Tanıyamadınız değil mi?... Haklısınız! Tanıtamadımki şimdiyedek kendimi sizlere.. Müthiş bir ölüm kalım hengâmesinin zafer sarhoşluğuna bürünerek tam 40 yıldır uyudular benim sâkinlerim… Venüsün fethedildiği şu devirde bile halâ uyumaktalar.

Halâ tanımadınız mı ben kimim?...

Alkazar muhasarası benim gölgemde bile gölge olamazdı… Stalingırat müdafaasına ben örnek oldum…

Ben kimim?

Anadolunun cenuptan yutmaya çabalayan bir ejderhaya 11 ay tek başına duranım ben… İsmime en büyük önder ismini verdi benim… Düveli ıtılafın çarksız dişlerini suratıma karşı gıcırdatması pahasına… On bir ay acı çekirdek ekmeğiyle başbaşa kalmam pahasına… Bir koca devin amansız hamleleri pahasına… 30 yaşında bir Şahin, Karayılan, Memikler, pahasına. 6000 Şehidin masum kanı pahasına. Kolsuz bacaksız gezen malûl gazilerim pahasına. Tekbaşına bir dev yıkanım ben.

Bağlarım vardı benim yeşil yeşil. Fıstığım vardı benim salkım salkım. Mamurelerim vardı benim kat kat. Erlerin vardı benim teki cihana bedel. ŞAHİNİM vardı benim baykuş ne gezerdi? KARAYILANIM vardı benim kuzgun ne arardı? Allebemin vardı benim şen nağmeli sularım akar, Nurigâhta bülbüllerim öterdi.

Ne oldu bilinmez. Nasıl oldu anlaşılmaz. Allebemden su yerine kan akmaya başladı bir gün. Bağlarım açmaz, gül yüzler solar oldu. Bir ahtapot bir ejderha geldi güneyden, Sardı, sarıldım tam 11 ay her yerimden. Bir sedâ geldi içimizden:

-Namerd olan kalsın, Müslüman olan; er olan; Türk olan vursun.

Şarapnel sesi bülbül sesi oldu bize, yiyeceği arıyan kim; mermiyi gülleyi arayan kim?,,, Onbeşlik obüslere kahkaha ile gülen kim? Kadında çocuğuda eride ihtiyarıda kıyasıyla bir ölüm yarışıydı bu. Tarih baba tarihi kalemden can verenlerle can alanların, namusu uğruna ölüm pazarlığına girişenlerin ilahi mücadelesini ibretle hayretle seyrediyordu.

Namureler toz oldu. Şahinler bu yurttan göçtü. Ne bir nebze yardım, ne kolumdan, dalımdan tutan bir şefkatli el, uzanmanı bana. Bütün kâinatın hayret nazarı altında altı bin şehidimin mübarek kanı pakasına kurtuldum ben. Ve 11 ay sonra bir gün bu çelik devin leşine basa basa kollarını gerip istiklâl aşkı ile <> diyerek kaleye bayrağımı çektim. Bu asla bir beyaz bayrak değil binlerce şehidin yarasına sarılan alkanlı bir bayraktı.

Yıkılmış harap olmuştum. Bir gün. Evet bir gün Atam geldi. Bir şarapnel parçasının deldiği yaralı göğsüme yaramı kapatsın diye bir madalya takdılar, üzeride O’nun adı Antep değil Gaziantep yazılıydı.

İşte ben Oyum, O tanıdınız mı şimdi beni?

Kimin Ben!..

Gururumu sesime siper yapan ben.. Size sesimi duyarmayı böbürlenmek küçüklüğü sayan ben.. İstedim ki, ben istemeden veriniz. İstedimki, yaralarımı ben demeden sarınız… yanılmışım ben…

Çıkartın artık gözünüzdeki şu toz pembe gözlükleri beyler ve çıkartın artık kulaklarınızdaki şu pamuk tıkacıda beni de dinleyiniz.

- Hakkımı istiyorum sizden, Mamurelerimi istiyorum sizden. Bir vatan uğruna yıkılan ilim irfan yuvalarımızın yenisini istiyorum sizden. Her hürriyet hareketinin öndaşı olan; yediden yetmişe, şehitten gaziye. Malûlden sağlama taşile toprağıyla canile gazi olmuş bir halde 40 yıl evvelki bir kuvayı milliye ruhu ile yeri ve göğü ile haykırıyoruz. Sesimizi dinleyiniz! Parolamız Güneyin incisinde Güneyin üniversitesidir.

(Gaziantep’te Yeni Gün’den)