BÜYÜK YAS GÜNÜMÜZULU ÖNDER ATATÜRK’Ü BUGÜN ANIYORUZ

10 Kasım 1938 Perşembe günü saat 9.5 de hayata gözlerini kapayan Ulu önderimiz GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’Ü bugün milletçe anıyoruz.

Dergimizin baskıya verildiği şu sıralarda her yerde anma günleri hazırlıkları yapılmaktadır.

Vilâyet adına anma günü İlköğretmen Okulu salonunda yapılacaktır.

Daima izinde olduğumuz Büyük ATATÜRK için dergimizin evvelki nüshalarında yayınladığımız yazılara ilâveten Öğretmen Okulu Öğretmenlerinden Mehmet Tutkun tarafından hazırlanan “ATATÜRK’TEN HATIRALAR, yazısı da 248. sayfamızdadır.

Bursada bir sofradayız. Fedakârlıktan bahsediliyor; Sofrada bulunanlardan bazıları birbirleriyle yarış edercesine vardıkları sadakat beyanlarını yavaş yavaş ilerleterek hayatlarını fedaya hazır olduklarını söylüyorlardı. Atatürk dinledi hepsini. Sonra tabancasını çıkarıp masanın üzerine koyuyor ve hazırdakilere:

— Benim için kim kendisini öldürebilir? diyor. Ortalıkta soğuk bir sükût rüzgarı esiyor. Demin fedakârlıktan bahsedenler şimdi soğuk terler döküyorlar. ATA devam ediyor:

— Benim için gözünü kırpmadan hayatını feda edecek adamı ben biliyorum, dedi ve nöbetçi diye seslendi. Nöbetçi er içeri girdi.

Ata:

— Oğlum, benim öl dediğim yerde ölebilir misin?

— Ölürüm Paşam.

— Al şu tabancayı... Şakağına daya. Arkanı dön. Ateş et.

Er söyleneni yaptı. Tabancanın tetiğini çekti. Fakat, boş bir tabancacadan ancak tetik tıkırtısı duyulmuştu. Atatürk etrafındakilere döndü ve:

— Efendiler, İşte Türk askeri budur. Ben Cumhuriyeti böyle kazandım, dedi;

ÖĞRETMEN ÖNCE GELİR

Yolu bir köy okuluna düşmüştü. Tek öğretmenli okulda genç bir öğretmen ders veriyordu. Atatürk sınıfa girince öğretmen yerini terketti.

Atatürk,

— Hayır, yerinizde oturunuz ve derse devam ediniz. Eğer izin verirseniz biz de istifade etmek isteriz, dedi. Ve ilave etti: Öğretmen sınıfa girdiği zaman reisicumhur bile öğretmenden sonra gelir.

FALDA DA GÖZÜKMÜŞTÜ

Arkadaşları ile Bingaziye gidiyordu. Trablus savaşına katılacaktı. Yolda bir bedeviye rasladılar. Bu adam, el falından çok iyi anladığını söyleyerek genç subayların fallarına bakmayı teklif etti. Hepsi de avuçlarını gösterip talihlerini öğrendiler, Sıra Mustafa Kemal’e gelmişti. O, ya fala inanmıyor yahut da bir bedevinin kehanetine itimat etmiyordu. Bununla beraber arkadaşlarının ısrarına da dayanamadı elini uzattı. Bedevi, bu elin çizgilerine bakar bakmaz yerinden fırladı. Ayağa kalktı ve büyük bir heyecanla:

— Sen padişah olacaksın ve 15 sene hüküm süreceksin dedi.

Gülüştüler, bedeviyi bırakıp yollarına devam ettiler. Aradan yıllar geçti. Mustafa Kemal reisicumhur oldu. Cumhuriyetin 14. yılında karaciğerinden hastalandı. Doktorlar içmesine müsaade etmiyorlardı. Yanındakiler; içme paşam diye yalvardıkları zaman:

— Arap vaktiyle söylemişti. Bizim padişahlık nasıl olsa 15 yıl sürecek, hesapça bu son senemizdir. Mussolini, Atatürk hakkında ihtisaslarını bir ecnebi diplomata saygısızca ifade etmişti.

— Gece gündüz içer, başka şey bilmez demişti.

Aynı diplomat bir gün Atatürk’ün huzuruna çıktı. Mussolini hakkındaki ihtisaslarını sordu. Atatürk şu cevabı verdi:

Zeki adamdır. Yalnız, sarhoşlardan fazla korkuyor.

UŞAKLIĞI ÖĞRETEMEDİM

İngiliz Kralı 8. Edward, İstanbul’a Atatürk’ü ziyarete geldiği zaman, Atatürk kendisine bir akşam ziyafeti vermişti. Ziyafetten önce:

— Bana, İngiltere sarayında ziyafetler ne şekilde olur, onu bilen birisini bulun dedi ve nihayet bu sofra merasimini bilen bir zattan öğrenerek o şekilde düzene koydular. Akşam, Kral sofraya oturunca kendisini kral sarayında zannederek memnun oldu ve Atatürk’e:

— Sizi tebrik eder ve teşekkür ederim. Kendimi İngilterede zannettim, diyerek memnuniyetini bildirdi.

Sofrada hep Türk garsonları hizmet etmekte idi. Bunlardan bir tanesi heyecanlanarak elindeki büyük kayık tabakla birden yere yuvarlandı. Yemekler de halılara dağıldı. Misafirler utancından kıpkırmızı kesilmişti.

Atatürk, Krala dönerek:

— Bu millete herşeyi öğrettim. Fakat, uşaklığı öğretemedim Majeste, dedi ve garsona da, devam et dedi.

UĞUR SAYISI

Tarihte bir çok meşhur adamlar vardır ki bazı rakamlar onların hayatlarında mühim yer almıştır. Atatürk için de 19 sayısı böyledir. 19 ncu asırda ve asrımıza 10 sene kala doğmuştur. Doğduğu 1881 ve öldüğü 1938 yılları 19 sayısının katlarıdır. Üç kere 19 yani 57 yıl yaşamıştır. Hayatının ilk 19 ununa hazırlanmakla, ikinci 19 unu askeri ve siyasi muvaffakiyetler kazanmakla geçirmiş, üçüncü 19 senesinde ise devlet başkanlığı yapmıştır. İstiklâl savaşına başladığı zaman 30 yaşa 2X19 yaşında idi.

Samsuna çıktığı 19 Mayıs 1919 tarihi 3 tane 19 dan meydana gelmiştir. 1919 sayısı içinde 101 tane 19 vardır. 101 sayısı da bir zaferi ve devlet başkanını selamlamak için atılan topların sayısıdır.

Gazi ve Mareşal oluşu 19 Eylül 1921 dedir. Birinci dünya savaşında 19. Tümen Komutanlığına tayin edilmişti ve bu tümeni yoktan var etmişti. 19 Mayıs 1915 de albay olmuştu.

19 aralık 1904 de Hürriyet lehindeki fikirlerinden dolayı İstanbulda tutularak Yıldız Sarayına götürülmüştü. 19 Haziran 1919 da Sivas kongresini toplayacağını bildirmişti. 19 Kasım 1938 de İstanbuldan sonuncu defa ve ölü olarak ayrıldı.

ATATÜRK’ÜN RÜYASI

İstiklâl savaşı sıralarında idi.

Mustafa Kemal, Ankaraya geldiği günün ilk akşamı bir rüya görmüştü. Rüyanın ertesi günü Yahya Galip beye şöyle anlattı:

— Bilmediğim bir yerde otomobilim ansızın durdu. Güya düşman taarruza geçmiş. Biz İnönü’nde bir muharebe vererek düşmanı bozguna uğratmışız. Şimdi de ikinci defa olarak gene İnönü’nde çarpışıyormuşuz. Otomobilim, o bilmediğim yerin önünde durunca siz karşıma çıktınız ve bana:

— Paşam, inönünden ne haber? diye sordunuz.

Ben de size:

— Vaziyet kritiktir, cevabını verdim.

— Kritik nedir, anlamadım ki, dediniz.

Bunun cevabını on beş dakikaya kadar size veririm diyerek odama çekildim, dedi.

Aradan yıllar geçti. Birinci İnönünde İsmet beyin kumandası altındaki kuvvetlerimiz düşmana galebe ettiler. Nihayet İkinci İnönü vukua geldi. Düşmanın faik kuvvetlerine karşı giriştiğimiz bu ikinci muharebenin henüz neticesi alınmadığı tehlikeli günlerin birinde idi. Mustafa Kemal’in otomobili Millet Meclisi önünde durdu. Bunu gören Yahya Galip bey, hemen telaş ve endişe ile oda doğru koşarak:

— Paşam, İnönünden ne haber? diye sordu.

Mustafa Kemâl:

— Vaziyet kritiktir dedi.

— Kritik nedir? Paşam, diye sorunca;

— Sana bunun cevabını 15 dakikaya kadar veririm, dedi ve gülümsedi.

Hani Ankaraya geldiğimiz gün ben bir rüya görmüştüm. Hatırında mı? dedi ve ilave etti.

— Ben ismeti tanırım. Göreceksin 15 dakikaya kadar kendisinden muvaffakiyet haberi alacağız.

Aradan belki üç, belki beş dakika geçmişti. Müvezzi elinde telgraf kağıdı ile gözüktü. Müvezziin, Mustafa Kemal’e getirdiği telgraf şu idi.

1 Nisan 1921 Saat 6.30

Gündüzbey şimalinde sabahtan beri sebat eden düşman gayri muntazam çekiliyor. Yakından takip ediliyor. Bozhüyük yanıyor. Düşman, binlerce maktulleri doldurduğu muharebe meydanını silahlarımıza terketmiştir.

Garp Cephesi Kumandanı

İsmet

Bu rüya işte böyle tahakkuk etmişti.

YAPMAMAZLIK EDEMEM

1925 yılı son günlerinde yurtta yaptığı bir geziden dönerken yolda bir ihtiyara raslamıştı. Onunla konuşurken üslerinden geçen tayyareyi sordu.

— Bu tayyare nasıl uçuyor?

— Ne bileyim ben, öğretmediler ki bize.

— Peki sen ne bilirsin?

— Ne mi bilirim. Bu tayyareye bin dersin binerim. Oradan kendini aşağıya at dersin atarım, işte ben bunu bilirim ama bunu da senden öğrendim paşam.

Mustafa Kemal bu söz üzerine yaşaran gözlerini ihtiyardan ayırmadan:

— Varol ihtiyar. Ama şunu da bilki ben de senin gibiyim. Ben de Milletin hiçbir arzusunu, hiçbir isteğini, hayatım pahasına da olsa yapmamazlık edemem demişti.

ATATÜRK ANIT KABRİN YERİNİ SAĞLIĞINDA İŞARET ETMİŞTİ

Memleketin her tarafında olduğu gibi Ankarada da geniş bir kalkınma plânı tatbik edilmekte idi. Bu arada Ankara-İstanbul asfaltının Çiftliğe bağlandığı yol ağzının tam karşısına gelen küçük tepeciğe sıra geldi. Oraya bir cins tavuklar için tesis düşünülmüştü.

Atatürk durdu, sonra,

— Olmaz, bu tepeye dair benim başka bir fikrim var, dedi ve ilâve etti: Benim için nasıl bir kabir tasavvur edersiniz? diye etrafındakilere bir soru tevcih etti.

Etrafındakilerin dili tutulmuştu. Hemen Bayan Afet söze atıldı.

— Böyle güzel bir günde böyle şeyler nasıl aklınıza geliyor dedi. Gülümsedi Atatürk ve sonra:

— Ölüm beşerin değişmez kaderidir. Marifet unutulmamaktır, dedi, ve ilâve etti:

— Şu küçük tepede bana küçük ve güzel bir mezar yapılabilirdi. Dört yanı açık, üstü kapalı olsun. Açıklardan esen rüzgârlar bana yurdun her yanından haberler getirir gibi kabrimin üstünde dolaşsın. Kapıya bir kitabem yazılsın. Her geçen her zaman okusun.

Herkes susuyordu. Kimsenin bir kelime söylemeye mecali yoktu. Alman mimar da önüne bakıyordu. Atatürk:

— Mamafih, bütün bunlar benim düşüncem. Türk Milleti elbet bana münasip göreceği şekilde bir mezar yapar, diye hüzünlü konuşmayı kapadı. Aradan seneler geçti. O tepe hatıralar tepesi adını aldı. Daha sonra Türk Milleti ATA’sına lâyık olduğu Anıtkabri dikti.