Bir şairimiz Antep hakkında: “Bu şehrin vasfında lisan kaasırdır.” demiş. Övgüsü için böyle ölmez bir söz söylenen bu güzellik beldesi için ben ne söyliyebilirim, ama gene de durmadım:

Göresim geldi Antep’imi 12 aydır uzağım bu şiir ve hülya şehrinden Ona bin cilt şehrengiz[1] yazılsa az.

Şimdi ilkbahar Antep sahrasına da inmiş. Güzel Antep’in başına incili bir taç gibi konmuştur. Canım kuş kuş ediyor:

(Sarı Güllük)’te sabahları süt içmek, ya da (Alleben)’de üstüne toz şeker serpip kaymak yimek istiyor canım.

Kuşlar cenneti (Kavaklık)’ın, Sivas halısı gibi nakışlı çimleri, çimenleri üstünde gezmenin, eğlenmenin hasretini çekiyorum. Pazar günleri bu eşsiz mesirede piknik yapanların âlemini görmek gözümde tütüyor.

(Kırkayak) yazlık kahvesinden, yeşillik denizi (Beylik yazısı)’nı, (Değirmiçem)’in bereket bağlarını temaşaya dalmak hülyası ile sarhoşum.

Gene buradan taaa uzaklardaki (Sof dağı) üzerinden, altın yaldızlar saçarak batan güneşin gurup manzarasını Ankara’dan görür gibiyim. Demek ben Antep sevgisile çıldırmış bir deliyim.

Gene bu kır kahvesi önündeki asphalt (Atatürk Bulvarı)’ından, okulların dağılma çağında, coşkun gençlik selinin akışını; lise talebesinin dönüşünü seyretmek te iç açıcı bir temaşadır.

Nükteci şairimiz Hasırcı zade Hafız Mehmet ağa’nın: «Başı daz, yönü poyraz, kumu beyaz» diye bilmece astığı o suyu kevser (İncili Pınar)’ımızın başına, yeşil çayırlar üstüne postumu sermek, gelincik tarlalarını seyre dalmak, iğde çiçekleri koklamak, kayalar üzerinden cığıl cığıl akan ak köpüklü (Alleben Deresi)’nin ninnisini dinlemek istiyorum.

Geceleri renk ve ışık meşheri olduğunu duyduğum yeni yapılan modern (Çınarlı Aile Parkı)’nda dinlenmek istiyor canım. Gündüzleri bu yüksek parktan. sinesinde Eti izlerini taşıyan (Dülük Dağı)nı, geçmişten giz’ler fısıldıyan yaşlı (Antep Kalesi)’nir yeşil ekin tarlalarını, (spor alanını, istasyonu, düdük seslerile dağları, ovaları çınlatarak akıp giden kara treni, sarı treni görmek, parkın bitişiğindeki (Şehitler anıtı) altında yatan Gaziantep savaşı şehitlerine saygılarımı sunmak istiyordum.

İstasyon caddesi üzerindeki (Emirgân)’da oturup (Kumlu Pınar)ın âb-ı hayât’ından içmek istiyorum.

(Değirmen buğazı)’nda çiy köfte, samsak tavası, zildir zildir sade yağlı bulgur pilavı, üstüne de sandık dibi [2] yimek istiyorum.

(Keme kââbı), (samsak kââbı,) maydanozlu yoğurt cacığıyla (samsaklı, maydonozlu kıyma kââbı), (yeni dünya malta eriği kââbı,(kebabı) yimek istiyorum.

(Fıstıklı baklava), (fıstıklı Burma kadayıf) yiyip (Maarif kahvesi)nin salkım söğütleri altında bir orta şekerli içmek istiyor canını. Fakat heyhat! .

«Zehî tasavvur u bâtıl, zehî hayâl-i muhâl!.. »

Ben bepisinden, hatta (Değirmiçem) deki bağımın ortacında biten (kocabaş dikeni)nin üstüne konmuş renkli (Ala kargajdan da vaz geçtim, umduğumu yumdum.

Bütün güzellikler Gazi ve kahraman hemşehrilerime ana sütüm gibi helâl olsun!..

Fotoğraf: Gaziantep Çınarlı Camii ve Şehitler Abidesine Alleben Deresi yönündeki parktan bir bakış.


[1] Şehrengiz: Bu şehrin güzelliği ve güzelleri hakkında yazılan kasideler, şiirler kitabı.

[2] Sandık dibi: Mevsim hasebile şire sandığının dibindeki bastık, sucuk, tarhana, dilme, semsek gibi, şekerlenmiş son şire kalıntıları ve kırıntıları. Bunlar yinirken (hıyır hıyır, ederler. Yani ağızda çiğnenirken böyle tatlı bir ses çıkarırlar. Hem tatlı yir, hem de müzik dinlersiniz.