi Çitçi Bey’in de dedesidir.

Hasan Remzi Bey, dedesi hakkında bana şu enteresan hikâyeyi anlattı:

- Dedem merhum Büyük Hoca, oğlu dayım Feridi çocukluğunda Antep’te açılan Firer mektebine vermiş. Bu mektep Fransız mektebidir. Halk, bunu duyunca kızıl kıyamet kopmuş: ‘’Büyük Hoca oğlunu gavur mektebine vermiş, gavur edecekmiş.’’ Yaygaraları şehri sarmış.

Cahil halk, o günün Antep din adamlarını harekete getirmişler. Büyük Hocayı bu fikrinden vazgeçirmek için ona, din adamlarından kurulu bir heyet göndermişler. Heyet gitmiş mektepte hocayı görmüş. Halkın isteğini ona anlatmış ve bu davranışından vazgeçmesini ondan rica etmişler. Büyük Hocanın onlara cevabı şu olmuş:

-Siz gidiniz o cahil halka şunu anlatınız: Peygamber efendimiz: ‘’İlim Çinde de olsa, gidiniz, arayıp bulunuz.’’ buyurumuşlar. Halbuki Çin, o zaman, millattan 600 yıl önce yaşamış Konfüçyüs adlı birinin getirdiği bir inanışın insanlarıydı. Müslüman bir ülke değildi Yani yüce peygamberimiz: “bilimi, müslüman olmuyanlardan olsa bile alınız” diye emir buyuruyor. Halbuki şimdi ilim, Hinde Çin’e gitmeye lüzum kalmadan bizim ayağımıza gelmiştir. Neden almayalım? demiş. Gelen hocalar, hak ettikleri cevabı almışlar, dönüp gitmişler. İşte Hasan Remzi Çitçi bunları anlattıktan sonra sözlerine şöyle devam etti:

-Büyük Hoca dedem, meğer oğluna Fransızca öğretmekle ne kadar isabet etmiş. Bu dil, ticaret hayatında dayım Ferit Bey’in çok işine yaramış hocam.

Sonra, bilirsiniz Antep-Fransız harbi on bir ay sürdükten sonra Gaziantep düştü. İşgal altına girdi. Antep harbini idare eden Türk Heyeti Merkeziyesi üyeleri, diğer kahramanlarla birlikte yirmi bir kişi Fransızlar tarafından esir edilerek Fransızların karargahı Amerikan Kollejine götürülüp hapsedildiler.

Bu esirler, Fransız askerlerinden her ne zaman işkence görseler içlerinden Frasızca bilen Ferit Bey’i hemen işgal kuvvetleri komutanına yollarlar, dertlerini duyururlar, Fransız askerlerinin işkencesinden bir zaman için kurutulurlarmış.

Ben de Hasan Remzi Bey’e şunları söyledim:

Hem de yabancı bir dil öğrenmek, dinini milletini değiştirmek demek değil ki... Ferit Bey bunun en güzel bir örneğidir. Dilini öğrendiği yabancı bir millet yurduna saldırınca nasıl şahlandı ? Onlarla on bir ay nasıl çarpıştı? Bize dinini, milletini, milliyetini sevmenin ne büyük bir örneğini verdi, gördük. O halde: eskilerden: Kim ki okur Farisi, gider dinin yarısı. Kim ki okur fransız, olur dinsiz imansız... diyenler haltetmişler. “Her lisan, bir insandır.”

Yüce Peygamberimiz bile: Türk lisanını öğreniniz. Çünkü onların uzun mülkü (geniş vatanı) vardır hadisi şerifile lisan öğrenmeyi bize tavsiye buyurmamışlar mı?

Onun için bugün Gaziantep Kollejini kuranlara, yaşatanlara, başta Cemil Alevli Bey olmak üzere içimde büyük hürmet hisleri beslerim. Hepsini hürmet ve minnetle selamlarım.

Not: Bu Frer mektebine sonradan rahmetli Ahmet Muhtar (Göğüş) Bey ile Hüseyin Cemil (Göğüş) Bey ve daha bazı müslüman çocukları da girip öğrenimlerini bitirdiklerini Haşan Remzi Bey sözlerine eklemiştir. Muhtar beyin babasının oğluna: “Oku oğlum, yabancı bir dil de öğren. Çünkü senin yaşayacağın zaman bizimkinden çok başka ve çok farklı olacaktır.’’ dediğini bende babamdan işittim.