Bir okuyucum bana mektup yazmış, şu suali soruyor: "Memlekette ilk öğretim seferberliği yapıyoruz. Okuma, yazma bilmiyen insan bırakmayacağız. Bu gaye gerçekleştiği, yani Türkiye’de her vatandaş ilkokul mezunu olduğu zaman, dâvamız sona erecek, Türkiye kalkınma şartlarına kavuşmuş olacak mı?"

Değişir ama, şüphesiz pek az.

Türkiye’de herkesin okur – yazar olması çok iyi bir şeydir. Gazeteler, kitaplar daha çok satılır. Herkes okuduğunu anlar; daha çok şey öğrenmek imkânına kavuşur ama, ne çare ki dünyanın hiçbir kalkınmış memleketini ilkokul mezunları kalkındırmamış olduğu için bizi de okumuşluk seviyesi ilk, hattâ orta veya lise seviyesinde kalmış insanlar kalkındıramayacaktır.

Bugün artık besbelli bir hakikattir ki, memleketleri ileri götüren, her sahada kalkındıran insanlar; ilim zihniyetiyle yetişmiş, dertlere çare bulacak bilgilerle mücehhez, araştırma yapmasını ve aradığını bulmanın yollarını bilen ilim adamlariyle onlara bağlı olarak çalışan iyi yetişmiş teknisyenlerdir, ilim adamı ve teknisyen kadrosu nerede fazla ise o memleket ileri gider. Nerede bu kadro eksik ise orası geri kalır.

Geçenlerde gene burada söylemiştim: Geri kalmış memleket «Kendi dertlerine çare bulamıyan memleket» diye tarif ediliyor. Biz yüz elli seneden beri

kendi dertlerimize çare bulamıyoruz. Çünkü hakiki mânasında ilim adamı yetiştiremedik; lüzumlu miktarda teknisyenimiz yok. Atatürk: «En hakiki mürşit ilimdir» demiyor mu? Bizim mürşidimiz yok!

Bundan dört yüz sene evvel İngiltere’de okuma, yazma bilmiyenlerin nispeti yüzde seksenden fazla iken orada üniversiteler, ilim adamları vardı. Keşifler, icatlar yapılıyor, dertlerin çareleri araştırılıyor, teknisyenler ihtiyaçları karşılama, sıkıntıları giderme yollarını buluyorlardı. Avrupa medeniyeti böyle vücuda gelmiştir. Tabiî bu arada ilk öğretim dâvası da yavaş yavaş halledilmiştir. Avrupa’da okuma, yazma seferberliği ancak 30 – 40 sene evvel tamamlanmıştır. Ama bu milletler daha evvel kalkınma yoluna girmişlerdi.

Onun için biz, bugünden tezi yok, gayretimizi hakiki ilim adamları yetiştirmeğe vermeliyiz. Liseden sonra Avrupa’ya tahsile gönderilen talebenin orada bir üniversiteyi bitirmesi ilim zihniyetini elde etmesi için kâfi değildir. Orada üniversitede asistan olacak, doçent olacak, böylelikle ilmî araştırmalara iştirak etmek ehliyetini ispat ettikten sonra memlekete gelecektir. İşte ilim adamı budur. Bunlar çoğaldıkça etraflarına toplananlara ilim zihniyetini aşılıyacaklar, hep beraber memleketimizin dertleri üzerine eğilecekler...

İşte Türkiye ancak böyle kalkınabilir, böyle Garplılaşabilir. İskandinav memleketleri, Japonya bu yoldan gitmişlerdir. Sovyet Rusya’nın ilimde Avrupalıların seviyesine gelmesi ilim adamları ve teknisyen kadrosu sayesinde mümkün olmuştur. Yapılan neşriyattan öğrendiğimize göre Rusyada çocuklar derme çatma okutulmuyor. Orada ilkokul sınıflarında 26 çocuktan fazla yoktur ve ilkokul öğretmenleri asgari 16 sene tahsil görmüş öğretmenlerdir. Okumak istidadı göstermiyenler tarlalara ve fabrikalara sevkedilmektedirler.

Başka çare yoktur. Geri kalmış milletleri ancak çok, ama çok iyi yetişmiş insanlar kalkındırabilir.

(Hayattan)