Çerçi Haşan, kaç gündür sıkıntıda idi. Sorulara cevap vermi yor ve surat asıyordu . Arkadaşları onun bu vaziyetine akıl erdiremiyorlardı. Babasından ona yalnız yaşlı bir horoz miras kalmıştı. Bu horozdan başka hiç bir şeyi yoktu. Fakat Hasan, bu horozdan istifa de etmesini bilmişti. Horozun sırtına bir heybe atıp köy köy dolaşarak çerçilik yapıyordu. Nasılsa bir gün heybe horozun sırtını yaralıyor, îşte Haşanın sıkıntısı bu yüzdendi. Bütün aile bu horozun sırtından geçiniyordu.

Haşan hekimlere ne kadar baş vurduysa bir çare bulamadı. En nihayet bir derviş horozun sırtındaki yaraya bir bütün ceviz koymayı tavsiye etti. Haşan bu fikri muvafık buldu, dervişin sözünü yerine getirdi. Haşan o gece rahat rahat uyudu. Fakat sabahleyin kalktığında büyük bir şaşkınlık içinde kaldı. Avlunun ortasında kocaman bir ceviz ağacı vardı. Bu ağaç horozun sırtına derman diye koyduğu cevizden meydana gelmişti Zavallı horoz bu ağacın ağırlığı altında dur muş hiç kıpırdamıyordu.

Çerçi Hasan ağaçtaki cevizleri devşirmek için taş ve toprakları yukarı savuruyordu. Ağacın üzerinde kocaman bir tarla vücuda geldi. Adam yorulduğu için yere çöktü ve karısının getirdiği pekmezden yemeğe başladı. Bu sırada iki sinek gelerek kendisini ağacın üzerindeki tarlaya çıkardılar. Haşan tarlayı görür görmez sevindi Çünkü ömründe ilk defa bir tarla sahibi oluyordu. Fakat bu tarlaya ne ekmeliydi? Hem yanında saban ve öküzlerde yoktu. Derken karşısına bir derviş çıktı. Ona karpuz ekmesini söyledi ve bir kaç çekirdek vererek kayboldu. Hasan dervişten aldığı çekirdekleri tarlaya ekti. Bir iki ay sonra karpuz tiyekleri tarlaya sığmaz oldular. Bir kaç gün sonra da meyveler büyümeye başladı.

Hasan bu meyvelerin olup olmadığını anlamak için karpuzlardan birisine bir kapak açarken bıçak karpuzun içine düştü. Kendisi de bıçağın nereye gittiğine bakmak isterken o esrarlı kuyuya yuvarlandı!

Elinde bir sürü hayvan yuları bulunan bir adam Hassanı esrarlı bir yere çekmiş onunla konuşuyordu:

Hasan bayılmıştı! Onu ayıltmak istiyen sordu:

— Hey arkadaş sen burada ne arıyorsun?

Hasan bitkin bir halde gözlerini açtı ve yavaş yavaş söylendi

— Buraya, bıçağım düştü onun arkasından da ben duştum” şimdi onu arıyacağım dedi.

Meçhul adam Haşana hiddetle:

-Ulan serseri adam, ben kırk katırımı kaybettim bulamıyorum da sen bıçağını mı bulacaksın?

Dedi ve şırrak!.. diye bir tokat atınca,Hasan yeriuden top gibi fırladı. Fakat yatağının içinde olduğunu, rüya gördüğünü anlayınca hem sevindi hem de müteessir bir halde terlemiş yüzünü sildi.

Yazan: Gaziantep Lisesi III B. 2403 H. GÖKLÜ