(Vatan ve Milletini Seven Herkese)

Muhterem okuyucum,

Yazıma Kemâl Atatürkün (Milliyetçilik) vakıasını ifade eden fikirleriyle başlamak istiyorum. Diyor ki:

(-Bilirsiniz ki, milliyet nazariyesinin, milliyet mefkuresinin inhaline sak olan nazariyatın dünya üzerinde kabiliyeti tatbikiyesi bulunmamıştır. Çünkü tarih, vukuat, hadisat ve müşehadet bütün insanlar ve milletler arasında hep milliyetin hâkim olduğunu göstermiştir ve milliyet prensibi, aleyhindeki büyük mikyasta fiili tecrübelere rağmen yine milliyet hissinin öldürülmediği ve yine kuvvetle yaşadığı görülmektedir. Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak evvela biz kendi benliğimize ve milliyetimize hürmeti hissen, fikren, fiilen bütün ef’al ve harekâtımızla göstere lim. Bilelim ki, millî benliğini bulmıyan milletler başka milletlerin şikârıdır.)

Milliyetçilik, genellikle sosyal-psikolojik bir realitedir. Bir yönü felsefeye, bir yönü maneviyata, bir yönü felsefeye, bir yönü maneviyata, bir yönü İçtimaî ilimlerin branşlarına dayanan bu hakikat, milletler için uyarıcı ve hamle yaptırıcı kudreti bünyesinde toplamıştır.

Dikkat ediniz, beynelmilel sâhada, tahripkâr bir ideoloji olan Allahsız komünizm, milliyetçilik fikrinin daima aleyhinde bir tutum göstermektedir. Dünyanın her yerinde milliyetçi insanlar aleyhinde küçük düşürücü propağanda yapma, fikirlerine saldırma, düşünen ve fikir söylüyen her kimseyi- kendi ideolojilerinin kapalı çemberi dışında iseler - afaroz etme gayreleri hep millîyet fikrinin öldürülemiyen ateşine karşı beslenen kinden ileri gelmektedir.

İnsan cemiyetleri sun’î müdaheleierle ve mesnetsiz nazariyelerle değiştirilebilse idiler, millîyet fikrinin de kolaylıkla ortadan kalkabileceğine inanabilirdik. Halbuki, beynelmilel komünizm, ihtilâl hezeyanları içinde, cemiyet ruhunda bir de (Milliyetçilik) kelimesinin yer ettiğini unutuverdi. Ortaya koyduğu kan, ateş, Zulüm, sefalet, terör, açlık, yokluk ve ölüm saçan fikirleriyle dünyü milletlerinin mill şuurlarına el atmak gafletini gösterdi. Bugün Allahsız Komünizmin karşısında set kuranlar milli varlıklarını tehlikeye koyan bu mütecaviz doktorine karşı müşterek hareket etmek isteyen milli devletlerdir.

Zaman zaman Rusya’nın peykleri için de doğup, dünyaya yayılmak isteyen (Millî Komünizm) sloganı bu çürük ideo lojiye bizzat içten darbe vuran bir kavramdır. Rusyanın peyklerinden ve kendi topraklarından farklı etnik guruplara Rus kültürünü aşılamaya çalışması, komünist fikirleri bunlara yumrukla kabul ettirmeğe çalışması iki yönlü bir isbata yol açar ki,

1- Rus kültürü fikri bile kendileri için veçhesiyle milli bir özellik gösterir. Komünizmin bayraktarlığını yapmaya çalışan bu mütecaviz devletin dahi bunda muvaffak olmadığının delilidir. Komünizm, sistem olarak, fikir veya doktrin olarak Rusyada mevcuttur ve tatbik edilmektedir. Ama ruhlarda gizli milliyetçilik temayülle rinin ne kadar zorluklar çıkardığını Rus idarecilerine sormak gerekir.

2- Zorla komünistleştirme, şiddete da yanan azgın bir ihtirasın insan yaratılışında gizli hasletlere karşı açtığı savaştır. Yumruk, güçlü şeylere karşı kullanılır. Cemiyetleri (Milliyetler) halinde düşünemiyen beynelmilel komünizmin bu çabası bir taraftan komünizmin temelsizliğine öte taraftan millîyet fikrinin kuvvetine en büyük delildir.

Milliyetçilik, bir milletin haysiyet ve şahsiyet ide’sidir. Nasıl fikir, ahlâk, karakter ve şahsiyet sahibi olan insanlar etraflarına hürmet telkin ederlerse, nasıl diğerleri bu tip kimselerle sohbet etmekten ve bir arada bulunmaktan iftihar hissi duyarlarsa, milliyetini ve mukaddesatını şahsiyetinin garantisi yapan siyasî topluluklar etraflarından hürmet görürler, diğer milletlere kendi şahsiyetlerini kabul ettirirler, şerefli bir hayat içinde adım adım ileriye koşarlar.

Milliyetçilik, milletlerin topyekün medenî cesaret kaynağı, hamle ve nikbinlik membağıdır. Şahsiyetsiz insanların ilk vasıfları korkak oluşlarıdır. Korku, bir yönüyle fikirsizlikten, tereddütten, inançsızlıktrn doğan bir ruh halidir. Fikir ve iman sahihi kişiler nasıl cesaretle adım atabilir ve bu hareketleriyle şahsiyetlerini nasıl herkese kabul ettirebilirlerse; milletlere fikir, iman ve aksiyon aşılıyan en müessir sosyolojik faktör de milliyetçiliktir. Düşünme, inanma, karar verme ve harekete geçme, insan olan her varlığın müşterek vasfı değilmidir? öyleyse (Milliyetçilik) ideali bir düşüncedir, bir fikirdir, bir inançtır, bir hareket noktasıdır diyenler nasıl gerici, iptidaî, tutucu, yobaz olabilir? Düşünce ve hareket hürriyetine bu derece düşman olan milliyetsiz beynelmilel cereyanları en gerçek anlamıyla insanlığın baş belâsı diye adlandırmakta haklı değilmiyiz ?

Bütün dünyayı istilâ etmek fikriyle çalışan kızılların, milliyetçi hareketlereni çin karşı koyduklarını, niçin vatan ve milliyetperver insanları türlü isimler ve benzetmelerle küçük düşürme çabası içinde olduklarını şimdi daha açıkça anlamıyor muyuz?

Yazımın başlangıcındaki fikrin şu kısmını tekrar etmeden geçemiyeceğim. Kemâl Atatürk, milliyetperver bir görüşle şunları belirtmiştir:

Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak, evvelâ biz kendi benliğimize ve milliyetimize bu hürmeti hissen, fikren, fiilen bütün ef'al ve harekâtımızla gösterelim. Bilelim ki, millî benliğini bulmıyan milletler başka milletlerin şirkârıdır.

Evet muhterem okuyucum,

Okumak ve düşünmek şarttır. Bir memleket yalnız mâzisi ve haliyle değil, fakat geniş bir perspektif içinde istikbaliyle de şeref ve haysiyetini koruma zorunluluğu karşısındadır.

Milliyetçi ve mukaddesatçı görüşler, bir memlekette üzerinde en az durulan bir konu ise veya başka bir veçhesiyle millî benliğe hürmet etme alışkanlığı o memle kette yerleşmemiş, yerleştirilmemiş ise bir ideolojik, fikrî ve ahlâkî buhranın hüküm sürebileceği ihtimaline büyük pay vermeli yiz.

Ve yine bu memlekette muayyen zümreler millî benliğe hürmeti hissen, fikren, fiilen görmek isteyen idealistlere kar şı çirkin iftira, itham, yalan ve klişelerle saldırırlarsa, saldıranların önce gafletine, sonra İsrar etmeleri halinde niyetlerinin çok bulanık olduğuna ve en sonunda hıyanetlerine hükmetmekte hiç yanılmamış oluruz.

Bir şahsın hayatını tehlikeye düşürecek durumlarda meşru müdafaa ne kadar hak ise, mânevî ve maddî şahıslar birliği olan milletlerin hayatiyetine tecavüz etmek istiyecekleri susturmakta o kadar haktır. Milletleri başkalarının şikârı (av’ı) olmaktan kurtaracak kuvvetin Milliyetçilik olduğunu bir kerre daha belirtiyoruz.

Her ferdi, her ailesi, her derneği, her müesseaesi millî benliğe hürmetkâr olan bir topluluk düşününüz.

Fertler yalana, hileye, ahlâksızlığa yönelmeyi mazisinden aldığı şeref mirasına ve şahsiyet fikrine yediremezse ve kanunlardan önce vicdanlarda mes’uliyet duygusu yerleşirse çok kanuna ne lüzum var? Ahlâkî prensiplerin geçer akça olduğunu, kıymetin failete göre değerlendirildiğini düşünün. Fırsatçılar, yalancılar, hilebaz, ahlaksıız ve soyguncu kimseler bu fazilet ortamında nereye kaçabilir? Nereye saklanabilir? Nerede icra-I faaliyet edebilir ler? Söyleyin rica ederim, Söyleyin eybeynelmilelcci lafazanlar, Fakat hayır, Hitabım size değil, faziletin, ahlakın, iyiliğin değerini anlıyan ve bir gün bu memlekete mutlaka bu prensipleri yerleştirecek olan vatanperver küleyedir.

Yine her ailede milli terbiyenin hakimiyet kurduğunu, her ailenin bir ahlak, fedakarlık ve fazilet ocağı halinde fertlerine ideal aşılayan tabii maneviyat müesseseleri olduğunu düşünün. Babanın karşısında en ufak bir çekinme, hürmet duymayan, anneye hizmetçi gözüyle bakan, bacısının kendi namusu olduğunu bir türlü düşünemiyen, bütün kızları hayvanî içgüdülerle baştan ayağa süzen, içkici, parazit, sınıflarda kala kala beyni nasırlaşmış zavallı bir nesil ortaya çıkabilirmi? Bütün zevki egoizmasına hizmet, bencilliğini tatmin etmek olan mütecaviz, saygısız çocuklar, gençler ortalığı istilâ edebilir mi ?

Bir başka görünüş. Bütün üstün şartları haiz faziletli, müteşebbis insanların bir araya geldiğini ve cemiyetin çeşitli dertlerini gidermek, çeşitli ihtiyaçlarına cevap vermek için dernekler, federasyonlar kurduklarını düşünün. Tek tek taşları sağlam olan bir binayı çürük dendiğini duydunuz mu? Böyle asil duygularla bir araya gelen insanlar için menfaat, şöhret, para, mevki ve bunları elde etmek için yalan, dalkavukluk, rüşvet, iltimas bahis konusu olabilir mi? Çok ioeal düşündüğümüzü kabul ediyoruz. Ama o ideal, bu ideal, ne zaman gerçek saadeti bulacağız? Nasıl Bulacağız? Hep ideale koşmazsak bu azgın benliği nasıl yıkacağız? Erişilmez görünen nice hedefler, insanın iyi niyetiyle, azmiyle hakikat olmamışmıdır? Her şeyden evvel bütün iyi ve güzel şeyleri idealimize köle yapmalıyız; idealimizi menfaatımıza ve egoizmamıza köle değil.

Nihayet ordusu ile, üniversitesi ile, hocası ile, sendikaları, parlâmentosu, hâkimleri, bütün adalet cihazı, teşkilâtı, kanunları tatbikatı ile millî benliğe hürmetkâr millîyetçi, muhafazakâr, dinamik müesseselere sahip topluluklar düşünelim. Hangi birlik, ayrılma, parçalanma ve başka milletlerin avı olma tehlikesini ortadan kaldırmamıştır.? Bütün bu müesseseler bir tek hedefe yöneltilebilir: MİLLİYETÇİLİK… Ve inzıu bütün milliyetçi topluluklar bir tek hedefe akarlar: YÜKSELMEK!..

Ben gazete sütunu doldurmak için yazmıyorum. Fikrini, içinde yanan atışi geniş halk kütlelerine mal edebilmek için, çekilen dertlerin, ıstıraplarına dindirilmesi için, lüzumlu fikirleri belirtmek için yazanlar gibi yazıyorum. Bunun karşılığı vatandaşlık şuuru ile vazifesini yerine getiren insanların manevi saadetidir. O kadar imanla ve ümitle haykırıyorum ki: Bir gün mutlaka, bi topraklarda müslüman Türk milliyetçiliği ideolojisi galip gelecektir. Sevgili TÜrkiyem ve sevgili milletim bu ışıklı zafer takı altında ebediyete kadar yükselecektir.

Ankara, 14.7.1964

Mustafa YAZGAN