Gaziantep müdafaasını tebcilen Antepli şairler ve muharrirler tarafından yazılmış çok kıymetli yazılar ve hatipler tarafından irat edilmiş pek değerli hitabeler vardır. Bu yazıların muntahap parçalarını tarih sırası ile bu kısımda yazıyoruz:

Mahmut için

Söylemez zade Mahmut’un Akbaba harbinde (22 Mayıs 920) şehit olması Antepli münevver kütleyi çok müteellim ve müteessir etmişti. Ömer Asım Bey bu teessüre şu şiirle tercüman olmuştu.

Bu şiir merhumun dağ başından toplanan bakıyei izamı için 23 Haziran 336 da yapılan ihtifalda inşat edilmiştir.

Serviler inleyordu dün akşam,

Dili mecruhumun rübabı gibi!

Aksederken hazin, pür âlâm,

Şehrimin nalei şebabı gibi,

Serviler inleyordu dün akşam!

Yalnızdım adem diyarında;

Duydum enginde çınlayan bir ses;

Dedi: Ey ruh, ölüm civarında;

Çekil ordan, zavallı taze- heves!

Yalnızdım adem diyarında.

Ta uzaklarda öttü bir baykuş . . .

Dedim: ey nafhai adem, ben bir

Biheves zairim —aba berduş—

Bana nakleyle, sen bu girye nedir?

Ta uzaklarda öttü bir baykuş . . .

-Matemliyiz bu akşam

Bir nevreside soldu,

Âlem elemle doldu;

Matemliyiz bu akşam,

Yalnızdı dağ başında,

Hasretle göz yumarken,

Eflâk ederdi şiven.

Yalnızdı dağ başında!

Olmuş hevama ta’mel

Her uzvu bir taraftan!

Ervah oldu nalân.

Olmuş hevama ta’me!

Matemliyiz bu akşam,

Matemliyiz bu akşam!

Yine haykırdı burnu lerze- kudüm.

Gecenin gavri zilli füshatine . . .

İnledim kahrü bişuur oldum . . .

Bir felâket fezaya doldu yine:

Yine haykırdı burnu lerze- kudum

Göğde bir şem’i matemi yandı;

Bir bir eşbahı yokladım, gezdim;

Bulduğum hep eninü efgandı . .

Ve sönüp son şuaı ümmidim,

Göğde bir şem’i matemi yandı . .

Bütün aczimle eyledim nale.

Sanki dünyayı bilüzum gördüm!

Solan ezharı hissi pümem ile

Ona matemli bir çelenk ördüm,

Bütün aczimle eyledim nale!

Nurdan bir hayal etti zuhur,

Arşi âlâya yükselip gitti!

Gaypten bir sadayı dûradûr,

Dedi:

Ruh bakî, vücut fanidir!

Ne için eylemek memata esef?

Cavidanî hayat iken zahir,

Beslemek ömrü zahirîye şegaf?

Ruh bakî, vücut fanidir!

Gaypten bir sadayı dûradûr,

Bütün âlâmı pürsükûn etti . . .

Ya neden:

Bu sefaletgehin zihirlerini,

İçiyor her dakika nev’i beşer?

Kazıyorken eliyle makberini,

Yine kail değil memata sever

Bu sefaletgehin zihirlerini....

Lakin:

Senelerdir bu deşti muzlimde,

Ben de binurü rahber, gümrah

Yürüdüm sersen, dil zürde.

Ufku her dem gezer bir ebri siyah

Senelerdir bu deşti muzlimde!

Döndüm,gördüm:

ölümün tayfı her tarafta gezen . . .

Bana dehşetler eyliyor ilka,

Olarak heybetiyle kahkaha zen!

Ademin zilli hiçidir bu lika,

Ölümün tayfı her tarafta gezen!

Yine haykırdı burnu lerze küdûmi,

Gecenin gavrı zilli füshatine;

İnledim, kahrü bişuur oldum,

Bir felâket fezaya doldu yine:

Yine haykırdı burnu lerze-kudûm!

FOTOĞRAF: Sayın Şehit Mahmut Söylemez

Antep 23 Haziran 336

DEVE İLE BEDEVİ

Fransızların şehrimizi haksız işgallerinin telmihan Ömer Asım bey tarafından yazılan şu sembolik şiir Fransızlarla mütareke sırasında Antep haberleri gazetesinde neşredilmişti.

-Dağdaki gelmiş Bağdakini kovuyor-

Bedevî sıcacık çadırındaydı . . .

Dışarda Karakış: soğuk, yağmur, yaş.

Çadırın kapışı yerinden kaydı,

Uzandı içeri bir heybetli baş,

Bu bir deve idi, Bedevinindi;

Dedi ki: «karların altında bittim.

Hiç olmazsa başım isinsin şimdi;

Halime merhamet eyle, efendim!,

-peki, başın kalsın içerde biraz . . .”

Sükûnetle geçti epey bir zaman.

-Galiba boynumun zararı olmaz,

“Efendim ona da etmez mi ihsan?

-Uzat haydi, kalsın içerde o da’’

Sokuldu münhani boyun da derhal!

Dışarda kükrerdi rüzgârlar halâ.

Nazarları mana ile malâmal

Bakışıp durdular birbirlerine . .

Deve melûl melûl kırptı gözünü,

Bir mukaddemeyle başladı yine:

-Görmedim ömrümde böyle bir günü!

Ciğerim soğuktan donuyor sanki;

Giriyor göğsüme hançer gibi kar!

“Ön ayaklarıma lütfunuz, kaşki

Diriğ buyrulmasa, olsam bahtiyar.”

Efendisi verdi ona da ruhsat!

Lâkin çok geçmeden dedi ki hayvan:

-Şimdi de kapıdan girdi bürudet;

“Korkarım hastalık gelecek, aman!

Şu arka ayaklar dahi girerse .

-Peki peki! „

Artık girdi rahattı.

İçerde geldiler göğüs göğüse…

Deve yerleştikçe kaygıyı attı;

Sağma, soluna baktı yan gözle!

Yüzüne arsız bir gölge büründü, Efendisine diyordu:

-İkimiz, çadıra sığmadık; hele

‘’Sana dışarıya çıkmak göründü!”

15 Temmuz 336-1920

GAZİ YURDUMUN GAZİ’LERİNE

Antep müdaafası sırasında Maraş Maarif müdürü bulunan İshak Refet bey müdafaanın şanlı safhalarını şu şiirlerde terennüm etmişti:

I

Düşmanlar çiğnerse kadını, kızı;

Türkün yüreğine dolmaz mı sızı?

Sokmayın Ayıntap’a şu Fransız’ı,

Sönmesin Türklüğün aziz yıldızı.

Hey dumanlı dağlar, hey deli rüzgâr,

Söyleyin Ayıntap’tan ne haberler var?..

Gönlüm şunu Haktan isteyip ağlar:

Sönmesin Türklüğün aziz yıldızı.

Türk milleti ölmez, herkes inandı;

Ayıntap’ı kâinat hayretle andı,

Ün saldı cihana şanlar kazandı;

Nurlandı Türklüğün aziz yıldızı.

Düşünme arkadaş Allah büyüktür.

Alamazlar bir taş Allah büyüktür.

Sen çalış ve uğraş Allah büyüktür.

Sönmez Türk soyunun aziz yıldızı.

Maraş: 27 İlkteşrin 920

II

Vur hemşeri, durmadan vur... tarihini karalatma;

O tarihi Tanrı bile kıskanarak korumuştur.

Vur hemşeri, durmadan vur... tek kurşunu boşa atma;

Vur hemşeri, durmadan vur, durmadan vur, durmadan vur.

Tam altı bin şehit verdin sen bu yolda çarpışarak;

O şehitler öç almanı bekliyorlar semalarda...

O şehitler bekleşirkan vuruşmamak bize yasak!

Kim vuruşmaz böyle yer yer kan köpürür, kan coşar da?

Vur hemşeri, durmadan vur... dünyalara yine ün sal;

Yaralılar inlemesin; şehitlerin ağlamasın!...

Vur hemşeri, durmadan vur... zulümlerin öcünü al;

Vur... ak saçlı ninelerin karaları bağlamasın!..

9 Sonteşrin 920

Hürriyet Fransasına

İshak Refet bey, müstevlilerin haksız işgal ve zulümlerini şu parça ile 'tel'in etmiştir.

Yıllardır inleyorum derdinle güzel yurdum;

Yıllardır kurtulamadın bu kara bulutlardan!..

Her günüm bir ağıdır içerim yudum, yudum...

Onulmaz yaraları onduran o yaratan,

Ne zaman sağaltacak, bu yarayı ne zaman?.,

Başında uluştukça bu toplar, bu tüfekler,

Sen her gün daha çetin, daha sarp ve aşılmaz

Bir yalçın kaya kibi dikeldin!... birer, bire

Haftalar, aylar geçti; yılına kaldı pek az..

Bir açık şehre böyle alçakca kim saldırır?..

Tarihte görülmüş mü bu kadar iğreç zulüm?..

Avrupa neredesin, kulaklar neden sağır?..

Adalet sizlere mi, Türkün mü yalnız ölüm?..

Hanıya vicdan deye, insanlık deye öten

Yalancı ağızların kin, kusan kalemlerin?..

Hürriyyet Fransası, bu zulüm söyle neden?.

Burada ne işin var?.. Sorarım uzun, derin:

Burayı Afrika mı sanırsın?.. aldanma, git!..

Burası Türk elinin aşılmaz bir dağıdır..

Üstünde yaşayanlar hep kahraman, hep yigit –

Gün gelir orduları parçalar ve dağıtır...

Buraya niçin geldin? burada nedir işin?,.

Burçlari-gögüslerden bir kaladır burası...

İçinde iyman dolu, şan dolu, tarih dolu.,..

Duruyor arkasında koca bir Anadolu!..

Ne işin var burada?.. tarihte bir geçmişin,

Bir hakkın varmı söyle hürriyet maskarası!

27 Sonteşrin 920

Aziz Yurda Hasret

Antebin son muhasarası sırasında İshak Refet bey yurt hasretini şu şiirile anlatmıştır.

Aziz yurt, hasretiz yıllardanberi...

Ne zaman saracak bizi kucağın?..

Gezeriz çevrende ileri. geri;

Aylardır tütmeyor hiç bir ocağın!..

Aziz yurt hasretiz, hasretiz, sana...

Suyundan içeydik-ah... kana, kana!..

Nefesimiz kesik: benzimiz uçuk;

Günlerimiz kara, bağrımız yara...

Göz yaşı dökeriz hep çoluk, çocuk

Ellerimiz açık boş semalara!..

Aziz yurt, hasretiz, hasretiz, sana...

Suyundan içeydik ah... kana, kana..

Aziz yurt çevrende bin bir çocuğun,

Dolaşır, ağlaşır... sen kåbe misin?

Hey gönül, hey gönül... döğün ve uğun!

Hiçranlar dinmeyor: elemler, derin..

Aziz yurt, hasretiz, hasretiz sana...

Suyundan içeydik ah... kana, kana

Sarmış dört geçeni bir ateş çenber;

Dursak yanıyoruz; girsek yanarız...

Yüce Türk Tanrısı, adlini göster;

Yanarken de durmaz seni anarız..

Aziz yurt, hasretiz. hasretiz sana..

Suyundan içeydik. ah... kana, kana!.

Ağlama hemşeri, o günler doğar;

Mutlak aziz yurda kavuşacağız..

'Türklüğün iymanı her zulmü buğar;

Dağlar ateş olsa: biz. aşacağız!..

Aziz yurt, hasretiz, hasretiz sana

Suyundan içeydik::ah.. kana, kana!.

18 Sonkânun 921

Agıt

Gaziantebin düşmesi üzerine Ishak Refet beyin yazdığı şu agit büt Türkleri de kendisile birlikte ağlatmıştı.

Esmeyin, rüzgârlaz doğma ey kamer:

Bu-gece gönlümden her şeyi sildim.....

Karadır aldığım bütün haberler,

Nora ye nagmeye düşman kesildim!..

Nuru ve nagméyi-şairler sever:

Benj sair eden Ayntap-nerede?..

Nerde o çiçekler, nerde o seher,

O ruhu yikayan mehtap nerede?..

Ne şuurum kaldı, ne şi'irim kaldı;

Çekmeyor omuzum bu matemleri!..

Göklere açtığım eller alçaldı;

Kudurdu ruhumun cehennemleri...

Susma, yeter ey kalem,

Coşmak demidir bu dem!.

Binlerle şen yuvayı,

Sardi felâket, elem...

Yurdum yıkıldı, yandı;

Akan su değil, kandı!..

Belki bu akıbetten,

Allah bile utandı!.

İçimde bir zehir var,

Söylesem dilim yanar...

Söylemesem beynimde

Haykırır fırtınalar!..

Rabbim bu lisanı sen verdin bize;

Söylemek içinse neden susalım?.

Susmadan kan indi kalplerimize!.

Hakikat yerine kan mı kusalim?.

Gelin Ayntaplılar, bir yere gelin!.

Toplanıp ağlamak günüdür bu gün..

Baş başa verelim dul, öksüz, gelin,

Yapıyor Ayntapta Fransız düğün..

Rabbim bu elemden ölüm kolaydır;

Bu günler için mi yarattın bizi?.

Ya neye-kahrolduk, bittik on aydır,

Ne günah işledik, yaşattın bizi?.

Dayanmaz bu derde taşlarla, dağlar

Kavrulan ruhunmuz bir şifa bekler.

Mecruhlar inleşir, şehitler ağlar;

Yellere, sellere, gitti emekler!.

Rabbim zehir yedik aman demedik,

Türklük şerefini kurtarmak için..

Binlerce düşmana düşman demedik;

Bu felâket neden, bu matem niçin?.

Bir dilim ekmeğe kurban edildik;

Bu hesabı kimden soralım söyle?.

Ölümü, elemi oyuncak bildik;

Hesaplar sifr olup gitsin mi böyle?.

Rabbim öksüz kaldık gurbet ellerde;

Sürünüp gezeriz yurtsuz, yuvasız..

Nerde adaletin, intikam nerde..

Düşman merhametsiz, dostlar vefasız!.

Gökler işitmeyor feryadımızı;

Rabbim sabru takat kalmadı artık..

Kalplerden çıkmazsa bu derin sızı,

Şu mel'un küreyi parçala, yak, yık!.

Tufanların boğsun bizi;

Rüzgârlarda savrulalım!.

Gönlümüzde hicran izi,

Kavrulalım, kavrulalım..

Zerre zerre ayrılarak

Küller kibi uçup gitsek;

"Ayntap!, diye haykıracak

Her zerremiz yok şüphe, şek..

Ayntap, Ayntap!. gelin Ayntap..

Bağrın neden delik, deşik?.

Oldun bütün harap, türap..

Ne bir mezar, ne bir beşik!

Ayntap bir destandır başlı başına;

Tarihin üstünde ayrı bir tarih!.

Nihayet gelir mi bu göz yaşına?

Yıkıldı asüman ve düştü Merih..

Elleri böğründe kalan yiğitler,

Esiridir şimdi Fransızların!.

Şehitlerin ruhu la'netler eder,

Duyup feryadını öksüz kızların..

Kırıl ey kalem,

Yazılmaz bu gam...

Felek yaptığın

Sitemdir sitem..

Sema ağlaşır;

Hava ağlaşır;

Umut ağlaşır;

Dua ağlaşır!

Yüreklerde hun,

Emeller zebun;

Salip yükselir,

Hilâl sernügün!.

Hayır, o sernügûn olmaz, olmaz;

Hilâl münezzehtir şinden, çamurdan.

Kalem yazma, bunu, ne yazarsan yaz;

Bir gün kurtuluruz elbet çukurdan...

Ey hemşeri, sakın, ağlamak günah.

Kafalar ve kollar sağlam dururken.

Ne fayda edecek böyle ahu vah?

Kalplerde intikam hissi vururken,

Sen çalış ve uğraş, Ayıntap bizimdir;

Tarihe sor, öğren milletin kimdir?

Maraş: 9 Şubat 921

YURDA KAVUŞURKEN

İshak Refet bey Gazi Yurdun kurtuluşunu şu şiiri ile kutluyor;

Koyun kuzuya karıştı., nurlar doğdu her dağına;

Artık yad eller eremez çiçeğine, yaprağına...

Bağrı yanıklar kavuştu şimdi şifa ırmağına...

Atım yetiştir beni sen dost eline, dost bağına!..

Kurban olayım taşma, ağacına, toprağına...

Atım, rüzgârlar gibi uç... sen rüzgârdan yaratıldın.

Boz dağdan; buğa dağı’ndan nasıl fılalın, atıldın?..

O kadar uzak yollardan ne usandın, ne de yıldın.

Atım, yetiştir beni sen aziz yurdun kucağına!..

Kurban olayım taşma, ağacına, toprağına.

İşte gül renkİi topraklar; işte bağlar ve yamaçlar;

İşte Çatalkoz, Kavaklık... Ve işte İncirlipınar...

Atım, oradan bir su iç; O suda parmaklar donar!

Gelin Ayntap’ın nur dolmuş köşesine bucağına:

Kurban olayım taşına, ağacına, toprağına...

Taşlar ağaçlar hep birden dile gelmiş gibi sandım!..

Pencerelerde bir gülen göz hali var... şu kaldırım,

Bile gülüyor gibidir., bacı; gardaş, kavım, hısım...

Koyun kuzuya karıştı... nurlar doğdu dost bağına!

Kurban olayım taşma, ağacına, toprağına:..

ŞEHİT ŞAHİN BEY

İshak Refet Bey Kahraman Şahin için de şu şiiri yazmıştır:

Şehrimin en yüksek mukaddesatı

Sırasında durur şahinin adı;

Onunla doludur her kalp, her çatı..

Baygın ufuklarda nurdan kanadı!..

Ölümler, elmler kahretse beni,

Şahin bey, Şahin bey... unutmam seni..

Attığın adımlar bir tufan oldu:

Düşmanlar titredi, sindi, boğuldu;

Iymanın kalplere nur gibi doldu;

O kara gölgeler kaçtı, kovuldu

Sıyrılsın üstünden matem kefeni,

Şahin bey, Şahin bey... unutmam seni..

ŞEHİTLİK

Gaziantep müdafaasında düşman ateşinden şehitlerimizi mezarlığa götüremiyor, Şehreküstüde bir mağaraya defnediyorduk. Şehitlerimizden bir kısmını ihtiva eden bu mağara bu gün de Şehitliktir.

Üulü şekitlerimizin bu mütevazi habegâhlarını ziyaret eden İshak Refet bey tahassüslerini şu şiiri ile anlatmıştır:

Kavaklığın şirazesi bozuldu;

Fındıklıya kara yazı yazıldı;

Camilere şehit kabri kazıldı...

Nerde benim mor sümbüllü bağlarım?

Ah çekerim; Ayıntap!... der de ağlarım!

Şerif

Kırık, yosunlu bir taş bile yok başınızda

Ey yurdun şehitleri, ey azizler alayı!..

Uğunup durmaktayım; ağlarım karşınızda.

Siz bir yığın toprakken ben nedeyim sarayı!..

Bir kırık taşı bile esirgedik sizlerden!..

Affetmeyin bizleri... affetmeyin bizleri...

Çevrenizde ağlayıp... inleyip dolaşırken,

Görürüm topraklarda hep yer, yer kan izleri.

Topraklarınızda bir boynu bükük menekşe,

Açmadı: açtırmadık... yıllar geçip gidiyor.

Güvenmek aldanmakmış vefaya, dosta, eşe...

Bunu ben yazamıyorum, sizin haliniz diyor...

Bir kırık taşı bile dikmedik başınıza!..

İki satır yazmadık bir kırık taşa bile..

Ne yüzle çıkıyoruz aceba karşınıza?

Birden yadırğılaştı kardaş kardaşa bile.

GAZİANTEP DESTANI

Gaziantebin sukutu üzerine Daî zade Şerif efendi tarafından şu destan kaleme alınmıştır:

Kara imiş şu Antep’in yazısı

Melemiyor koyun ile kuzucu

Her köşe başında yiğit ölüsü

Hanı benim mor sünbüllü bağlarım

Antep diye hazin hazin ağlarım.

Kavaklığın şirazesi bozuldu

Humanıza kara yazı yazıldı

Camilere şehit kabri kazıldı.

Hanı benim mor sünbüllü bağlarım

Antep diye hazin hazin ağlarım.

Mağaralardan gelir hep ağıt sesi

Telaşa düşürdü Fransız naşı

Koç yiğit yitirmiş ağlar babası

Hanı benim mor sünbüllü bağlarım

Antep diye hazin hazin ağlarım.

Fransızlar dört tarafı tuttular

On beş buçukuyu şehre attılar.

Çok evlepr'biı birine kattılar

Hanı benim mor sünbüllü bağlarım

Antep diye hazin hazin ağlarım

Askerler hep mahsarada kaldılar

Fıstıkları çıtır çıtır kırdılar

Bir hücumda üç yüz şehit verdiler

Hani benim mor sünbülü bağlarım

Antep diye hazin hazin ağlarım.

Fransızlar dört taraftan yürüdü

Yağ kalmadı yüreğimde eridi

Çok yiğitler siperlerde çürüdü.

Hanı benim mor sünbüllü bağlarım

Antep diye hazin hazin ağlarım.

Ağlaşır analar, sızlaşır bacı

Yürekten çıkar mı böyle bir acı

Cümle müslümanlar size duacı

Hanı benim mor sünbüllü bağlarım

Antep diye hazin hazin ağlarım.

Doğrusu Antebe çok yazık oldu

Ağlamadan gözüm kanile aoldu

Gül gibi gelinler sarardı, soldu

Hanı benim mor sünbüllü bağlarım

Antep diye hazin hazin ağlarım.

Antebin etrafı dumanlı dağlar

Doktorlar toplanmış yaramı bağlar

Anneler ah çeker, bacılar ağlar

Hanı benim mor sünbüllü bağlarım

Antep diye hazin hazin ağlarım.

Düşman Çınarlıya hücuma kalktı

Su gibi sokaktan al kanlar aktı

Çekirdek ekmeği özümü yaktı

Hanı benim mor sünbüllü bağlarım

Antep diye hazin hazin ağlarım.

Bir mezara dört şehidi koydular

Mecruhlar hep hastaneye doldular

Çok kimseler onu da güç buldular

Hanı benim mor sünbüllü bağlarım

Antep diye hazin hazin ağlarım.

Minareden ezan sesi gelmiyor

Ne olup ne olmadığını kimse bilmiyor

Gelinler, kızların yüzü gülmüyor.

Hanı benim mor sünbüllü bağlarım

Antep diye hazin hazin ağlarım.

ŞAHİN BEY TÜRKÜSÜ

Yurdumuzun en kahraman şehidi ve en fedakâr evlâdı olan Şahin beyin şehadeti köylü ve şehirli bütün Antepliler üzerinde çok derin 'bir elem yaratmıştı. İsmi meçhul bir Türk köylüsü şahinin şehadetini şu türkü ile ebedileştirmek istemiştir:

Karşıki dağda kara çadır ordu var.

Herkesin de vatanı var yurdu var

Her yiğitin yüreğinde derdi var

Vatan için ben bu dağda gezerim.

Karşı dağda toplarımız kuruldu.

Çetelerim bölük bölük derildi.

Şahin bey de Elmalıda vuruldu,

Vatan için ben bu yolda ölürüm.

KARAYILAN TÜRKÜSÜ

Antep harbinde çok kıymetli hizmetleri görülen Karayılanın oğlu Mollanın şehadeti üzerine de yine ismi meçhul bir Türk köylüsü şu türküyü düzmüştür.

Karayılan derki gelin oturak

Kilis yollarından kelle getirek

Fransız adını bütün batırak

Vurun çetelerim Antep günüdür.

Atma binmiş elinde dizgin

Girdiği cephede hiç olmaz bozgun

Çeteler içinde Yılanım azgın

Vurun çetelerim Antep günüdür.

Başına vurunmuş kırmızı fesi

Düztepeden geliyor Mollanın sesi

Ben de bilmiyorum Antep neresi

Vurun çetelerim Antep günüdür.

Anama söyleyin damda yatmasın

Yeni çıkan meyvalardan tatmasın

Oğlum gelir diye yola bakmasın

Vurun Türk uşağı namus günüdür.

Mullanın hurcunda bir top alaca

Kimim kimsem yoktur salam ilâca

Camıya koydular kanlı salaca

Vurun Türk uşağı namus günüdür.

Ali Kılıç derki getir göreyim

Nasıl yiğit imiş ben de bileyim

Üç kızım var birisini vereyim

Analar da böyle Şahin beslesin