(Gaziantep Kurtuluşunun 49’ncu yıldönümü dolayısı ile)

Yargıtay üzesi dostum ve hemşehrimiz sayın Hasan Remzi Çitçi bey bir kaç gün önce Ankara’da yine beni görmeye geldi. Oturduk, tatlı sohbetler ettik, Konuşuk arasında ona, bu yaz ben Gaziantep’te iken bir gün araştırmacı dostum Avukat Cemil Cahit Güzelbey’in beni Nizib’e götürdüğünü, (Nizip halk kitaplığı) nda hemşehrimiz rahmetli Mecdettin Çelebinin daktilo yazması 4.721 sayfa tutan 18 ciltlik İngilizceden Türkçeye, Farsçadan türkçeye ve bir cildi de terim sözlüğü olan sözlükleri üzerinde inceleme yaptığımızı anlattım.

Mecdettin Çelebi adı, Hasan Remzi beyde, ona ait bir hatırasını anlatmasına imkân verdi. Söz vaktile Remzi beyin babası Mahmut Çitçi beyin, Gaziantep Sabun hanında Nuri Pazarbaşı Bey ile birlikte, Çitçi ve Pazarbaşı aileleri çocukları için açtıkları özel bir dershaneye intikal etti. Bu anı, Gaziantep maarif severliğinin bir örneğini verdiği için çok ilgimi çekti. Hasan bey, ayrılıp gideceği sırada bu hatırayı daktilo edip bana yollamasını ondan rica ettim. Hemen ertesi gün daktilo edilmiş iki nüshasını yine bizzat kendisi getirerek bana verdi. Kendisine teşekkür ettim.

Şimdi çok ilginç bu hatırayı birlikte okuyalım sayın okurlarım:

Bu yağlı boya resmi rahmetli babam ben çoçukken almıştı, Kimin yapmış olduğunu bilmiyorum.

Bu resim için bildiklerimi anlatayım:

Antep savaşından önce; Rahmetli Nuri Pazarbaşı ve Rahmetli babam Mahmut Çitçi; biz akraba çocuklarının özel eğitim görmeleri için Sabun hanının üst kat odalarından birinde özel bir okul açmışlardı. Burada okuyan akraba çocukları: Mehmet Ali Pazarbaşı, Rahmetli Necmettin Pazarbaşı, Rahmetli Müzeyyen Pazarbaşı, Ali Zeynel Çitçi, Mustafa Çitçi, Hatice Çitçi (Arsan), Dr. Cemil Özbal, Mehmet Nuri Çitçi ve ben Hasan Remzi Çitçi idik. Sonradan iki ahbap çocuğu da katıldı.

Bu han odası evlerimizden getirdiğimiz sandalye, masa ve tablolarla dershane haline getirilmişti. Bu tabloyu da dershanenin duvarına asmıştık.

Günün birinde bir İngiliz subayı dershanemizde bizi ziyarete geldi. Kız erkek çocuklar bir arada ders görmemizi çok iyi karşıladığını söyledikten sonra (o zaman kız ve erkek okulları ayrı ayrı idi; kız ilk okulları öğretmenleri de bayan öğretmenlerdi), İngiliz, duvarda asılı bu taployu göstererek şu öyküyü anlattı:

Bu tablo İsviçre’de Leman Gölü kenarına Derebeylik zamanında yapılmış bir hapishanedir. Birgün Derebeyi; derebeyliğini yıkacağını tahmin ettiği ve kendisine düşman olarak gördüğü birini buraya kapayarak hürriyetini elinden almış. Yüksekte, tavana yakın bir tek küçük pencereden ışık alan taş duvarlı bu hücreye kapatılan adam taş duvarı tırnaklarıyla aylarca yavaş yavaş kazıyarak el ve ayaklarının tutunabileceği oyuklar açarak küçük pencereye kadar yükselmiş Güneşi, ağaçları, gölü görmek imkânını bulmuş.

- Bunları görebildim, hürriyetime de kavuşabilirim demiş. Bundan sonra sabırla bekleme gücü çoğalmış ve günün birinde hürriyetine kavuşmuş.

Bu tabloyu babadan kalma andaç ve öyküsü nedeniyle çok değer vererek saklamaktayız. Hasan Remzi beyin yazısı burada bitti.

İşte biz Gaziantepliler de bundan 50 yıl 9 ay önce 1 Nisan 1920’de galip bir devletin donanmış ordusunun işgal kuvvetleri birlikleriyle göğüslerimizi dolduran imanla ve kendi imkanlarımızla 10 ay 9 gün vuruştuk.

Remzi beyin anlattığı İsviçre’nin Leman gölü kenarını gösteren yağlı boya tablo, zindandaki hürrüyet aşığı İsviçre’li kahraman gibi tırnaklarımızla siperler kazdık, dişimizden tırnağımızdan artırdığımız paralarımızla silah aldık. Bu uğurda yedi bin kahraman verdik. Acı çekirdek ekmekleri yedik. Bir devletin yapabileceği işi tek başımıza yaptık, Türk tarihine altın sayfalar yazdık. 10 ay 9 günde düşman esaretinde yaşadıktan sonra 49 yıl evvel bugün esaret zincirini kırdık, hürriyetimize kavuştuk. Bize bu günü bağışlayan Allahımıza bin hamdüsena.

Şimdi eğer bu hürriyetimizin kıymetini bilmez de bugünkü kimi gençlerimizin yaptıkları gibi birbirimizi yemeye çalışırsak Allah esirgesin demokrasimiz tehlikeye düşer. Hürriyet nimetimiz elimizden gider. Başımıza dikta rejimi musallat olur. Bu sözlerim bütün Türkiye’deki Türk gençlerindir.

Şakir Sabri YENER