Bu nutuk kurtuluşumuzun 13’üncü yıldönümünde Halk fırkası Reisi Ömer Asım Aksoy tarafından Halk fırkasında söylenmiştir.

Sevgili kardeşlerim,

On üç yıl önce böyle bir günde idi. Yedisinden yetmişine kadar bütün şardaşlar Cağcağın başına, Maraş yolu üstüne dolmuşlar, poyraza doğru uzanan yolun son ucunu gözetliyorlardı. Sevinç tecessüm etse bu yığından başka bir şey olmazdı. Sert bir yel burunlarımıza, kulaklarımıza ve yüzlerimize binlerce iğne saplıyordu. Fakat kalplerde o kadar sıcak bir ateş vardı ki bu sert Karakış gününü ılık bir bahar havasına çeviriyordu. Ta uzaklarda beyaz bir hareket görüldü. Gittikçe büyüyen, uzayan ve yaklaşan bu hareket, on binlerce gözden çıkan ışığı hemen o noktaya çekti. Kalpler göğüslerden fırlayacak bir hale gelmiş, herkes kanatlanıp o harekete kavuşmak istiyordu; atlılar geliyorlar. Beyaz atlılar. Dolu dizgin geliyorlar. Müjde ve zafer renkli atlar üstünde kahraman Türk askerleri akın akın geliyorlar. O anda gök kubbeyi çınlatan alkış gulgulesi içinde belki dünyanın en samimi ve ulvî manzarası peyda oldu.

(Fotoğraf) Çınarlı müdafileri. Harabeler arasından düşmana ateş ederken

Bir kaynaşma. Askerler ahaliye, ahali askerlere kavuştu ve karıştı. Kollar boyunlara, dudaklar yanaklara, alınlar dudaklara, göğüsler kucaklara gîldi ... Şu anda o levhayı görür gibi oluyor ve o zamanki heyecanı duyuyorum.

Arkadaşlarım.

Gaziantep’in kurtuluş bayramında onun istiklâl savaşındaki celâdetini anmamak mümkün değildir. Bu evren üstü varlıklar yalnız bizim bakımımızdan bir öğünç konusu değildir. Düşman gözü bile onu inüstü bir yiğitlik abidesi olarak gösteriyor. Düşmanın buradaki kuvvetini idare etmiş olan bir kumandanın Gaziantep’e (Türk Ver dünü” dediğini, bu adla bir kitap yazdığını hepiniz biliyorsunuz. Verdin ki kendi milletinin en yüksek şeref abidesidir.

Türk milleti ise bu şehri en büyüğünün, en mukaddesinin adına ortak etti. Asırlarca sonra, atalarından birisinin Gaziantepli olduğunu öğrenmek herhangi bir soyun çocukları için de en büyük ün ve övünç damgası olacaktır.

Ey Gaziantep çocukları ve ey Gaziantep’in suyunu içmiş, havasını koklamış olanlar! Bizimse vücudumuz doğrudan doğruya onunla kaynaşmıştır. Onun toprağında yetişmiş gıdadan vücudumuzda zerreler var! Ne ün bizlere ne mutlu bizlere!

(Fotoğaf):Gaziantep harbinde açılan Fişek ve Bomba imalâthanesinin ustaları:

Oturanlar soldan sağa: ustabaşı Tevfik, Yusuf ustalar Ayaktakiler soldan sağa: Muavin Süleyman ve Haci ustalar, yamak Hüseyin.

Arkadaşlar!

Gaziantep’in harikalarından her birisi bir millet için başlı başına iftihar destanı olmaya yeter! Şu Çınarlı gediğindeki sekiz Türk yavrusunun menkıbesi nedir?

Bir günde başlarına yağdırılan dört yüz obüs mermisine rağmen kocaman bir ordu efradını yine kendilerinin ellerinden aldıkları bombalarla püskürttüler!

Bunu hangi harp tarihi yazmıştı ?

O ne feragat, o ne fedakârlıktır ki her biri yirmi beş adamı yok ettiği birçok örneklerde meydanda olan yetmiş bin mermiye bir dolu sağnağı kadar bile ehemmiyet verilmesin! Hem nasıl şartlar içinde: İçerde açlıktan insanlar ölmüş beygir eti üzerine üşüşmektedirler. Beş on tanesi bir insanı zehirlemeğe kâfi olan oksisiyonorlu çekirdekleri günlerce kapışmakta, bundan ölenleri gördükleri halde yine aldırmamaktadırlar. Zehirlenmenin ne kıymeti var? Düşünülen yalnız bir şeydir; Mide boş kalmasın ve bileklere silâhı elden bırakmayacak kadar bir kuvvet gelsin...

Açlık, açlık! işte bir köpek bir çocuğa saldırmış onu parçalayıp yemiştir!

Fakat dert yalnız, midenin feryadı ve dizlerin dermansızlığı mı?

müdafaa silâh ister, kurşun ister. Açlık düşüncesi üstünde bir de cep-hanesizlik vardı. İyi amma, bunların tedarikinde de kolaylık olsa Gaziantep müdafaasının eşsizliği, mucizesi nerede kalacak! Evet bu göreli insanlar o güdüğü de yendiler: Hiç yoktan bir imalâthane kurdular; güherçileden barut, bulabildikleri maden parçalarından silâh, bomba ve fişek, ağaç kütüklerinden top namlusu yaptılar.

Bugün Gaziantep müdafaasını askerlik fenninin bütün şubeleri imkânsız görüyor ve izah edemiyor. Nasıl izah edebilsin ki fen mümkün olan şeylerden ve normal şartlardan bahseder. Gaziantep’in müdafaası ise baştan başa efsanevî kahramanlıklarla doludur. Efsane fenne sığar mı?

Ey bu şehrin temiz ve yiğit evlâtları! Siz bütün dünyanın en ileri ilim vasıtaları ile her şeyden evvel düzen verdiği askerlik fenninin anlayamadığı şeyi yaptınız! Bununla dünyanın en büyük âlimlerde de yarıştınız. Mehmet Akif, meçhul Türk askerine “Bedrin Arslanları bu kadar şanlı idi, diyor. Ben; şanın erişilmez ölçüsü, ideal örneği Gaziantep müdafilerindedir.

Ne mutlu bize, ey Gaziantep çocukları! ve ey Gaziantep’in suyunu işmiş, havasını koklamış olanlar! Ne mutlu bize ki böyle bir şehrin toprağında yetişmiş gıdadan vücudumuzda zerreler var!

25 kânunuevvel 934